Göz hizasından nasıl da kayar bizi biz yapan kareler.Anlam düşüklüğüne meyil eden bir harfin tüm karın ağrısını çeker gibidir ah ve vah ileperçinleşen kelimeler.
Sanat, edebiyat ve düşün yazıları
Dönerek pencere camındaki yüzüne, neye karar verdin, ne yapmak istiyorsun? diye seslendi. Pencere camının ardındaki üzgün ve endişeli yüzü cevap verdi. Eksikliğini duymuşuz hep, eksikliğe şükretmişiz.
Devamını OkuyunEvet, adım bu benim. Deli. Bana deli derler. Çünkü ben kimsenin görmediği mavi kediyi görürüm. Ben, gözlerimi sonuna kadar açınca sokakları ışıl ışıl yapan vitrinlerdeki cansız mankenleri gülümserken görürüm.
Devamını OkuyunGözlerini hep başkalarına çeviren bu kör kalabalığın kendisini görmesi mümkün değildir. Bundandır sohbetleri yavan, anlamsız ve gereksiz sözcüklere dönüşmektedir. Zamanın yitirilmişliğinde nerede olduklarının farkında olmayanlar misali sıkıntılarının, yalnızlıklarının, çaresizliklerinin girdabında boş avuntularla oyalanır, dururlar.
Devamını OkuyunÇamurları, toprak yığınını kaldıra kaldıra dokuz gölge, kapıları kırarak giriyor evlere. Ahmet’in gölgesi beliriveriyor dibinde yine. Susuyor yine. Ahmet’in muzip gülüşü, gamzesi beliriyor bir şekilde. Onu bundan sevmişti ilk gördüğünde. Gamzesine bayılmıştı oğlanın, kibarlığına bir de. Kasabanın diğer oğlanları gibi hoyrat, delibozuklardan da değildi hani. Paslı balkon demirlerine dayanıp ölü çiçekleri izliyor.
Devamını OkuyunGöz hizasından nasıl da kayar bizi biz yapan kareler.Anlam düşüklüğüne meyil eden bir harfin tüm karın ağrısını çeker gibidir ah ve vah ileperçinleşen kelimeler.
Kırk üç yaş bazı insanlar için hayatın başlangıcı sayılırdı. Neden o da başlangıç yapmasındı. Ama el alem ne der? O ne der? Bu ne der? diyerek. Başkalarının fikirleriyle yaşarken, kendi fikirlerini sümen altı etmişti. Şu üç günlük dünyada onunda mutlu olmaya hakkı yok muydu? Hayat ve ölüm arasındaki o ince çizgide anlamsız şeyler geliyordu aklına.
Ben yapamadım. Güneşleri doğdurup batırdım sadece. Onu da yapan ben değildim ya, her neyse… Eve girerdim akşam olurdu. Yoksa akşam olduğunda mı eve dönerdim? Ev… Neydi ev? Neredeydi, kimleydi, kimdi? Ben kimdim? Köksüz, dalsız kalmış biri. Şimdi görüyorum ki kökler de dallar da bedensizmiş aslında. Olmayan benmişim. Aslında eksik kalan değil, eksik olan benmişim hayatımda. Sensiz ben hep eksikmişim…
İşte bu gün başlayacaktı rüyalarını yazmaya.. Su ısıtıp sallama bir çay yaptı kendine, bir dilim ekmek ısıtıp üzerine bir parça kaşar koydu. Sallama çaydan da,tost haline gelmemiş bu ekmek peynir ikilisinden de nefret ediyordu. Mutfak masasının üzerine bıraktı hepsini. Kâğıt kalemi çıkardı çekmeceden ve oturdu masa başına. Çaydan bir yudum aldı. Soğumaya başlamıştı bile kötü çay.
“KRAL: Hepsi de yabancı. Aileden sanıyordum. Korkuyorum, çöküyorum, boğuluyorum, artık bir şey bilmiyorum, yaşamadım. Ölüyorum (Ionesco, 1964, s.36).”
Devamını OkuyunŞiddetli gök gürültüsü hepimizi istemsizce kendine baktırıyor. Ardından gelen uzun atımlı şimşek parıltıları gecenin ıslak geçeceğinin işareti. Yağmur damlaları ile kar kristallerinin kavgasını izliyoruz havada. Kâh kristaller kazanıyor, kâh damlalar ama mevsimin erkenliği kar kristallerinde güç kaybına neden oluyor.
Devamını OkuyunLudwig van Beethoven 1803’de son notasını koyup bitirdiği, o güne kadar kırk dakikaya ulaşan bir hayli uzun sonata alışık olunmadığından epeyi yadırganmış, keman ve piyano için yazdığı eserini dönemin en iyi keman virtüözü, Fransız müzisyen, orkestra maestrosu Rodolpho Kreutzer’e ithaf etti.
Devamını OkuyunŞimdi İstanbul'da barış ve dostluk adına açılacak sergiye, müzik ve edebiyat etkinliğine tüm güçlerini ve sevgilerini katarak canla başla çalışan Uluslararası Barış Birliğinin kurucuları Maria Loumpourdi ve Hasan Kadakçı ile onlara eşlik edecek Türk ve Avrupalı sanatçılar İstanbulluları aralarında görmek istediklerini belirtiyor.
Devamını OkuyunKitapları koklatın, bu kokunun değerini yıllar yıllar sonra daha derinden anlayacaklarını şimdilik anlayamasalar da bıkmadan usanmadan tekrarlayın. Doğum günlerinde mutlaka ama mutlaka minik bir çocuk kitabı iliştirin kucaklarına…
Devamını OkuyunSağlık, başarı, bilinç, güven, gelecek, para gibi günümüzde çokça kullanılan sözcüklerin içeriği, egemenlerce, hesaplı ve bilinçli olarak boşaltılmıştır. Sağlık; güzel olmak ve genç olmakla eşdeğer tutulmaktadır.
Devamını OkuyunYabancılaşma büyük oranda insanın artık kendisini de etrafını da tam manasıyla duyamadığı, anlam aramaktan vazgeçtiği anların gösterilmesi olarak tanımlanabilir. Mahmut ve Yusuf karakterlerinin birbirlerine mesafesini izliyoruz. Yusuf karakterinin geniş boşluk alanından, kadraja doğru yaklaşması, bir yer edinme çabası olarak anlaşılabilir.
Görsel görünümü Frederick Remmington tarafından 19. yüzyılda Batı'daki kovboy, yerli ve askerler hakkında yapılan resimlerden esinlen film Jonathan Raymond'un "The Half-Life" adlı kitabına dayanıyor. - Bu topraklarda daha önce görmediğim bir şey görüyorum. Şimdiye kadar hemen hemen her yere yerleşildi. Ama burası hala yeni, burada kafa yorabileceğinden daha fazla isimsiz şey var!
İnsan varlığının kendindeki öteki ile mücadelesi, benliğin tekrar tekrar kırılıp yapılanması üzerinedir diyebiliriz. İnsan kendi neslinde dualist bir varlıkken kendindeki kötüyü yansıtma ile ifade etmeye çalışıyor. Bu da varlığına dair bir savunma hali diyebiliriz. Evrimsel anlamda bu bilinç seviyesini inşa ederken, kötücül olana, vahşi olana, travmatik olana dair, bir bilişsel çözüm üretmeye çalışırken bir öteki, bir düşmanın tezahürü, kendi güvenliğinin icadıydı. Tedirginlik, savunma hâli, hattâ silahlanma gibi teçhizatla düşüncelerle kurmuştur kendi bilişsel küçük evrenini.
Nüfus dağılımı, göçerler ile yerleşiklerin kavgaları, ekonominin icadı ve yoğunlaşması, suç, ceza ve ödül denkleminde toplumsal çürümenin daha sık görüldüğü bir denge problemi yaratıyordu. Şöyle de söyleyebiliriz; yeni yerlerin işgali kahramanlıklar, yükselişler olurken ekonomik çöküşler çürüme ve suçun ağırlık kazandığı dönemlere denk düşüyordu. Böyle olunca da dekadan anlatılar ağırlık kazanıyordu. Ancak kapalı mekânlar daha evrensel bir amacı var gibi.
Bir kadının tek başına oturmuş televizyonda bir konser izlerken eski kocasının sessizce içeri girmesi ve korkutması ile başlayan bir drama. Karakterlerin zaten tamamen farkında olduğu, ancak bizim farkında olmadığımız bir adam, bir kadın. gerilim, korku, beklenti, ötekinin ihtiyacı, geçmişin gölgeleri gibi temaların eşliğinde bir zamanlar birbirini seven iki insanın derin ve karmaşık bir hikayesinin yavaş yavaş önümüze serildiği film. Noel arifesinde anne-babalarının evinde Noel yemeği yemek üzere yola çıkan bir ailenin gizem ve korku dolu hikayesi.  
Herkesin bineceği otobüsü, treni ya da uçağı kaçırdığı olmuştur muhakkak. Ancak ineceği feribotu kaçırmak denince benim aklıma başrolünde Juliette Binoche’un oynadığı “Ayrı Dünyalar” filmi gelir. Temizlikçi olarak çalıştıkları feribotu zamanında terk edemedikleri için kendilerini Fransa’dan İngiltere’ye giderken bulan üç kadının, bu durumu değiştiremeyecekleri kesinleştiğinde lüks bir kamaraya girip saklandıkları ve anın tadını çıkardıkları o sahneyi anımsarım. Ve daha birçok şeyi…
Chaplin'in oyunculuğu duygusal salınımla işlenmiştir, komiklik ile dramatik anları bir araya getirir. Yüz ifadesi, derin bakışları ve akrobatik yetenekleri, onun oyunculuğunu tanımlar. Bunu başarmak, izleyicinin duygusal bir bağ kurmasını sağlamak anlamına gelir. Onun bu başarısı, seyircinin boşlukları doldurduğu bir iletişim biçimini yaratmak için önemlidir. Şu anki filmler için de, izleyiciyi katkı sunmaya teşvik etmenin yollarını bulmak önemlidir, çünkü insanlar katkı sağlayabilecekleri eserleri daha çok sevmektedirler.
Kanadalı yazar Margaret Atwood, kadın olmaklığını kullanarak, Penelope üzerine yazılabilecek en güzel romanı, anlatıyı kaleme aldı… Sayfalarını çevirmeye başlarken, Kral Ikaros’un kızlarını birer birer feda ettiğini okurken, neyse ki Titan tanrılardan Cronus gibi çocuklarını, en azından yemeye kalkışmadığı için tiksinti duymayız; Rubens‘in meşhur klasik tablosu aklımızdan bir gölge gibi geçiverir o ânda…
Devamını OkuyunTürk Edebiyatı’nın genç kuşak yazarlarından Ayşenur Tanrıverdi’nin ikinci hikâye kitabı Serinlikler, kısa süre evvel İletişim Yayınları’nca okura sunuldu. İlk eseri birkaç yıl evvel H2O Kitapları tarafından basılmıştı; Yeryüzünün Derinliklerinde Olup Bitenler!
Devamını OkuyunAnadolu’dan bir gencin İstanbul’la tanışması “Çocuk ve İstanbul” şiirinde doğal olarak anlatılmış. İlk kez İstanbul’la tanışan genç birini şaşkınlığı, hayretleri, çaresizliği açık yüreklilikle dizelere dökülmüş. Çaresizliği en somut şu dizede görebiliyoruz: “İstanbul’da bir kuş vardı, kanatsız/ Daha çocuktum” Çocukça gözlemler şiire yansımış: “Fatih’te eski bir külliyenin kuytu köşelerinde/ Cumadan sonra sevaplar dağıtılırdı/ Açlar doymaz/ Kanlı 1 Mayıs yaşanmamıştı daha/ daha çocuktum”
Devamını Okuyun(…) Özellikle yukarıda birbiri ardı sıra verilen ifadelerden hangisine odaklanılırsa o yönde bir ruh (Türkiye’nin ruhu) inşa edilebileceği zaten açıktır. Öyle ki, bu ifadelerden yola çıkarak birbirine zıt ruhlar bile yaratılabilir. Bunların hepsi mümkün. Türkiye’nin ruhu üzerine kim ne söylerse söylesin sanki bir çeşit tutturma gücüne de erişiyor gibi.
Devamını Okuyun(...)Şunu asla unutmayın; geçmişini bilmeyenin geleceği de olamaz. Hepimizin atası aynı. Çok farklı yerlerden gelmiş ve bir birlerimizden farklı olabiliriz. Hepimiz aynı aşamalardan geçti. Kimimizin değeri, diğerinden daha fazla olabilir. Ancak, kendilerine eşlik ettiğimiz insanlar bunu biliyorlar mı? (...)
Daha Fazla BilgiBabaanne ve İlya hazırlıklarını bitirip yola koyuldular.Sabahın verdiği serinlik, İlya'nın yüzünü okşarken kanatlanıp sevinçten uçmak istiyordu adeta. Bir an önce ormana yetişip o mantarları bulmanın da keyfini yaşamak istiyordu.
Daha Fazla BilgiBir varmış, bir yokmuş. Çok uzak diyarların birinde bir kulübe de balıkçı yaşarmış. Balıkçı sahilde yaşadığı için, annesi de köyde yaşarmış ve arada sırada oğluna yemek yapar getirirmiş. Oğlu da tuttuğu balıkları satar, parasını annesine verirmiş. Annesinin en büyük dileği, ölmeden önce oğlunun evlendiğini görmekmiş. Köyün kızları, uzun boylu yakışıklı bu delikanlıya bayılırmış ama onun hiç biriyle evlenmeye niyeti yokmuş.
Daha Fazla BilgiPaşanın atı bir dut ağacının gölgesinde durdu... Atın çok düşünceli ve üzgün duruşu,dut ağacına yakın su birikintisindeki küçük bir odun parçasının üstünde güneşlenen kurbağanın dikkatini çekti. "Selam,ben seni ilk defa buralarda görüyorum, hoşgeldin, neden böyle üzgünsün?" dedi." Ben, ben, çok çevik ,kuvvetli, paşanın ve ordunun en gözde ve güzel atıydım.Ama şimdi..."
Daha Fazla BilgiOkullarda öğrenciler için süt kampanyası başlamıştı. Kentin belediye başkanı bu kampanyaya çok önem veriyordu. Okulları tek tek dolaşıp süt dağıtım işinin nasıl yürüdüğünü özellikle izliyordu. Öğrencilere haftada iki litre süt dağıtılıyordu. Okul çıkışı, ellerinde süt kutularıyla evlerine dönen çocuklar çok mutluydular. Bir aylık kampanya süresinde bile öğrencilerde olumlu gelişmeler gözleniyordu. Zayıf, çelimsiz öğrenciler toparlanmış, kilo almaya başlamışlardı. Bu durum gazetelere bile konu olmuştu…
Daha Fazla BilgiMasal masal içinde, dünyanın bir yerinde, olan biten her şey masalcının dilinde. Ona kulak verelim, dinleyip bekleyelim. Düşle gerçek ayrılmış mı? Anlayıp öğrenelim. Dinleyen hayale dalar, masalda dersler arar. Masalcının konusu, canlıların dünyası. Hepsi var bu masalda en güzeli, en hası. Uzat dolduralım boşalan her bir tası. #öykü #çocukedebiyatı #edebiyat #kurmaca
Daha Fazla BilgiEvvel zaman içinde, kalbur saman içinde tam dört mevsim saklanır, aynı yılın içinde. Baharlar sizin olsun, eviniz bereketle dolsun. Bu iki mevsim bana yeter. Yazın mısırı haşlarım, kışın kestane közlerim. Masal sevenleri, geliyorlar mı diye gözlerim.
Daha Fazla BilgiBir zamanlar küçük bir kız varmış. Hep kırmızı başlıklı bir pelerin giyermiş. Bu nedenle herkes ona Kırmızı Başlıklı Kız dermiş. Günlerden bir gün, Kırmızı Başlıklı Kız’ın canı babasının yaptığı meşhur kurabiyelerden çekmiş. Babasıyla mutfağa girip birlikte kurabiye yapmışlar.
Daha Fazla BilgiCinsiyetçi olmayan çocuk kitabına erişmek oldukça zor. Kitaplarda çoğunlukla başrol erkek karakterlere ait, kadınlar mutfakta, ya da yan rollerde. Çocuklar bu kitaplardaki kahramanlarla özdeşlik kuruyorlar bu yüzden toplumsal cinsiyet eşitliği için aşağıdaki kriterler yardımcı olabilir.
Daha Fazla BilgiÇocuk ve gençlik edebiyatı alanında dünyanın en önemli ödüllerinden biri olan ALMA (Astrid Lindgren Memorial Award) ödülleri pandemi zorluklarına rağmen bu yıl fiziksel olarak gerçekleştirilen Bologna Kitap Fuarı’nda açıklandı ve ödül kazanını İsveçli yazar ve çizer Eva Lindström oldu. 2023 ALMA aday başvuruları için: https://alma.se/en/nomination/nominating-bodies/
Daha Fazla BilgiÇizgilerin sınır tanımadığını her eserinde bir kez daha kanıtlayan Miyazaki; yapımcı, yönetmen ve hikaye anlatıcılığıyla hayatını devam ettirirken izleyicisini büyülü ormanların huzuru içinden hamamların boğucu sıcağına, oradan da okyanus kıyısındaki gezgin bir şatonun kollarına bırakıyor.
Daha Fazla BilgiBugün Akbelen direnişinin 700. günü. 17 Temmuz 2021 tarihinde Akbelen Ormanları’nda ağaç kesimine karşı köyün girişinde başlayan çadırlı fiili 7/24 nöbet direnişi 2. yılına yaklaşıyor. Akbelen Ormanları Milas’ın İkizköy mevkinde yer alıyor. Direniş, yaklaşık 50 km’lik çapta bulunan üç termik santrale kömür tedariği için kullanılan maden ocaklarının genişlemesini durduruyor. Geçtiğimiz 40 yılda yürütülen madencilik faaliyetinin yarattığı toplumsal ve ekolojik yıkımın devam etmesini, İkizköy ve civarındaki köyler başta olmak üzere ardında kalan 40’a yakın köyü yutmasını engelliyor.
Devamını OkuyunBen bu yazıyı yazmaya başladığımda televizyonlar Antartika kıtasında, bu yılın temmuz ayına kadar Türkiye’nin yüzölçümünün üç katı kadar bir buzulun yok olduğunun tespit edildiğini anons geçiyordu. Belki sizler bu yazıyı okuyana kadar aradan geçen sürede de hiç değilse İstanbul kadar bir buzul daha erimiştir. Buzulların hiç şüphesiz ki erime nedeni küresel ısınma ve aniden çok hızlı bir şekilde yükselen sıcaklar.
Devamını OkuyunGezegeni bir anda durdurursanız, üzerinde olan her şey aniden doğuya doğru uçar. İnsanların, evlerin, ağaçların, kayaların ve çok daha fazlasının saatte yüzlerce kilometre hızla yana doğru fırladığını düşünün. Sonrasındaysa, gezegen kadar hızlı dönen yüksek hızlı rüzgârlar, yüzeyde geriye kalanları silip süpürürdü.
Devamını Okuyunİklim değişimi ve iklim krizleri bağlamında bir coğrafyanın veya coğrafyaların tarihlerini, uygarlık adına insanlığın lineer evrimini okumaya çalıştığımızda öncelikle şu saptamaları yapmamız uygun düşecektir.
Devamını OkuyunMiyazaki animeleri, çocukluktaki masumiyet ve duru görüşlülük, doğa-insan ilişkileri, erginleşme ve kahramanın yolculuğu gibi evrensel temaları ele alırken, Japon kültürü ve yaşayışı konusundaki en temel bilgileri de içermektedir.
Devamını OkuyunHermeneutik bir anlam bilimi olarak Batı eleştirisinde özellikle 20. Yüzyılda yaygınlık kazanmış kuramdır. Kendi içinde birçok terim barındıran hermeneutiğin en belirgin ıstılahlarından biri ise “ufuk kaynaşması”dır.
Devamını OkuyunÂkif, İslam düşüncesi genelinde ve kendi bulunduğu Osmanlı toplumu özelinde yaygın olarak var olan tevekkül anlayışını sorunlu bir anlayış olarak görür. Hatta ona göre yanlış tevekkül anlayışı, yanlış bir kader anlayışı da oluşturmaktadır.
Devamını OkuyunTürkiye’de 2000’li yıllardan sonra okuma süreçleri, okur yeterlilikleri/alışkanlıkları ve okuryazarlığı iletişim, toplum ve eleştirel kültürle ilişkilendiren çalışmaların sayısı artmıştır (Akkoyunlu, Kurbanoğlu, 2003; Aşıcı, 2009; Kurudayıoğlu Tüzel, 2010; Türk- yılmaz, Can, Karadeniz, 2010).
Devamını Okuyun“Unutulan” öyküsü tavan arasında geçer fakat bu sadece bizim hayal dünyamızı sınırlandıran bir gerçeklik olarak kalır. Çünkü Atay bu öyküsünde tavan arasında bulunan herbir eşya ile kurduğu bağı anımsar. Yaşanmışlıkları gözler önüne serer.
Devamını OkuyunBu çalışmada, iktidar açısından bir meşruiyet aracı olarak kabul ettiğimiz sınavın, tarih boyunca mitler ve onların izdüşümleri olan masallar yoluyla günümüze kadar nasıl taşındığı, içerisinde sınav kurgusunun bulunduğu bir Keloğlan masalının söylemsel analizi ile ortaya konmaya çalışılacaktır.
Devamını OkuyunÖykü, incelemelerinizi e-posta adresimize ulaştırabilirsiniz. Genel Yayın Yönetmeni: Erinç BÜYÜKAŞIK Sayfa Editörleri: Fatma ALTUN, Ebru Zeynep DİŞİAÇIK, Erinç BÜYÜKAŞIK, Enver KARAHAN