Kitap/Düşün/Sanat/ Sayfa Editörü: Erinç BÜYÜKAŞIK

“EDOUART LOUIS’dan KÜÇÜK DEV ROMAN “BABAMI KİM ÖLDÜRDÜ”/Tuba KIR

“Bütün çocukluğum senin yokluğunu ümit etmekle geçti.” Kahramanımız, birkaç aydır görmediği babasını ziyarete gider. Kapıyı açan baba tanınmayacak haldedir. Yürüme güçlüğü çeken, nefes bile alamayan, makine yardımıyla kalbi çalışan adamın esip gürleyen o kudretli halinden eser yoktur. Dededen intikal fakirlik ve fabrika işçiliği ömür boyu dur durak dinlemeden çalışan bedenini tüketmiş, zavallı bir hale dönüştürmüştür.

Devamını Okuyun

DİRENEN YANIYLA TİYATRO HEP BİZDEN YANA/Havva AĞRAL

Politika ve tiyatro çoğu kez karşıt halleriyle ve iktidar erkinin baskıcılığıyla bugüne dek kitlelerin karşısına çıkıverdi. iktidarın sanatı da dönüştürme niyeti bu bağlamda tüm muktedir haliyle vücut bulmuştur. Hitler bir kürsü tiyatrosu icat etmek için uğraş vermiş ancak bu alanda muvaffak olamamıştır. Tam tersi bir durum da sanatın göçüne vesile olmuştur. Sanatta da, tıpkı kendi politikasına uygun hareket imkânı bulduğuna inanan Hitler; kendince bir arındırma yoluna gitmeye çalışmış, tiyatro içinde bir iktidar merkezli alan kurmaya niyetlenmiş, kendi anlayışına uymayan entelektüel, edebî, sanatsal pek çok eser ve sanatçı saldırılara maruz kalmıştır. Yazarlar, eleştirmenler, aktörler, akademisyenler bu saldırılardan ve belirlenmiş kodlardan payını almıştır. Sonuçta sanat adına içi boşaltılan bir alan dışında yeni hiçbir sonuç ortaya çıkmamıştır.

Devamını Okuyun

KÖY ÖĞRETMENİNİN DOKUNDUĞU “BAŞARAN “KİLİMİ/Hatice ALTUNAY

Aradan geçen zamanda onun şiirlerindeki moral ile beslendim ve besledim öğrencilerimi.’ Ahlat Ağacı’ şiiri ile köy çocuğu olmanın kıvancını duydum veyılgınlığı sildim gözlerimden. İki hafta sonra adresime gönderilmiş sanat dergisini görünce havalara uçtum. O gün dergiyi göstermediğim meslektaşım kalmamıştı. Evime uçarak gittim. Dergide şiirim çıkmıştı, kolay bir şey mi canım taşrada sanattan yoksun yaşıyordum. Sonraları ne mi yaptım: Birikim adlı okul dergisi çıkardım. Ortaca’da filiz veren İspinoz dergisini destekledik öğrencilerimle birlikte. Rahmetli Yüksel Demirel’in organize ettiği Damla adlı dergide ve Türkiye çapında birçok dergilerde yazılarım, şiirlerim yayınlandı.

Devamını Okuyun

Coğrafyanın Yazarı ve Yazarın Coğrafyası: Rıfat Ilgaz Metinlerinin İzinde/Erinç BÜYÜKAŞIK

‘Ben sınıfın şairi Rıfat Ilgaz’ diye başlar bir şiirine Ilgaz. Edebiyat yaşamında öğretmenlik ve yazarlığın ortak bir yaşanmışlıklar toplamı olarak karşımıza çıktığı Rıfat Ilgaz’ın yazar kimliği metinlerinde soluğunu yoğun olarak duyumsatan Cide, Karadeniz coğrafyası, yoksul öğrencilerin ve yoksul eğitimcinin politik duyarlılıklarıyla hissettirmiştir çoğu kez. Bu açıdan Hababam Sınıfı bir sınıf alegorisi değil, Türkiye’nin eğitim açmazlarının ve öğrenciye ve okula toplumsal yergi açısından bakma çabasıdır aynı zamanda. Yazarın Aziz Nesin, Sabahattin Ali ile başlayan Marko Paşa süreci de tam da çok partili hayata geçişin, Demokrat Parti iktidarıyla ortaya çıkan görece özgürlük etkisiyle daha da belirgin bir politik dili taşır yazarın metinlerine.

Devamını Okuyun

OSCAR WILDE’DAN ÇOCUKLAR VE YETİŞKİNLER İÇİN “MUTLU PRENS”/Tuba KIR

Oscar Wilde’ın kaleme aldığı eser beş masaldan oluşuyor. Kitaba ismini de veren ilk masalda; zenginlik ve refah içinde mutlu bir hayat sürdüğünü sanan Prens, şehrin göbeğine halkıyla ilgilenmeyen, önemli mevkilerden insanlar tarafından heykel olarak dikilir ve Mutlu Prens, ihtişamına tezat gerçek hayatla böylece yüzleşir. “Mutlu Prens’in heykeli, uzun bir sütunun tepesinde, şehrin ta üzerinde yükseliyordu. Baştan aşağı ince altın varaklarla kaplıydı, gözleri iki parlak safirdi, kılıcının kabzasında dairi, kırmızı bir yakut parıldıyordu.”

Devamını Okuyun

ACILARIN İÇİNDEN GELEN AYDINLIK/Hatice ALTUNAY

Saygıdeğer Ayla Kutlu Ablamız, Sizin yüzünüzü görmedim ama yapıtlarınızı okuyunca içine çekip aldı beni. Bir Göçmen Kuştu'yu okumakla kalmadım, Yazın öğretmenliğim sırasında öncelikle zümre arkadaşlarıma, öğrencilerime hep önerdim. Sınıflara taşıdım kitabı, bir sanatçı akıp giden anlatımı ve tarihi gerçekliği harmanlayarak ne güzel anlatmıştı. Romanın ardından onun kurmacadaki serüveni benim için Emir Beyin Kızları adlı yapıtıyla perçinlemişti. Tarihi, belleği ve gerçekliği ne güzel yansıtmıştınız. Sizin iyi bir tarihçi olduğunuzu düşünmüştüm hatta.

Devamını Okuyun

”Arkadaş Islıkları” Kitabı Üzerine / Enver Karahan

“O yıllar daha on dokuzuna basmış mıydım? Hani şu artık kanun karşısında “reşit” sayıldığı, işlenen suçlardan babanın ananın sorumlu tutulmadığı yıllar… ” diye başlayan romanımız, toplum ve başıboş gençlik sorunlarına, ailedeki dengesizliklere eğilmektedir. Orhan Kemal’i -Serseri Mayınlar- diye yazdığı iç başlığı isimsiz kahramanımızın avare yıllarının özetidir adeta. Ekmek elden su gölden düşüncesini benimsemiş bir kaç genç ve toplum ahlakına uymayan her türlü davranışı sergilemek gibi bir zorunluluğu bürünmüş serseri mayınlar. Hepimizin kıyısından köşesinden denk geldiğimiz, belki içinde bulunduğumuz, yaşantımız bir döneminde içine çekildiğimiz bu köşe başı buluşmaları ve kulağımızda mutlaka ara ara çınlayan o arkadaş ıslıkları…

Devamını Okuyun

Güzeli Üretmek ve Bad Art/Ayşe ŞENER*

Sanatçının hayata verdiği anlam, yani tutunduğu amaç, sanatın alıcısının iç dünyasına –kim bilir nasıl- salınacaktır. Kimi zaman amaçlar denk düşecek ve pekişecek, kimi zaman zıtlaşacak ve farklılıktan dolayı bir çarpışma, kıyas ve ret-kabul karışımı bir silkinme yaşanacaktır. Ya da hiçbir amacı olmayan, anlamına uzak kalmış bir bünyeye aniden bir anlam armağan edebilir. Kesinlikle boşa çıkarmaz. Sanat aksine boşluğu doldurma iddiasındadır. Boşluk bırakmama sorumluluğunda…

Devamını Okuyun

Osman: Bir Hayatın Anatomisi ya da Bir Tükenişin Hikâyesi/Münire ÖZGENCAN

Ayfer Tunç başta Osman olmak üzere diğer karakterlerin de ruh hallerini, gerilimlerini, akıcı bir dille anlatarak daha ilk sayfalardan okuyucuyu meraklandırmayı başarıyor. Kitapta belli bir anlatıcı yok. Bu yüzden olaylar önyargısız anlatılıyor. Diyaloglar ve günlükten okunan sayfalarla okuyucuya aktarıldığından üslup olarak ağır bir dil kullanılmamış haliyle.

Devamını Okuyun

HARCANAN BENLİK VE SANATA DAİR/Havva AĞRAL

Hep tüketim toplumu ve tüketim çağı dediğimiz, değersizliğin değer olanla yer değiştirdiği zaman diliminde insanlığa verilen en belirgin emir cümlesi elbette "harca". Hatta reklam puntoları harca harcabitmez diye sloganlaşıyor. Harcamak bir tatmin duygusu yaratması açsından insanlığın enönde duyduğu amaçmış gibi görünüyor. Yaşamsal olan bir çehresi varmış gibi. Evet barınma,gıda, sosyal bir statü yaşamın olmazsa olmazı. Ancak nerede duracağını bilemeyen insan modeli yaratmak, kapital sistemin ihtiyaç duyduğu insan modelidir. Yeni bir evin, yenieşyalara ihtiyacı olması, neredeyse toplumsal bir kural halini alıyor. Yeni olanın tekrar ve tekrar yeniyi çağrıştırması, Diderot etkisi denilen ve başka psikolojik adları da olduğunu tahmin ettiğimiz bir tatminsizlik duygusuna da çağrı niteliği taşıyor.

Devamını Okuyun

BEN VE BİZİN HÂL EKİ "Dil" ve "iktidar"/Erinç BÜYÜKAŞIK

Kavramsal açıdan dili iletişim öznesi işleviyle yaşamımızda temel saydığımız bir gerçek. Değişim süreci, başkalaşım boyutuyla dil tek başına irdelenemeyecek kadar karmaşık bir olgu oluveriyor çoğu kez bizim için. Siyasal gerilimlerde "ana dil" meselesinin neden bu derece öncül olduğu sorunun da yanıtı sanırım burada gizleniyor. İnsanın doğuştan itibaren kendi seçimi olmaktan çıkarak benimsediği "ana dil" çoğu kez bir coğrafyanın siyasal ve kültürel koşullarına bağlı olarak varlığını sürdürüyor. Kültürel bağların bireyin dilini yaratan ana gerekçe olması ailenin de zaten bir devlet aygıtı olarak kültürün taşıyıcısı olduğu gerçeğiyle doğrudan ilişkili.

Devamını Okuyun

LEV TOLSTOY ve POLİKUŞKA/Tuba KIR

“Ah, şu para yok mu? dedi. Bütün günahlar ondan çıkıyor. Kitapta bile yazılı, paradan daha fazla günah getiren nesne yoktur." Polikuşka, Rusya’da bir köyde at baytarı olarak çalışan bir toprak kölesidir. Alkole düşkünlüğü ve ufak tefek hırsızlıkları etrafta konuşulan adam, karısı ve beş çocuğuyla birlikte bir göz odada yaşamaktadır. Toprak ağası hanımı, ona bir şans daha vermek ister vekahramanımızı yüklüce bir parayı kasabadan almakla görevlendirir. Sahtekârlığı ile nam salan Polikuşka için bu görev, toplumda kendisini aklamak adına çok iyi bir fırsattır. Yedi kişilik ailenin tek bir hırkası vardır. Hanımının verdiği görevi yerine getirmek üzere yollaradüşmeden evvel, karısının ayağından çıkardığı tek yün çoraplarını, ailenin en kıymetli eşyasıolan bu hırkayı ve yine karısının sözüm ona tamir ettiği yırtık çizmeleri giyer. Bu arada yazar, tavukları ve ineği olan ailenin, diğerlerine göre imkânlarının iyice olduğunu da belirtmiş.

Devamını Okuyun