öykü, kurmaca, okurluk hâlleri ve söze dair yeni şeyler

kolektif edebiyat

Yazının Tanıklığı/Tanıklığın Yazıları  

Sistemin Arızasıyım/Emine AYDOĞDU

Sistemin Arızasıyım/Emine AYDOĞDU

Gülümsüyorum. Ölüme gülümsediğim gibi yaşama da gülümsüyorum. Neden, niçin, başlangıç ve sonuç aramadan gülümsüyorum. Gülümsemelerim, nedenlere, niçinlere ve zamana sığmayacak kadar büyük. Yaşamayı göze alabilmek için önce ölümü göze almam gerektiğini öğrendim; ölmeyi göze alamayan, yaşamayı da göze alamaz, demiştim; ardından da gülmüştüm. Başkaları da gülmüştü. Onların gülüşleri benim gülüşüme benzemiyordu; dudaklarından dökülen küçümseyici sesleri ayırt edebiliyordum. Yaşamamın amacını hissetmek ve bağlarımdan kurtulmak için farklı bir düşünce sistemine gereksinimim vardı. Bunun ne olduğunu, uzun uzun düşündüm. Zihnimde durmaksızın dönen bilinç tekerleğine yönelmem gerektiğini anlamam kısa sürdü. Bilinç tekerleğimin yönünü değiştirdiğim için seslerin yükü artık beni incitmiyordu. Şimdiye değin yüklendiğim şeylerden kurtuldum, beni ağırlaştıran yoluma engel olan her şeyi bıraktım; artık tüy gibi hafifim, taşıyacak hiçbir şey kalmadı, keşkeyi, pişmanlığı, suçluluğu, kızgınlığı, öfkeyi ve hüznü kucaklamaktan vazgeçtim. Geçmiş, olduğu yerde duruyor, dertleşmek istediğim zaman ona uğruyorum.

Devamını Okuyun  
Biri, Diğeri/Evrim AKDAĞ

Biri, Diğeri/Evrim AKDAĞ

Gömütün yanı başında, dizlerinin üstüne çömelmiş kendi kendine mırıldanıyor. Vakit gece yarısı, etrafta cır cır böceklerinin sesi. Ceketini çıkarıp yavaşça toprağın üstüne serdi Murat. Toprak ısıtmaz çünkü kemikleri, sımsıkı sarmaz. Ayaklarını uzatarak başını yavaşça yere yasladı. Gözünü yaşlı görünce ‘gittikçe sula mutlaka, toprak bu çabuk kurur, bol bol sula, üstünde otlar bitsin’ dediydi ölme sırasını devamlı başkasına veren nenesi. Dedi demesine de geceleri sokul yanına uyu demedi ki. Parmaklarını hırsla geçirdi toprağa.

Devamını Okuyun  
ADALAR VAPURUNDA BİR PARALI ASKER/Gülnar KANDEYER

ADALAR VAPURUNDA BİR PARALI ASKER/Gülnar KANDEYER

Ayaklara geçirilmiş pabuçlar, bir motiften kopyalanmış gibi. Her bir parçası, başka başka eller tarafından örülmüş sanki. Kimi acemice kimi mahirce. İmalattan ayağa geçirilinceye kadarki yaşanmışlıkları farklı, iplikleri aynı. Yaşam gailesi. Yoksa ne işi var bunca insanın iş çıkış saatinde ada vapurunda? Birbirine paralel iki demir paravanın arasında ağır akan bir ırmağı andıran insan seli, yapışkanca ilerliyor. İlerleyenin gördüğü önündekinin sırtı, ayakkabıların topukları… Bir karış aralıklarla nizama uygun yürüyen kadınlar, erkekler ve çocuklar. Hava, şapkasız başların tepelerini pişirecek kadar sıcak. Kimi şemsiyesiyle gölgelik yapıyor korunmak adına, yanındakiler ve arkasındakiler de bu gölgeden istifa etmek için markaja alıyorlar onu.

Devamını Okuyun  
Güvertedekiler/Erinç BÜYÜKAŞIK

Güvertedekiler/Erinç BÜYÜKAŞIK

Geminin güvertesinde çalkantılı denize karşı korkunç böğürtüsünü işitti tayfa. Bu fırtınalı havada kusmak bir toplu törene dönüşürdü çoğunlukla. Zar zor kamaradan çıkabilen alt güvertedeki iki kişi daha böğürmeye, kusmaya başladı peşi sıra. Fırtına ve yağmur, alt güvertedekiler ve makine dairesindekiler için hayli hayli katlanılmaz olmuştu bir haftadır. Makine dairesindekiler, dip ambardaki kadınlı erkekli kalabalık günlerdir fırtınanın içinde debelenen gemide hayatta kalmaya çalışıyordu. Gün ışığını görmeden geçen günler ardından birçoğu hastalandı.

Devamını Okuyun  

Kitap/Düşün/Sanat/ Sayfa Editörü: Erinç BÜYÜKAŞIK

Modernin Temsili Olarak Kentler, Yazarlar/Erinç BÜYÜKAŞIK

Modernin Temsili Olarak Kentler, Yazarlar/Erinç BÜYÜKAŞIK

Modern anlamda kent olgusuna 19. yüzyılın ilk çeyreğinden bugüne dek kent farklı açılardan ve disiplinlerden bakılmış, kurmaca metnin çoğu kez başat mekan ögesini belirleyen ve edebiyattan sosyolojiye,kent sakinlerine farklı kavramsallaştırmalar üzerinden tartışılmıştır kent ve yazar ilişkisi. Kentin İster bir kartpostalda, ister kent romanlarında veya harita üzerinde imgesel bir göstergeye dönüştüğü görülmekte, James Donald’ın söylediği gibi, “kent" bir görme tarzı, bir görünür olma yapısına dönüşmektedir bu noktada.

Devamını Okuyun  
Edgar Allen Poe ve Düşün İzinde Okumalar/Emrecan DOĞAN

Edgar Allen Poe ve Düşün İzinde Okumalar/Emrecan DOĞAN

Edgar Allan Poe, 1848’de yayımlanan düzyazı şiiri Eureka adlı kitabının başına şu notu düşüyor; “Düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara adanmıştır.” Poe tüm hayatını bu sözün minvali üzerine yaşamıştır. Elbette 200 sene evvel yaşamış birisi için kesin konuşmak mümkün değil. Bakın, bu yüzden ilk başta vardığım kesin yargıyı şimdi unutalım. Çünkü onun için çok farklı dedikodular da vardır. Örneğin Poe'nun hikâye ve şiirlerindeki tutkularının peşinden gidip başarısız olan bedbaht şair profilinin aslında daha fazla okunmak için dönemin modasına uygun bir kandırmaca olduğu iddia edilir. Belki de doğrudur ama dediğim gibi 200 sene öncesini görenlerimiz yoksa bundan asla emin olamayız. Yine de öyle olduğunu düşünebiliriz, çünkü işimize şu an öylesi geliyor.

Devamını Okuyun  
“ANTAKYA SANAT KOLEKTİFİ” BİLGİLENDİRME YAZISI/Edip  YEŞİL

“ANTAKYA SANAT KOLEKTİFİ” BİLGİLENDİRME YAZISI/Edip YEŞİL

Herkese merhabalar… Dostlar, yapılan çalışmalarla ilgili genel bir bilgilendirme yapmak istiyoruz. Önerileriniz ve katkılarınızla bu sürecin daha hızlı yürüyeceğine inancımız tam.  İlk olarak 16 Mart’ta Türkiye Yazarlar Sendikası Ankara Temsilciliği ile İstanbul ve Mersin’den gelen dostlarımızla gerçekleştirdiğimiz çok da verimli geçtiğine inandığımız deprem bölgesi ziyaretinden notlarla başlayalım. Antakya kent merkezi ziyareti ve açıklama, TİP koordinasyon merkezi ziyareti ve yetkililerle bilgi alışverişi, Samandağ ve Sutaşı mahallesi ziyareti çadırdaki depremzedelerle buluşma/dayanışma, gıda dağıtımı ve çocuklar için özel hazırlanmış oyuncak, kitap, kalem gibi malzemelerin paylaşılması ve son olarak İskenderun’da yemek ve Nazlı arkadaşımızın mekânında değerlendirme toplantısının gerçekleştirilmesi.

Devamını Okuyun  
Yaşam Sonlardan Oluşmaz/Turan HORZUM

Yaşam Sonlardan Oluşmaz/Turan HORZUM

ANNEM, KOVBOYLAR VE SARHOŞ ATLAR, Polat’ın son öykü kitabının adı. Kitapta toplam on bir öykü var. Karakter zenginliğinden söz etmesek de anlatımdaki destansı hava karakterleri içselleştirmemizi sağlıyor. Öte yandan toplumsal duyarlılığımızı propaganda yapmadan acıtarak harekete geçiriyor. Bunları yaparken öyküdeki olayları ve düşünceleri rastlantılara dayandırmıyor. Belli bir etkiyi özenle ve düşünerek tasarladıktan sonra olayları bir araya getiriyor. Çok fazla detay yok öykülerde. Örneğin ‘Kılçık Babam’ öyküsünde anlatıcı çocuğun babası ile ilgili anlattıklarından o kadar çok etkileniriz ki babanın niçin yatağa düştüğünü, ne iş yaptığını düşünmeyiz

Devamını Okuyun  
Fay Hattından Edebiyata Düşenler 2/Erinç BÜYÜKAŞIK*

Fay Hattından Edebiyata Düşenler 2/Erinç BÜYÜKAŞIK*

İnsanın depremlerdeki tüm eylemleri, içgüdüsel davranışları, hayatta kalmak adına kaçış istemi ve birbirinin kurtarıcısı olabilme ve olamama halleri veya insanın ikileminlerine dair söz konusu edebi yaratılardaki kimi örneklere şu şekilde de yer vermek mümkündür. Engin Geçtan’ın “Karabasan” öyküsünde bu gerçeklik şu ifadelerle yansır. “Yardım edin,” diye bağırmasına karşın merdivenlerde kaçarak yanından geçenler yardımda bulunmuyorlar (Engin, G. Geç Kalan Öyküler, Öykü, “Karabasan,” Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002, ss:149-159).

Devamını Okuyun  
Fay Hattından Edebiyata Düşenler 1/Erinç BÜYÜKAŞIK*

Fay Hattından Edebiyata Düşenler 1/Erinç BÜYÜKAŞIK*

Yıkımlar, ölümler ve ağıtlar coğrafyasında depremin ardından yazılan her yazının öfke ve çaresizliğin anlatıcısı olduğu gerçeğiyle söze başlarken edebiyata ve yazıya düşen fay hatlarını ve bu afetin yazıdaki izdüşümlerini ele almanın ne derece gerekli olduğunu vurgulamalıyız. Sanat ve edebiyatın kolektif acıların dillendirici olduğu bilinciyle Türkçe roman ve öykünün “deprem”gerçekliğini ele alışını irdelemek adına kaleme alınan bu metin tam da tanıklıkların yazarca izdüşümlerini ortaya koyarken depremler coğrafyasında düşünsel, siyasal fay kırıklarımızı da yansıtan birçok romanın izinde yapabileceğimiz bir yolculuğun acılara “yazgıcı” yaklaşımların ötesinde daha sorgulayan hatta şekillendirebileceğini düşünme olanağı verdiğini ifade edebiliriz.

Devamını Okuyun  
Kurmacada "Bir Başınalık" ve "Descartes'ın Şeytanı, Simülasyon ve Geçen Perşembe"/Emrecan DOĞAN

Kurmacada "Bir Başınalık" ve "Descartes'ın Şeytanı, Simülasyon ve Geçen Perşembe"/Emrecan DOĞAN

M.Bahadırhan Dinçaslan'ın bir yazısını okurken Edgar Allan Poe'nun “Alone" adlı şiirinin 'Bir Başına' başlıklı bir çevirisini Hasbihal V: Poe'nun Dünyası adlı yazısında gördüm. Yazar, bizzat çevirmişti ve yazısı için yeterliydi. Burada şiirden söz ederken onun altta akan metnine dikkat çekiyordu; Descartes'ın Şeytanı. Rasyonalizm’in babası Descartes, hayalî bir şeytan vücuda getirir. Ardından da bizden şöyle düşünmemizi ister; eğer bu şeytan bizim zihnimiz, algımız üzerinde güç sahibiyse o zaman etrafımızdaki her şeyden ve herkesten emin olamayız. Kokladığımız hava, içtiğimiz su, yediğimiz yemek ve etrafımızda deneyimlediğimiz her şey bu Şeytan’ın kandırmacaları olabilir. Bu yüzden kimseden ve hiçbir şeyden emin olamazken bir başınasınız der.

Devamını Okuyun  
Antakya’yı Uzaktan Düşünmek/SeLman BÜYÜKAŞIK*

Antakya’yı Uzaktan Düşünmek/SeLman BÜYÜKAŞIK*

*Bu metin yıllar öncesinde kaleme alınmış ve deprem felaketini yaşayan Hatay ve tüm depremzede kentlerimize ve kentlerin hafızasına adanarak yeniden yayımlanmıştır. Antakya! Çiçekler, ağaçlar, çağlayanlar diyarı… Kuzeyinde, yıllardır uzak kaldığım kış aylarında hep mor, gizemli Amanosların dimdik durduğu Antakya!...Ve onların güneydoğusundaki yaşlı, gün görmüş Habib Naccar dağlarına sırtını dayarken, Asi ırmağını tutkuyla kucaklamış şirin, küçük ; ama canlı Antakya!...Türlü din ve soyların mozaiği, uygarlıklar kenti.

Devamını Okuyun  
‘’Seslendim Uyuyordu Dünya’’ Adlı Şiir Kitabı Üzerine / Enver Karahan

‘’Seslendim Uyuyordu Dünya’’ Adlı Şiir Kitabı Üzerine / Enver Karahan

‘’ Şiir, konuşma ile susmayı bir araya getirmektedir.’’ der, Thomas Carlyle. Susmanın büyüsü ve retoriğin arasında yeni bir dünya kuruyor şair Gülten Doğruyol İncesu bizlere. İyi niyetli bir dokunuş hece hece avuçlarımızdan yüreğimize akarken, bazen özlüyor, bazen bekliyor, bazen de hüzünleniyoruz. Temelinde insan ve insan sevgisi üzerinden doğaya ve topluma sesleniyor şair. Ve dünyanın başucuna üç dizelik bir ağıt bırakıyor usulca ve kendi acısını gizlercesine: ‘’Durmadan bir şeyler koparıyorlar bizden Durmadan bölüp parçalıyorlar bizi Seslendim, uyuyordu dünya.’’

Devamını Okuyun  
Şahmaran Efsanesi Üzerine Arketipal Bir Etüt/Gökhan ÖZCAN*

Şahmaran Efsanesi Üzerine Arketipal Bir Etüt/Gökhan ÖZCAN*

Şahmaran efsanesi, başta Güneydoğu olmak üzere Anadolu’da yaygın olarak bilinen, sevilen, evlere uğur ve bereket getirdiği inancıyla duvarlara resimleri asılan önemli kültürel sembollerimizden biridir. Şahmaran, “yılanların şahı” [şâh-ı mârân] anlamına gelen Farsça bir sözcüktür. Bu yazı, Şahmaran efsanesini Mircea Eliade (1907-1986) ve Carl Gustav Jung (1875-1961)’un çalışmalarına dayanarak arketipal unsurlar bağlamında değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

Devamını Okuyun  
Şebnem İşigüzel ve Dört Yapıtı Üzerine Bir Değerlendirme/Selman BÜYÜKAŞIK

Şebnem İşigüzel ve Dört Yapıtı Üzerine Bir Değerlendirme/Selman BÜYÜKAŞIK

Leyla Erbil, Ayla Kutlu, Adalet Ağaoğlu ve bildiğimiz değerli kadın yazarlarımızın ardından gelen kuşaklar nicelik ve nitelik yönünden edebiyatımıza ciddi katkılar yapıyor. Aklıma ilk gelen adları sayabilirim: Mine Söğüt, Latife Tekin, Ayşegül Devecioğlu, Hatice Meryem, Melike Uzun, Sema Kaygusuz, Melisa Kesmez, Pelin Buzluk, Gaye Boralığlu, Seray Şahiner, Zeliha İpşir, Sibel K. Türker, Betül Dündar, Melike Uzun, Sine Ergün, Aslı Tohumcu, Aslı Erdoğan, Şebnem İşigüzel… Bunların yapıtlarındaki ana izleklerin başında erkek egemen toplumda kadınların ezilmişliği ve buna karşı itiraz gelir. Yani, ’ jan, jiyan, azadi/ kadın, yaşam özgürlük’ diyorlar.

Devamını Okuyun  
VİCDAN YOLCULUĞU BAĞLAMINDA ORHAN KEMAL VE SAİT FAİK ÖYKÜLERİNE DAİR OKUMALAR /ERİNÇ BÜYÜKAŞIK

VİCDAN YOLCULUĞU BAĞLAMINDA ORHAN KEMAL VE SAİT FAİK ÖYKÜLERİNE DAİR OKUMALAR /ERİNÇ BÜYÜKAŞIK

Tahsin Yücel’in ifadesiyle “kökü kendisinde olan” öykücümüz Sait Faik Abasıyanık’ın kuşağının usta öykü ve romancısı Orhan Kemal’le izdüşümlerini; tarihsel tanıklıklarını ele almaya çalıştığımızda “Küçük insan”ın öyküsü ve “büyük insanlığın” anlatısı çerçevesinde bir paradigmayı ele almak gerekli olacaktır. Benzer tartışmayı aynı dönemde iki ozan Orhan Veli ve Nazım Hikmet ekseninde de yapabilmek mümkündür üstelik.

Devamını Okuyun  

Sinema ve Edebiyat Yazıları/Sayfa Editörü: Fatma ALTUN

Film Okumaları :Tamirhane/Fatma ALTUN

Film Okumaları :Tamirhane/Fatma ALTUN

Yine yazıma filmin ortalarına doğru bir sahneden alıntı yaparak başlamak istiyorum. “Neden bilmiyorum diyemiyoruz?” diye soruyor Yılmaz , Müjdat’a. Müjdat da kendince yanıtlıyor arkadaşını. Başı ve sonu belli filmlerden değil Tamirhane. O yüzden karakterleri ufaktan bir tanıtayım istiyorum sizlere.

Devamını Okuyun  
Film Okumaları: Vivir Dos Veces/Fatma ALTUN

Film Okumaları: Vivir Dos Veces/Fatma ALTUN

“Yaşamak ve ölmek dışındaki seçeneklerden bahsedildiğinde anlamak istemeyiz. Hiç de hoş olmasa da bu durumun hayata dahil olduğunu hatırlamamamız gerektiğinde, birileri bize bunu hatırlatsa da anlamadığımız bir zamana mahkûm olabiliriz..." Her şey unutulur. Unutulmayan tek şey aşktır.

Devamını Okuyun  
Film Okumaları: The Wife(Nobel Adayının Karısı)/ Fatma ALTUN

Film Okumaları: The Wife(Nobel Adayının Karısı)/ Fatma ALTUN

“Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” ibaresinin aslında kadınları arka sıralara iten eril bir ifade olduğunu kanıtlayan ve aslında her başarılı kadının önünde buna benzer eril düşüncelerin asıl engel olduğunun kabul edilmesi gerektiğini anlatan bir film…

Devamını Okuyun  
Film Okumaları/“The Secret Life of Walter Mitty”

Film Okumaları/“The Secret Life of Walter Mitty”

Bugünlerde kafam oldukça karışık. Uzun zaman önce izlediğim ama listede yerini koruyan bir filmi yeniden izleme zamanım gelmiş anlaşılan. “Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı” da bunlardan biriymiş demek ki onu seçtim yeniden izlemek için. İlk izlediğimde fotoğrafçılıkla ilgili filmler kategorisindeydi ama sonra farklı sebepler eklendi. Sizin de izlediğinizde kendi sebeplerinizi bulacağınız 2013 Amerikan yapımı bu filmin senaryosu Steven Conrad’ a ait, Yönetmeni ise Ben Stiller.

Devamını Okuyun  
Film Okumaları: Helene/ Fatma ALTUN

Film Okumaları: Helene/ Fatma ALTUN

Kendisini 'kadın sanatçı' olarak nitelendirmek istemese de hem kadın hem sanatçı Helene’in (gerçekçilik akımının en iyi natürmort ve oto portre örneklerini veren Fin ressamın hayatından bir kesit izlediğimiz) yaşamından çarpıcı kesitleri izliyoruz film boyunca. Kahramanımız yine bir kadın ve yine bir sanatçı. Ve yine bir aşk acısı. Sonuçta sanat, evrensel bir dildir ve sanatın cinsiyeti olmamalıdır ancak oluyor işte. Olmuş ve de olacak… Kadının olduğu her yerde aşk, aşkın olduğu yerde de acı olacağı gibi. Ve o acıyı da her ne hikmetse, hep kadın olan yaşamalıymış gibi yazılmış bütün hikâyeler...

Devamını Okuyun  
Film İncelemeleri/6 Numaralı Kompartıman Kuzey Kutbunun Soğuğuna Yapılan Sıcacık Bir Yolculuğun Hikayesi/Fatma ALTUN

Film İncelemeleri/6 Numaralı Kompartıman Kuzey Kutbunun Soğuğuna Yapılan Sıcacık Bir Yolculuğun Hikayesi/Fatma ALTUN

Filmin Tematik Arka Planı: Müzik sesine kahkahaların yükseldiği bir ev partisinde bir kadının sesini işitiyor filmin ilk sahnesinden itibaren. Bu kadının “Kaçmak için nereye koştuğunu değil, nereden koştuğunu kesin olarak bilmelisin.” repliği bize, filmle ilgili ilk ipucunu veriyor. Yüksek tavanlı, içinde eski aile yadigarı mobilyaların olduğu bir dairede, müzik ve edebiyatla ilgili birçok alıntının havada uçuştuğu bir ortamda, birbirleriyle birtakım edebî alıntılar yaparak sohbet eden bir grup Rus entelektüeli eğlenirken görüyoruz.

Devamını Okuyun  
Bir Anne Frank Okuması Olarak Folman'ın "Where Is Anne Frank”(Anne Frank Nerede) Üzerine/Erinç BÜYÜKAŞIK

Bir Anne Frank Okuması Olarak Folman'ın "Where Is Anne Frank”(Anne Frank Nerede) Üzerine/Erinç BÜYÜKAŞIK

Bashir’le Vals – Waltz With Bashir’le sinema izleyicileri için hatırı sayılır bir başarı elde eden Ari Folman’ın animasyon türündeki “Where Is Anne Frank” (dünya prömiyerini 74. Cannes Film Festivali’nin Yarışma Dışı seçkisinde yer alarak yapan film), Avrupa kültürü üzerine “ırkçılık”, “göçmenlik” kavramları ekseninde bir yüzleşme filmi olarak ele alınması gereken duyarlı bir yapım. Film, savaş sonrasında yayımlanan günlüğüyle Yahudi Soykırımı’nın en acı sembollerinden birine dönüşen Anne Frank’in kendi ağızdan anlatılan hikâyesine yepyeni ve güncel olaylar dizisi üzerinden yeni bir yorum getiriyor.

Devamını Okuyun  
Ön Söz Yerine/Neden Sinema

Ön Söz Yerine/Neden Sinema

Sinema, sanat olarak kabul görmeden önce bir iletişim aracı olarak kullanılmıştır. Şimdilerde daha çok eğlence kaynağı gibi görülse de, edebiyat gibi sinemanın da tarih boyunca insanları kültür, bilgi ve estetik anlamda geliştirme işlevi yüklendiği bilinir. Edebiyat, dille yapılan bir sanat etkinliğidir. Sinema ise dille ortaya konan ürünün, görüntüye dönüştürülmesi işidir. Sesin, sözün ve gözün hislerle hizalanma çabasıdır sinema…

Devamını Okuyun  
Sinema ve Film Kavramları/Fatma ALTUN

Sinema ve Film Kavramları/Fatma ALTUN

Canlandırma sineması olarak bildiğimiz ve çizili desenlerin ya da cansız maketlerin hareketlendirilerek perdeye yansıtıldığı nice filmi izlediğimiz bugün, sinema denildiğinde akla ilk gelen ifade sanırım 'teknik ve estetik sınırlarının ötesine geçip bir anlatım aracı olarak yeni anlatım biçimleri deneyen sanat ürünleri gelecektir. Kavramsal olarak sinema temelde, nesnelerin ve olayların gerçek yaşamda oldukları gibi görüntülenmesiyle hayatımıza girmiştir. Yine de bütün bunlara rağmen sinema demek, öykü anlatan filmler demektir. Yani bir derdi olan, hikâye anlatan, bir tematik bağlamı olan yapımlardır. Sinemada anlatı kavramı da bu bağlamda karakter, tipleme, obje, ışık, renk, kostüm, mekân, kurgu, vb. gibi sinemasal unsurların başarılı bir şekilde bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Bu öğelerin her biri kendi içinde bir tasarım sürecine tabi tutulmaktadır.

Devamını Okuyun  
Sinemada Akımlar: Dışavurumculuk / Ekspresyonizm/Fatma ALTUN

Sinemada Akımlar: Dışavurumculuk / Ekspresyonizm/Fatma ALTUN

Ekonomik, sosyal dengesizlikler ve siyasi karışıklıklar sebebiyle sanatçıların ekspresyonizme yönelişiyle birlikte, 1900-1935 yıllarının en geniş kapsamlı anlayışı olmuştur. Ekspresyonistler dışsal görünüm yerine içsel duygulanıma önem vermek gerektiğini savunmuşlardır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında, savaştan geriye kalan etki altındaki sinemacılar karanlık, fantastik öğeler, insanüstü yaratıklar, kendi dürtülerinin esiri olmuş acımasız insanları konu edinmişlerdir. Daha çok savaş sonrası gerçeklikten kaçışı ifade ederler. Ruhsal iç çöküntüleri daha iyi ortaya koymak için geleneksel kavramlardan uzaklaşmış, biçim bozma yöntemiyle ilgi çekmeye çalışmışlardır. Sanatçıların bu tavrı, hem sanat hem de toplumdaki yerleşik biçim ve geleneklere başkaldırı niteliğindedir.

Devamını Okuyun  
“Öteki”nin Temsili  Açısından Almodovar Sinemasına Dair/Erinç BÜYÜKAŞIK

“Öteki”nin Temsili Açısından Almodovar Sinemasına Dair/Erinç BÜYÜKAŞIK

Franco faşizminden başlayarak İspanya’nın tarihsel değişimlerine tanıklıkları kadar “Annem Hakkında Her Şey” filminde ötekiliği ve öteki olanı kavrama uğraşısı da önemsenmesi gereken bir sinemasal devrim sayılmalı. 1999 yapımı film travesti bir babayı oğlunu yitirdikten sonra aramaya çıkan bir annenin öyküsü üzerine kurulmuştu. Konuş Onunla ise adeta bir devam filmi olarak bir klinikte başlayan bi dostluğun sıradışı öyküsünü aktarırken aslında yaraların kapanmadığı bir iletişimsizlik duvarının da örüldüğü iki erkeğin dünyasına göndermeler yapıyor. “What have I done to deserve this” ise alt sınıfa ait temizlikçi bir kadının kocasıyla sevgisiz ilişkisinin, parçalanmış aile tablosunun içinde apartmanda oğluyla kurduğu yüzeysel ilişkinin ve ilişkisizliğinin verilerini kara mizah üslûbuyla işlemeye çalışan 1984 yapımı bir film. Kadının yalnızlığı teması, kadının ev ve hayat içinde bir cinsel meta olarak kabulü filmin temel belirleyenleri olarak karşımıza çıkıyor.

Devamını Okuyun  
Bir Kavram Olarak Sinema ve İlkler/Fatma ALTUN

Bir Kavram Olarak Sinema ve İlkler/Fatma ALTUN

Lumière Kardeşler’in 1895'te gerçekleştirdiği film gösterimiyle tarihte ilk defa kalabalıkların bir arada film izleme deneyimi de sağlanmış oldu. Gösterilen ilk film, ikilinin büyük uğraşlarla çektiği “Bir Trenin La Ciotat Garına Varışı” isimli bir belgeseldi. O gösterime ayrıca, ilk sinema filmleri arasında adını sıklıkla duyduğumuz “Fabrikadan Çıkan İşçiler” isimli yapıtla birlikte toplam 17 kısa film gösterilmişti.

Devamını Okuyun  

Dil/Etimoloji Tartışmaları / Sayfa Editörü: Yücel KARTAL

Gerekli Gereksiz/Yücel KARTAL

Bu başlık da nereden çıktı, diyeceksiniz? Hele altında Türk halk edebiyatının 20. yüzyıldaki en büyük temsilcilerinden Âşık Veysel’in dörtlüğü olunca… Küçükken boş boş konuştuğumuzda-hani laf olsun torba dolsun misali- rahmetli annemin sözüydü: “Gerekli gereksiz konuşma!” Dil yanlışları söz konusu olduğunda, özellikle de gereksiz sözcükler ve eklerle -hele de imzası ünlenmiş kişilerin satırlarında- karşılaştıkça rahmetli annemin bu sözü gelir aklıma: “Gerekli Gereksiz!”

Devamını Okuyun  
Sen Başıma Gelen En Güzel Şeysin!/Yücel Kartal

Hangi yıldı, hatırlamıyorum. Üniversite sınavında çıkmış bir paragraf sorusu… Metinde anneanne, ödev yapan torununun yazdığı bir cümleye itiraz ediyordu. Güngörmüş anneanne, torunu, “Neden olmaz?” diye sorunca da torununun ödevindeki dil yanlışını dili döndüğünce anlatmaya çalışıyordu: “Öyle denmez de, ondan!” Televizyonda, internette, gazetelerde, şarkılarda ve daha sayılamayacak kadar çok yerde her gün bir dünya dil yanlışıyla karşılaştığımda hep bu sınav sorusu ve anneannenin sözü gelir aklıma: “Öyle denmez!”

Devamını Okuyun  
TÜRKÇE”NİN İMİ (IV)
ARŞİV UNUTUR, BELLEK UNUTMAZ! /Yücel KARTAL

Tarih, 11 Nisan 2010... Kadıköy’de bir kafede edebiyat öğretmeni arkadaşımla oturuyoruz. Günlerden pazar, sınav günü... Gençlerin, ÖSYM’nin sorularıyla terlediği dakikalar... Birazdan sınav bitecek, ikimizin de telefonları peş peşe çalacak, öğrencilerden hangi soruların, nasıl sorulduğunu öğreneceğiz. Arkasından çalıştığımız kuruma gidip öğrencilerimizle bu sefer yüz yüze konuşacağız aynı soruları. Ta ki televizyonda sorular yayımlanıp cevapları açıklanıncaya kadar... Gençlerin bu heyecanını yaşamak yıl boyunca onların yanında olan biz öğretmenler için ayrı bir gurur ve mutluluk nedeni... Yalnız o yıllarda farkına sonradan vardığımız o kadar çok şey oldu ki...

Devamını Okuyun  
OLMPİA’DAN OLİMPİYATLARA/Erinç BÜYÜKAŞIK

Olimpiyatlar antik Yunan kültürüne dayanıyor bilindiği gibi. Bugünkü Olmpia’da Zeus Sunağı’na yapılan adakların ardından düzenlenen spor karşılaşmalarının güç ve zafer olgularına dayandığını ve kaybetmenin onursuzluk olarak nitelendirildiğini söyleyebiliriz. Hatta sporcuların çıplak dövüştükleri ve yarıştıkları, Jimnastik sözcüğünün Yunanca “çıplak” sözcüğünden doğduğu bilgisine kaynaklarda ulaşabiliyoruz.

Devamını Okuyun  
TÜRKÇE"NİN İMİ (III)İz'indeyiz Ata'm!/Yücel KARTAL

Yıllar önceydi. Haftanın birkaç günü sarı dolmuş ile şimdilerde adı “Atatürk Stadı” olarak değiştirilmesi planlanan “Şükrü Saracoğlu Stadı"nın önünden geçiyorum. Her geçtiğimde kale arkası tribünlerinin dış cephesinde asılı büyük bir pankart görüyorum. Pankartta şöyle yazıyor: “Ata'm izindeyiz çünkü biz de Fenerbahçeliyiz!” Fenerbahçelilerin Ata'ya saygı ve sevgisi her geçişimde beni de gururlandırıyor. Yalnız pankartta bir yazım yanlışı var ki içimi acıtıyor.

Devamını Okuyun  
TÜRKÇE"NİN İMİ (II)/“-ler” Eki Kesme İmiyle Ayrılır mı? /Yücel KARTAL

Özel adlara getirilen çokluk eki ve sonrasında gelen diğer ekler, kesmeyle ayrılmaz:Yakup Kadriler, Türklerin TDK TDK’nin kesme imiyle ilgili kurallarını incelediğimizde yukarıda alıntıladığım kuralla karşılaşıyoruz. Bu kurala göre “-ler” eki hiçbir kullanımda özel adlardan kesme imiyle ayrılmaz deniyor. Kılavuzda verilen ve “vb.” anlamının örneklendiği “Yakup Kadriler” örneği ile “-ler” ekinin millet adı yaptığı “Türklerin” örneği için kuralın doğru olduğunu söyleyebiliriz.

Devamını Okuyun  
TÜRKÇE”NİN İMİ (I)/Yücel KARTAL

Türk Dil Kurumunun şu anda yürürlükte bulunan yazım kılavuzuna göre kesme iminin kullanımı ile ilgili kurallardan birini yukarıda görmekteyiz. Bu kurala göre özel adlara gelen yapım ekleri kesme imiyle ayrılamaz. Kuralın bu kısmı doğru… Devamında söylenen ise yapım ekinden sonra gelen hiçbir ekin kesme imiyle ayrılamayacağı yönünde… İşte burada durup düşünmek gerek. Özel isimlerden yapım ekiyle türetilen sözcüğün görevine, anlamsal özelliğine bakmadan böyle bir kuralı uygulamak bana mantıklı gelmiyor.

Devamını Okuyun  
Etimoloji Notları 1

Abdest: Âb-dest yani el suyu. Aceze: Arapça acazat "acizler, düşkünler" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça ‘cz kökünden gelen sözcüğünün çoğuludur. Adam: Arapça Adm kökünden gelen ādam 1. insanların atası, Âdem, 2. insanoğlu sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük İbranice aynı anlama gelen ādām sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük İbranice ādamā "toprak" sözcüğü ile eş kökenli olabilir; ancak bu kesin değildir. Afişe: Afişe et- 'duvar ilânı ile bildirmek' Fr. afficher a. m. [Lât. affigere 'takmak,

Devamını Okuyun  
YATMAÇ ÇORBASI/Yücel KARTAL

Yatmaç çorbası, Kastamonu'nun başka hangi ilçelerinde yapılır, tüketilir; bilmiyorum. Fakat Azdavay, Pınarbaşı taraflarının sevilen eski tatlarından biridir. Eski olan sadece çorba değil tabii, sözcük de bizi oldukça eskilere götürüyor. Türk dilinin en eski sözlüğü olan Divan ü Lügat-it Türk, bir sözlük olmanın yanı sıra ansiklopedik bir eserdir aynı zamanda. Kaşgarlı Mahmut’un Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazdığı bu eserde Türklerin gelenek ve göreneklerini, yaşam biçimlerini ve Türkler hakkında daha birçok ayrıntıyı görmek mümkün. Örneğin yemekler… Sözlükte geçen yemek isimlerinden biri de “tutmaç”…

Devamını Okuyun  
GÜCÜNÜ ÜZMEK!/Yücel KARTAL

İstanbul, Ankara, İzmir ya da Türkiye'nin hangi şehrinde yaşıyorsanız yaşayın, fark etmez; bu deyimi duyduysanız bilin ki yakınınızda bir yerde bir Kastamonulu, Pınarbaşılı, Azdavaylı, Dadaylı... vardır: "Gücümü üzme benim!"

Devamını Okuyun  
Hakkında image
            ÖN SESLENİŞ/ÖN SERZENİŞ
Yıllardır yazıp çizen, kalem oynatan ve yazdıklarını bilinçli bir okur haliyle bir hale yola sokmaya çalışan bir öbek yazan, çizen tayfası (yazar kavramını bir statü, kategori haline getirmeyi yeğlemeden) üzerindeki ataleti atıp kendi sözünü kolektif bir düzlemde tüm çoğulluğu ve özgürlüğüyle seslendirmek için bir araya geldi. Bu platform belki bir edebiyat ortamı olarak yarına ve bu coğrafyaya yaratım ve kültür, düşünce üretiminde kendince bir yol haritası çizecek. Belki de yol ortasında çuvallayacak. Ancak bu ülkenin kültürel tarihinde kendine ait bir sözü olması adına deli işi ve belki de "donkişotvari" bir serüvene girişecek.
Başka metinler, yeni anlatma yolları ararken "söz"ü kapitalist kültürün hegemonik, tekleştirici alanından bir parça sıyırabilirsek de ne mutlu bize.
O halde haydi yola çıkalım. Kaybedecek neyimiz var?
Özgür kalemlerimizle, edebiyat kanonlarının dışında da okurlara söyleyeceklerimiz olduğu zaten ortada değil mi?

Yazmak, hümanizmden doğar, empatiden doğar, vicdanımız bizi zorlar yazmaya…İnsancıl olan iyi olanla hemhâl olmak zorunda değil elbette; kötülüğümüzü iyiliğimizle örtmeye çalışsak da hep bir tarafımız şiddete, öldürmeye, yok etmeye eğilimli. Ama acıyı dirim ve dinginlik için kılavuz yapıyor muyuz, asıl mesele bu sanki. Kötülük deriz de, biz kimiz pek tartmayız bu noktada, yüzyılların izinde biz kimiz? Geçmişle yüzleşen “biz” miyiz? Geçmişe vefa borcu nedir, unutulmasını istemediklerimize mim koymaktır belki, gönül pınarımızın coşkun seline baraj kurmaktır, diğerlerine böyle de oldu diye susuzluklarına derman olmaktır. İncelikler bizi var eder hâlbuki. Yazmak inceliklerimizi anımsamaktır hatta.
Habis hastalıklarımızdan, marazlarımızdan bir parça sıyrılma niyetidir yazı dediğin.
Söyleyemediklerimiz var söylenecek... yazılmamış hiçbir şey yok oysaki. Söze dair yeni şeyler gerek..

                                                                                                               +edebiyatkolektifi


#edebiyat #+edebiyatkolektifi #öykü #kurmaca #metin #türkedebiyatı #sanat #makale #edebiyatgündemi #kitaplar
KOLEKTİF SESLENİŞ image
BAŞIMIZ SAĞ OLSUN.

Nâzım Hikmet "1940 Büyük Erzincan Depremi" üzerine bu şiiri yazdığında iki yıldır tutukluydu. Sonuna bir de  not eklemişti: "Kesemde verecek şey yok. Yüreğimden verdim. N. H."



"KARA HABER" / NÂZIM HİKMET


Erzincan'da bir kuş var
kanadında gümüş yok.
Gitti yârim gelmedi
gayrı bunda bir iş yok.
Oy, dağlar, dağlar, dağlar...
Aldı ellerine kanlı başını
karın ortasında Erzincan ağlar...
O ağlamasın da kimler ağlasın...


Kar yağar lapa lapa
tipidir gelir geçer...
Yan yana sırtüstü yatan ölüler
akşam olur tandıramaz ateşini yandıramaz...


Gün ağarır, şafak söker
kimsecikler gitmez suya.
Ezilmiş başlarıyla ölüler
vardılar uyanılmaz uykuya.


Ses edip geceye beyaz taşından
kışlanın saati çaldı ikiyi.
Ne çabuk, lahzada bitti yaşamak.
Kimisi altı aylık,
kiminin sakalı ak,
kimi on üç, on dört yaşında;
kimi yola gidecek,
kimisi mektup bekler yan yana sırtüstü yatan ölüler...


Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,
ak peynir torbaya koyulamadı,
hasret gitti ölüler
dünyaya doyulamadı...


Uyanıp kaçamadılar,
kuş olup uçamadılar,
açıldı kuyular kimse inemez.
Erzincan beygiri rahvandır amma
ölüler ata binemez yan yana sırtüstü yatan ölüler...

KAZANAN ÖYKÜLER

Kolektif ÖYKÜ yarışmaSI 2022 image
Kolektif Öykü Yarışması sonuçlandı. 68 öykü arasından seçilen ilk beş öykü Mart 2023'te yayımlayacağımız "Öykü Seçkisi"nde yer alacak, öykücülerimiz kolektif yazarlarımızın kitaplarıyla ödüllendirilecektir.
Kazanan öykücülerimizi kutlarız.


1. Menüde Neyse  Usame YORDEM
2.Sarılma Çiç  Özkan KARAHAN
3.Takılar ve Tapular İbrahim ŞAŞMA


Jüri Özel Ödülleri:
4.Yalpalama Cenk ÖZTÜRK
5.Himaye Özden ÇELİK







#öyküyarışmaları #türkedebiyatı #edebiyatyarışmaları #hikaye #öykü 

Bir yıldan arta kalan kolektif metinlerinden seçmeler "Almanak 2023"te...

Bir yıldan arta kalan kolektif metinlerinden seçmeler "Almanak 2023"te...
YENİ KOLEKTİF SEÇKİMİZ image
Edebiyat Kolektifi Yazarları'ndan "LİLİTH ÖYKÜLERİ'' adlı kitabımız çıktı... Bütün online satış noktalarında, kitabevlerinden ve aşağıdaki linkten temin edebilirsiniz.
https://www.yayineviliman.com/index.php/component/virtuemart/kitaplar/li̇li̇th-öyküleri̇-detail​

Kurmacalar Atlası’nın ortaya çıkışının ardından gündelik hayatımızda, sokakta, televizyonda kadınlık halleri, erkeklik halleri üzerine süregiden oldukça eril ve öfkeli dil ve söyleme ve televizyonlarda akıp giden “sürtük”, “çürük” gibi kavramların olağanlaşmasına dair yazarca ve kurgu evreninde seslenişlerimizin olması niyetiyle “Genel Ahlak” algısına inat öyküler yazmaya başladık son günlerde de. Elbette sadece öyküler değil edebiyatta “kadınlık” algısının toplumsal normlardan ve genel ahlak bağlamından hiç de ayrıksı veya ezberbozan olamadığı gerçeğiyle değerlendir- melerimiz, inceleme ve eleştirel metinlerimiz de genel ağ ortamında okurlara ulaşabildi.

Sokakta, hayatta, gündelik dilde yeterince ayrımcı bir dilin ve “eril” söylemin geçer akçe olduğu göz önünde tutulursa Park’taki insanlara yaftalanan sözcüklerin aslında deşilmesi, hesaplaşılması ve yüzleşilmesi gereken ahlak durumlarımıza ayna olduğu da söylenebilir. Kimi zaman LGBTİ’lere kimi zaman, özgür olmanın derdindeki “kadın” ve “kadınlık”a yüklenen zincirlerin somut hali üstencil ve ötekileştirici bir dil olarak karşımıza çıkıyor. Bu anlamda da yüzleşilmesi gereken ahvalimizin “öyküsel” halleriyle tanışacaksınız kolektif metinlerimizle.

Kadınlık erkekliğin normatif, dayatmacı kalıplarla şekillenmediği, ahlakın “eril” söylemin tahakkümünde belirlenmediği günlerin düşüyle yazmaya devam ediyoruz bu açıdan da...

KURMACALAR ATLASI

öykü antolojisi

11 yazar 22 öykü TÜM SEÇKİN KİTAPÇILARDA

KURMACALAR     ATLASI

Kuramsal Okumalar

Milan Kundera – Roman Sanatı

Kuramsal

Romanın 20.YY Görünümleri

Devamını Okuyun  

Ernest Hemingway – Yazmak Üzerine

Kuramsal

Yazarın Yazı Deneyimi ve Yazmaya Dair

Devamını Okuyun  

Stephen King – Yazma Sanatı

Kuramsal

King'le Yazmanın Engebeli Yolları

Devamını Okuyun  

Ursula K. Le Guin – Dümeni Yaratıcılığa Kırmak

Kuramsal

Fantastiğin Peşinde Yazı Serüvenleri

Devamını Okuyun  

Berna Moran – Edebiyat Kuramları ve Eleştiri

Kuramsal

Edebiyat Kuramlarına Dair

Devamını Okuyun  

Joseph Campbell – Kahramanın Sonsuz Yolculuğu

Kuramsal

Kahraman ve Yazarın Yazı Macerası

Devamını Okuyun  

Edebiyat Kuramı/ Terry Eagleton

Kuramsal

Kuram, Edebiyat ve Yazının Macerası

Devamını Okuyun  

Edebiyat Eleştirisi-Edebiyat Üzerine Denemeler/ Benedetto Croce

Kuramsal

Eleştiri ve Edebiyata Dair

Devamını Okuyun  

On Dakika/Gülnar Kandeyer

Serpil, sınıfta sessiz sakin kitabının üzerine eğilmiş test kağıdındaki soruları okuyordu. Sınıfın uğultusu onu hiç etkilemiyordu. Çünkü cihazının düğmesine basmıştı ve kapatmıştı. Bazıları ona zaman zaman özeniyordu. Oysa bu duruma gelene dek neler yaşadığını bir tek Serpil biliyordu. #öykü #çocukedebiyatı #kurmaca #edebiyat

Daha Fazla Bilgi

SAKIZ DAHA GÜZEL/Savaş ÜNLÜ

Okullarda öğrenciler için süt kampanyası başlamıştı. Kentin belediye başkanı bu kampanyaya çok önem veriyordu. Okulları tek tek dolaşıp süt dağıtım işinin nasıl yürüdüğünü özellikle izliyordu. Öğrencilere haftada iki litre süt dağıtılıyordu. Okul çıkışı, ellerinde süt kutularıyla evlerine dönen çocuklar çok mutluydular. Bir aylık kampanya süresinde bile öğrencilerde olumlu gelişmeler gözleniyordu. Zayıf, çelimsiz öğrenciler toparlanmış, kilo almaya başlamışlardı. Bu durum gazetelere bile konu olmuştu…

Daha Fazla Bilgi

Papatya/Gülnar KANDEYER

Masal masal içinde, dünyanın bir yerinde, olan biten her şey masalcının dilinde. Ona kulak verelim, dinleyip bekleyelim. Düşle gerçek ayrılmış mı? Anlayıp öğrenelim. Dinleyen hayale dalar, masalda dersler arar. Masalcının konusu, canlıların dünyası. Hepsi var bu masalda en güzeli, en hası. Uzat dolduralım boşalan her bir tası. #öykü #çocukedebiyatı #edebiyat #kurmaca

Daha Fazla Bilgi

Pınar'ın Masalı/ Gülnar KANDEYER

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde tam dört mevsim saklanır, aynı yılın içinde. Baharlar sizin olsun, eviniz bereketle dolsun. Bu iki mevsim bana yeter. Yazın mısırı haşlarım, kışın kestane közlerim. Masal sevenleri, geliyorlar mı diye gözlerim.

Daha Fazla Bilgi

Kırmızı Başlıklı Kız / Mevsim Yenice

Bir zamanlar küçük bir kız varmış. Hep kırmızı başlıklı bir pelerin giyermiş. Bu nedenle herkes ona Kırmızı Başlıklı Kız dermiş. Günlerden bir gün, Kırmızı Başlıklı Kız’ın canı babasının yaptığı meşhur kurabiyelerden çekmiş. Babasıyla mutfağa girip birlikte kurabiye yapmışlar.

Daha Fazla Bilgi

Cinsiyetçiliğin Reddi Olarak Çocuk Edebiyatı/Hatice KAPUZ

Cinsiyetçi olmayan çocuk kitabına erişmek oldukça zor. Kitaplarda çoğunlukla başrol erkek karakterlere ait, kadınlar mutfakta, ya da yan rollerde. Çocuklar bu kitaplardaki kahramanlarla özdeşlik kuruyorlar bu yüzden toplumsal cinsiyet eşitliği için aşağıdaki kriterler yardımcı olabilir.

Daha Fazla Bilgi

ALMA (Astrid Lindgren Memorial Award) Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Ödülleri

Çocuk ve gençlik edebiyatı alanında dünyanın en önemli ödüllerinden biri olan ALMA (Astrid Lindgren Memorial Award) ödülleri pandemi zorluklarına rağmen bu yıl fiziksel olarak gerçekleştirilen Bologna Kitap Fuarı’nda açıklandı ve ödül kazanını İsveçli yazar ve çizer Eva Lindström oldu. 2023 ALMA aday başvuruları için: https://alma.se/en/nomination/nominating-bodies/

Daha Fazla Bilgi

Büyülü Dünyaların Gerçekçi Mimarı: Miyazaki/Gizem Deniz SUNA - Kopyala

Çizgilerin sınır tanımadığını her eserinde bir kez daha kanıtlayan Miyazaki; yapımcı, yönetmen ve hikaye anlatıcılığıyla hayatını devam ettirirken izleyicisini büyülü ormanların huzuru içinden hamamların boğucu sıcağına, oradan da okyanus kıyısındaki gezgin bir şatonun kollarına bırakıyor.

Daha Fazla Bilgi
Kolektif yolculuğuna devam ediyor. Tanıklıklar, kurmacanın peşi sıra.
  •  16.05.2022 20:30
  • Online Etkinlik

"Ne Kitapsız Ne Kedisi", "Narla İncile Gazel", "Gece", Kılavuz ve bir nicesinin usta kalemi Karasu'yu metinleriyle Google meeting üzerinden ele alacağız, konuşacağız. 16 Mayıs'ta online toplantı (Etkinlik katılım linki sitede paylaşılacaktır.) KATILIM ÜCRETSİZ OLUP ÖN KAYIT ŞEKLİNDE OLACAKTIR. +edebiyatkolektifiolusumu@gmail.com

  •  16.04.2022 20:30
  • Online Etkinlik

Yazarın anlatımıyla özetlersek kitap yedi denemeden oluşmuştur. Denemelerin dördünde hem sözcükler hem de imgeler, üçünde yalnız imgeler kullanılmıştır. Yalnız resimlerden oluşan bu denemeler, yazılı denemeler gibi seyirciokurun kafasında soru uyandırmak amacıyla hazırlanmıştır. Resimli denemelerde yayınlanan imgeler üzerine bazen hiçbir bilgi verilmemiştir. Yazara göre bu tür bilgiler dikkati, anlatılmak istenen şeyden başka yere kaydırabilir. Bu denemelerde konunun belli yanları dışında başka hiçbir şey üzerinde durulmamıştır. Yalnızca konunun çağdaş tarihsel bilinçlenmeyle aydınlığa çıkan yanları üzerinde durulmuştur. Amaç bir sorular süreci başlatmak olmuştur. Yazarın amaçladığı bu süreç benim için ilk tümceyle başlıyor: "Görme konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir." Etkinlik Google meetings uygulaması üzerinden 16 Nisan'da gerçekleşecektir.

Walter Benjamin’in Kavramlarıyla “Hikaye Anlatıcısı”nın Görsel Temsilcisi: Hayao Miyazaki /Aygün Şen* 1

Miyazaki animeleri, çocukluktaki masumiyet ve duru görüşlülük, doğa-insan ilişkileri, erginleşme ve kahramanın yolculuğu gibi evrensel temaları ele alırken, Japon kültürü ve yaşayışı konusundaki en temel bilgileri de içermektedir.Yönetmen, animelerinde genellikle insanlığın doğayla ilişkisini, ekolojik dengenin bozulmasını, teknolojik ilerlemenin doğada yarattığı tahribatı, savaşan bir dünyada barışı korumanın zorluğunu ele almaktadır. Bu temaları ele alırken Walter Benjamin’in “Hikaye Anlatıcısı” başlıklı yazısında söz ettiği gibi bilgiyi fantastik bir masalla iletmekte, deneyimin aktarıcısı olmaktadır

Devamını Okuyun

Sema Kaygusuz’un 'Yüzünde Bir Yer' Romanının Bir Hermeneutik Terimi Olan ‘Ufuk Kaynaşması’ Bakımından İncelenmesi/Mehmet Doruk Kandemir

Hermeneutik bir anlam bilimi olarak Batı eleştirisinde özellikle 20. Yüzyılda yaygınlık kazanmış kuramdır. Kendi içinde birçok terim barındıran hermeneutiğin en belirgin ıstılahlarından biri ise “ufuk kaynaşması”dır. Hermeneutiğe ayrı bir veçhe kazandıran Gadamer, insanların bir şekilde “tarihsel etkiye” sahip bir bilinçle belirli bir tarih ve kültür anlayışına gömülü olduklarını savunur. Bir metni yorumlayabilmek için ayrıca tarihsel arka planını da bilmek gerekiyor. Gadamer, sağlıklı yorumlayabilmeyi, bulunduğumuz nokta ve metindeki “ufuk kaynaşması” metaforu üzerinden yürütür. Anlama üzerine görüş bildirenlerin büyük çoğunluğu yanlış bir şekilde, yorumlayan öznenin yorumlanacak nesneye “objektif” yaklaşması gerektiği gibi bir anlayışı dayatırlar. Gadamer ise yorumlanacak yapıta önyargısız olarak yaklaşmanın mümkün olmadığını öne sürer. (Aslında önyargı olması gereken bir durumdur.) Bazen yorum yaparken farklı iki ufuk karşılaşarak/kaynaşarak ortak bir yoruma etki edebilen yeni bir yorum formu da oluşturabilirler. Açıklayalım: örneğin bir roman. Romanın yazar tarafından anlatmak istediği şeyler, onda zaten bulunur. Fakat okuyucu, belki de yazarın amaçladığının tam dışında bir bilinçle romanı okur. İşte burada devreye giren, okuyucunun “ufkudur”. Okuyucu, kendi beklentileri ve önyargısıyla romana kendisini açar ve orada yazarın ufkunu bulur. Sorgular, çatıştırır, anlamaya çalışır ve sonunda iki ufuk karşılıklı birbirini değiştirmek, genişletmek, anlamak amacıyla ortak bir ufuk haline gelir. Önyargının komplekssiz ve sorgulayıcı gücü sayesinde “ufukların kaynaşması” gerçekleşmiştir

Devamını Okuyun

Mehmet Âkif ’te İslâm Düşüncesinin Temel Problemi Olarak Sorunlu Tevekkül Anlayışı ve Eleştirisi /M. Kazım Arıcan*

Âkif, İslam düşüncesi genelinde ve kendi bulunduğu Osmanlı toplumu özelinde yaygın olarak var olan tevekkül anlayışını sorunlu bir anlayış olarak görür. Hatta ona göre yanlış tevek- kül anlayışı, yanlış bir kader anlayışı da oluşturmaktadır. Ona göre sorunlu tevekkül anlayışı, İslam toplumunda, aynı zamanda cehalet ve tembellik oluşturmuştur. Âkif’e göre yanlış bir tevekkül nedeniyle oluşan cehaletin ürünü olarak oluşan dinî zihniyet tembelliği besleyip, onu meşrulaştıran bir fonksiyon icra etmektedir. Çünkü ona göre söz konusu dinî zihniyet dünyaya, ‘tevekkül’, ‘kader’ gibi dinî değerlere ve daha da önemlisi İslam ulûhiyet anlayışına öyle bir anlam yüklemektedir ki artık çalışma, yorulma, gayret etme gibi kavramlar anlamsızlaşmaktadır. (3)

Devamını Okuyun

Edebî Metinleri Eleştirel Bir Dikkatle Okumak: Eleştirel Edebî Okuryazarlık /Ömer Solak*

Türkiye’de 2000’li yıllardan sonra okuma süreçleri, okur yeterlilikleri/alışkanlıkları ve okuryazarlığı iletişim, toplum ve eleştirel kültürle ilişkilendiren çalışmaların sayısı art- mıştır (Akkoyunlu, Kurbanoğlu, 2003; Aşıcı, 2009; Kurudayıoğlu Tüzel, 2010; Türk- yılmaz, Can, Karadeniz, 2010). Buna karşın edebî metinlerdeki sosyokültürel bağlamlara ve ideolojik niyetlere yönelik eleştirel okuma süreçlerini, bir okuryazarlık donanımı olarak tanımlayan araştırmalardan henüz söz edilemez. Bunun ilk nedeni, edebî okuma süreçlerinin “bilgi okuryazarlığı”, “medya okuryazarlığı” gibi bir okuryazarlık alanı olarak tanımlan- mamış olması; ikincisi ise dünyadaki dönüşümüne rağmen bu sürecin hâlâ “okuma kültürü” kavramının ötesine geçmemiş olmasıdır. Oysaki tüm eleştirel okuryazarlıklar gibi bu çalışmada ilk kez tanımlanmaya çalışılacak olan “eleştirel edebî okuryazarlık” da kültür, edebiyat, ideoloji ve dil gibi cepheleri olan çok boyutlu bir kavramdır.

Devamını Okuyun

Gülru ÖZTUNÇ:

1973 Ankara doğumlu. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümünden mezun. Bir süre TRT Ankara Radyosu’nda ve çeşitli özel kanallarda, daha sonra uzun yıllar satış ve pazarlama sektöründe çalıştı. Amerika ve İstanbul’da yaşadı. Halen Ankara’da iki kedi ve bir köpeği ile yaşıyor ve sokak hayvanları için gönüllü çalışıyor. Öyküleri Varlık, Gala Pera Fanzin, Mavi Melek, Ekin Sanat, Hurufat, Kirpi Edebiyat ve Düşün Dergilerinde yayınladı. “Ölüler” isimli öyküsü 2009 Özgür Pencere Kadın öyküleri yarışmasında Üçüncülük Ödülünü aldı. “Karanlıkta Bir An” isimli öyküsü 2013 Madenci Edebiyatı Yarışmasında “Korkunun Tırnakları” ismiyle çıkan kitapta yayımlanmaya değer görüldü. Ayrıca Öyküleri Büyülü Yolculuk, XX Kuşağı Öyküleri, Savaş Öyküleri, Kadın Sesleri kitaplarında okuyucuyla buluşmuştur.

Gülru ÖZTUNÇ

Erinç BÜYÜKAŞIK:

Erinç Büyükaşık (1975-...) 1975 Konya doğumlu olan yazar, öğretmen anne ve babanın oğlu olarak dünyaya geldi. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra İstanbul’da öğretmenliğe başladı. Yazma sürecine bir grup arkadaşıyla çıkardığı Düş ve Düşünce adlı dergiyle başlayan yazar, bugüne dek Varlık, Yeni e, Son Gemi, Ekin Sanat, Galapera Öykü fanzin, Temrin, Acemi, BroyEski, Edebiyatist, kahverenkli, Yalnızlar Mektebi, Tetkik dergi, Poesis Edebiyat gibi dergilerde öykü ve incelemeleriyle yer aldı. Son Gemi öykü seçkisi, “Bir Kaşık Sütlaç, Bir Nefes Tarçın” öykü antolojisinde de öyküleriyle yer alan yazarın Söz Dağının Ardındakiler, Suya Gazel, Hep Uzak, Dehlizler ve Rüyalar, Sınırlar Kapalı adını taşıyan öykü kitapları dışında Gogol’un Paltosu adlı edebiyat inceleme kitabı ve Murat Ka’nın Çoğul Tarihi adlı romanı da bulunmaktadır.

Erinç BÜYÜKAŞIK

Filiz ÖZDEMİR:

1963 Ağrı doğumludur.İstanbul 'da yaşıyor. Edebiyatla ilgili yazı serüveninde öykü ve şiirle devam ediyor. Berfin Bahar, Yeni Gelen ve yerel dergilerde yayınlanmış öykü ve şiirleri var. Turkiyenin en güçlü sivil toplum örgütü sayılması gereken ÇYDD'de 30 yıldır gönüllü çalışıyor. İki evlat iki torun sahibi.

Filiz ÖZDEMİR

Münire ÖZGENCAN:

Münire Özgencan (1969- …. ) 1969 yılında İstanbul’da doğdu. Anadolu Üniversitesinden mezun oldu. Edebiyatla ilk gençlik yıllarında sadece okur olarak sürdürdüğü bağını katıldığı bir atölye sayesinde kelimelerin büyüsünü keşfedip, söyleyecek sözünü, hayatla derdini öykülerine taşımıştır. 2009 yılında Büyülü yolculuk, 2013’de Genel Hayat Öyküleri, 2014 yılında Kadın Sesleri, 2016 yılında Ben miyim Kurban?,2018 yılında Son Gemi Antoloji 2 adlı seçkilerde öyküleri ile yer aldı. Ekin sanat, Galapera fanzin, Vagon, Edebiyatist, Varlık dergilerinde öyküleri yayınlandı. Çeşitli etkinliklerde Yaratıcı Yazarlık üzerine konuk yazar olarak katıldı. Şubat 2020’ de “Başka Düşler Zamanı” adlı öykü kitabı yayımlandı. Halen öykü yazmaya devam ediyor.

Münire ÖZGENCAN

Evrim AKTAŞ:

Sosyolog- Toplum Cinsiyet Eşitliği Uzmanı- Eğitmen. İstanbul’da yaşamaktadır. Kamu kurumunda sosyolog olarak görev yapmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çeşitli çalışmalar yürütmektedir. Yazdığı öyküler Varlık, Şahsiyet, Son Gemi gibi dergilerde yayınlanmıştır. Sat-ma öyküsü Varlık’ta yer alan Akdağ, en son “Kadın Yazarlar” öykü atölyesinin koordinatörlüğünü de yürüttü. Buna bağlı olarak Mor Kalem Kadın Öyküleri kitabının da editörlüğünü yürüttü. Öyküleri “Son Gemi” öykü seçkisinde de yayımlandı.

Evrim AKTAŞ

Özlem TÜM:

Bir bahar mevsiminde Ankara’ da dünyaya gözlerini açtı. Masal tadında yaşadı. Hikâye anlatır gibi dostlarıyla sohbetler etti. Öykü. şiir gibi birçok türde kalem oynatırken bu türlerle süregiden bir gelecek hayal ediyor. Yaşamında en sevdiği iki şey okumak ve yazmak. 2012 tarihinden bu güne kadar Kültür Sanat sektöründe profesyonel yaşamımı sürdürüyor. 2008 tarihinde özel bir atölyeden aldığı eğitim ile yazarlık serüveni başladı. 2012'de Kadın Yazarlardan Kadın Öyküleri adlı ortak çalışmada, ilk öyküsü yayımlandı. 2014'de Kesişen Yollar, ilk romanı yayımlandı. 2021 tarihinde Lal adlı öykü kitabı yayımlandı. Bugüne dek fanzin ve online birçok dergide öyküleri yayımlandı. Pandemide Radyo Öyküler'ni de kaleme aldı.

Özlem TÜM

Gülnar Kandeyer:

Çocuk edebiyatçısı, eğitimci. 1 Mayıs 1959, Sorgun / Yozgat doğumlu. Üç çocuklu bir ailenin ortanca çocuğudur. Ailesi 1960 yılında Ankara’ya göç etti. İlk, orta ve yükseköğrenimlerini sırasıyla; Ankara’da Kıbrıs Bayraktar İlkokulu (Kütükçü Ali Bey İlköğretim Okulu), Kocatepe Mimar Kemal Lisesi ile Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde (1994) yaptı. Bitirme tezi “Camii-ün Nezair Divanı” adlı çalışmasıydı. Yükseköğrenimini bitirdikten sonra öğretmenlik mesleğini seçti ve Ankara Cebeci İlköğretim Okulunda Türkçe öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Abidin Kandeyer ile evli; Neslihan adında bir kız çocuk annesidir. Kapatby ReklamStore Gülnar Kandeyer’in ilk edebiyat çalışmaları, ilköğretim düzeyine hitap eden masal ve çocuk öyküleriydi. Çalışmaları daha sonra “Ninemin Masal Bohçasından” genel başlığı altında kırk masal kitapçığı olarak 2006 yılında yayımlandı. 7-12 yaş arası çocuklara yönelik 205 masal ve öykü kitabı yayınlanmıştır. Çeşitli masal yarışmalarında 4; öykü yarışmalarında 3 eseri derece almıştır. Öyküleri değişik dergi ve kitaplarda yayınlanmıştır. Aynı zamanda kendi yazdığı masal ve öykü kitaplarını resimlemektedir. ESERLERİ (Masal ve Çocuk Öyküsü): Ninemin Masal Bohçasından (40 kitap, 2006), Okuyan Çocuk (l6 masal)

Gülnar Kandeyer

Oğuz KARTAL:

1997’de Ankara’da doğdu. Yazmaya lise yıllarında başladı. ‘Gölge’ dergisinde deneme türünde serbest metinleri yayınlandı. Erinç Büyükaşık’ın teşvik etmesi sonucu ‘Kurmacalar Atlası’ ve ‘Lilith Öyküleri’ isimli kitap seçkilerinde öyküleriyle yer aldı.

Oğuz KARTAL

Hatice DÖKMEN:

Jale Sancak, Yeşim Cimcoz Yazı Evi, Faruk Duman, Irmak Zileli, Nalan Barbarosoğlu, Aydın Şimşek gibi yazı atölyelerine katıldı. Sevengül Sönmez’in eğitmenliğindeki Yayıncılık Editörlük Atölyesi Sertifika programlarından eğitim aldı. Çeşitli öykü yarışmalarından mansiyon ödülü aldı. Lions Dernekleri öykü yarışmasında ve Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi öykü yarışmasında birincilikle ödüllendirildi. Kahramanlar Öykülerle Yaşar, Hayata Tutunma Öyküleri, Son Gemi Antoloji 1, Kedi Öyküleri, Sadık Dostlara, Son Gemi Antoloji 1-2, Kaynana Şekeri, Kadın Öyküleri, Aşk Var Düşersen, 21 Kadın 21 Öykü, 22 Kadın 22 öykü, Fenministadtfest, Kahraman Ferdinad gibi öykü derlemelerinde ve Cemal Süreya, İstanbul-Selanik Hattı, Benidorm İstanbul 2020 Türk Şairler Seçkisi gibi şiir gibi derlemelerde yer aldı. Varlık, Kurşun Kalem, Deliler Teknesi, Edebiyatist, Son Gemi, Lacivert, Galapera, Rıhtım, Edebiyat Nöbeti, Karakedi, altZine, Gezite, Kirpi, Gün Dökümü, Temrin, Yazı-yorum gibi pek çok yerde, öykü, şiir ve denemeleri paylaşıldı. Yazarlık Atölyesi eğitmenliği ve editörlük çalışmaları yapıyor. Yayımlanan kitapları: Güneşe Saklanmak (Şiir) - Sağır Kurbağanın İzinde (Öykü) - Sığ Sulardan Okyanusa (Şiir) – Gri Çığlık (Öykü) - Kum Gibi (Roman) - Kemik Çayı (Öykü)- Salı Ertesi (Öykü) (Roman)- Âdem’in İzleri

Hatice DÖKMEN

Gonça Borça:

Eskişehir, Eylül 1973 de bir abi ve bir abladan sonra ailenin en son çocuğu olarak dünyaya geldi. Eylül doğumlu olmasından mıdır bilmem biraz şehir romantiğidir kendisi, yaşanmış hikayeleri, mizahı, şiiri, dostlarla beraber olmayı, okumayı, yazmayı, gezmeyi, şarkı söylemeyi pek bir sever. Şiir ve kompozisyon yarışmalarında ödülleri vardır. İşletme ile Kültürel Miras ve Turizm okudu. Telekom, Araştırma, Sağlık, Evcil hayvan Ürünleri sektörlerinde çalıştı, edebiyattan ve sanattan hiç kopmadı. 2bin‘li yılların sonunda Jale Sancak Öykü atölyesinde buldu kendini ve öykü yazmaya başladı. Bu arada okuma atölyelerinde pek çok edebiyat okumalarına katıldı. Öyküleri ve köşe yazıları pek çok mecrada yayınlandı Doğayı ve hayvanları çok seven bu arkadaşınız her öyküsünde bir ağaç, bir sincap ya da bir kuş kondurup insanın doğanın bir parçası olduğuna ve onsuz yaşayamayacağına inanır. Bu arada nerelisin diye soranlar “Dünya Vatandaşıyım” der. Her insanın mutlaka anlatacak bir öyküsü söyleyecek bir şarkısı vardır.

Gonça Borça

FOTOĞRAFA DAİR Bir fotoğrafa çoğu zaman bakılır, nadiren incelenir. Fotoğraf makinasının en önemli parçası onun 30 cm arkasında durandır. Manzara fotoğrafı bir fotoğrafçı için en büyük testtir; bazen de en büyük hayal kırıklığı. -Henri Cartier-Bresson↓ #edebiyat #+edebiyatkolektifi #öykü #kurmaca #metin #türkedebiyatı #sanat #makale #edebiyatgündemi #kitaplar