LEV TOLSTOY ve POLİKUŞKA/Tuba KIR

“Ah, şu para yok mu? dedi. Bütün günahlar ondan çıkıyor. Kitapta bile yazılı, paradan daha fazla günah getiren nesne yoktur."

Polikuşka, Rusya’da bir köyde at baytarı olarak çalışan bir toprak kölesidir. Alkole düşkünlüğü ve ufak tefek hırsızlıkları etrafta konuşulan adam, karısı ve beş çocuğuyla birlikte bir göz odada yaşamaktadır. Toprak ağası hanımı, ona bir şans daha vermek ister vekahramanımızı yüklüce bir parayı kasabadan almakla görevlendirir. Sahtekârlığı ile nam salan Polikuşka için bu görev, toplumda kendisini aklamak adına çok iyi bir fırsattır. Yedi kişilik ailenin tek bir hırkası vardır. Hanımının verdiği görevi yerine getirmek üzere yollaradüşmeden evvel, karısının ayağından çıkardığı tek yün çoraplarını, ailenin en kıymetli eşyasıolan bu hırkayı ve yine karısının sözüm ona tamir ettiği yırtık çizmeleri giyer. Bu arada yazar, tavukları ve ineği olan ailenin, diğerlerine göre imkânlarının iyice olduğunu da belirtmiş.

Heyecanla yola çıkan adam, dönüşte eve yaklaşmışken şapkasının içine sakladığı parayı düşürdüğünü fark eder. Hikâyenin tam da bu kısmı okuyucuyu derinden üzüyor ve sarsıyor. Ağlaya ağlaya parayı aramaya başlar fakat bulamaz. Mecburen köyüne varır, kimsenin ona inanmayacağından dolayı çok utanmaktadır ve kendini asarak intihar eder.

“İp uzadığı için ölünün ayakları yere değiyordu. Zayıf gövdesi ölgünce yana kıvrılmış, başı göğsüne düşmüştü. Gözleri açıktı, ama bu gözler artık görmüyordu.”

Karısı en küçük çocuklarını bayrama hazırlamak niyetiyle yıkıyordur, kötü haberi duyduğunda bebeği su dolu teknede unutur ve zavallının ölümüne sebep olur. Para yüzünden iki cenaze çıkar köyden.

Bir de askerlik meselesi var. Toprak kölesi erkekler, askerlik görevlerini yerine getirmekzorundalar. Parası olan, hatırı sayılır bir ücret ödemek koşuluyla yerine bir gönüllü kiralayabiliyor. Talihsiz olaylar cereyan ederken Dutlov, ölen kardeşinin oğlunu paraya kıyamadığı için askere gönderiyor. Genç adam tüm isyanına rağmen durumu mecburen kabullenip kasabaya teslim olmak amacıyla yola koyuluyor. Savaşların yoğun olduğu yıllar, belki ölecek, büyük bir ihtimalle sakat kalacak. Cimri amca Dutlov, Polikuşka’nın düşürdüğü parayı tesadüfen bularak hanımına teslim etmek istiyor. Kadın uğursuz parayı kabul etmeyerek Dutlov’a bağışlıyor. Amca, Polikuşka ve kundaktaki bebeğinin ölümüne sebep olan para ile yeğenini askere göndermeyip bir gönüllü ile anlaşıyor. Hikâyenin sonunu doğru, para keşke Polikuşka’nın geride kalan çıplak ayaklı dört çocuğuyla acılı karısına hediye edilseydi diye düşünmeden edemiyorsunuz.

Tolstoy, gerçek bir hikâyeden etkilenerek kaleme almış eseri. Toprak kölelerininyaşadığı sefaleti yansıtmış. Kahramanından şöyle bahsediyor: Kötü bir adam değildi Polikey, iyi yürekliydi; yalnız iradesi biraz zayıftı, içmeyi severdi. İçtiği zaman karısından dayak bile yiyen adam kötü huyundan vaz geçemiyor. At baytarı Polikuşka, hazırladığı karışımlarla tesadüfen birkaç atı iyileştirse de hayvanların çoğunluğu telef oluyor. İşin ilginç yanı, köylüler ölen hayvanların ardından ona daha da çok güveniyorlar. Temel ihtiyaçlarının dahi karşılanmadığı toprak kölelerinin cahilliğine dikkat çekmiş yazar. Ayrıca, özünde iyi bir insan olan kahramanının üzerinden, eğer insanlara fırsat tanınırsa hataların telafi edilebileceğini anlatmış. Hikâyeyi psikolojik ve ahlaki analizleriyle zenginleştirmiş.

Soylu bir ailenin çocuğu olan Tolstoy, 1928’de Rusya’da Yasyana Polyana’da doğuyor. Anne ve babasını küçük yaşta kaybediyor ve babasının uzak kuzeninin himayesinde büyüyor. Doğu Dilleri Fakültesine başlayıp okulunu zor buluyor ve Hukuk eğitimine geçiyor. Eğitim hayatına duyduğu tepki nedeniyle evine dönen yazar, çiftçilik işinde de başarısız oluyor. Abisinin yönlendirmesiyle orduya katılıyor. Savaş ve Barış’ın ilk bölümünü Kırım Savaşı'nda subay olduğu dönemde yazıyor. Ardından Anna Karanina hemen ardından da Diriliş geliyor. Kitaplarının başarısına rağmen manevi bir çöküş yaşayan yazar, yaşamın anlamını Rus Ortodoks kilisesinde arıyor fakat aradığı cevapları bulamıyor. Kiliselerin yozlaşmış olduğuna kanaat getiren Tolstoy, düşünceleri nedeniyle Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz ediliyor ve uzun bir zaman polis tarafından izleniyor.

Yaşlılık çağında, Marksizm’den etkilenerek tüm mal varlığını perişanlığına üzüldüğüköylülerine paylaştırıp mütevazı bir hayat sürüyor. Onlar gibi kaba giyiniyor, yiyor, içiyor,hatta giysilerini bile kendisi dikiyor. Derbeder bir yaşamı olan yazar, ailesine küserek eviniterk ediyor ve sığındığı bir tren istasyonunda zatürreden vefat ediyor.

Gençliğinden itibaren yaşamın ve ölümün anlamını sorgulayan Tolstoy, ömrünün sonlarına doğru, insanları sevmek, kardeş bilmek düşüncelerinden yola çıkarak Tolstoyculuk denen felsefesini geliştirip yaymaya gayret etmiştir. Romanları ile tanıdığımız Tolstoy, Halk İçin Öyküler isimli kitabında yer alan, günümüzde tek olarak da basılan Polikuşka isimli uzun öyküsünde köylülerin bağnazlığını, eğitimsizliğini işlerken çözümde aramaya çalışmış ve bunu romantizmden uzak katı bir gerçeklikle ortaya koymuştur.

Tolstoy’un gerçek bir hikâyeden esinlenip bizzat kendi toprak kölelerini gözlemleyerek bakış açısını aktardığı seksen beş sayfalık kısa ama içeriği dopdolu eser vakit ayırıp okumaya değer.

 Sevgiyle…