Zamansız insan düşündü. Çok fazla şey yaşadım. Anlattığım -anlatmadığım. Paylaştığım - paylaşmadığım. Söylediğim -söylemediğim. Hissettiğim ama hissettirmediğim. Çok fazla şey. Bir dediysem on dedim içimden. Zamansız insan düşündü. Çok fazla şey yaşadım dediğinde, karşısındakilerin vurdumduymaz tavrıyla ben de demesini. Sonra düşündü. Belki de evet? .Yaşadı. Yaşattılar.
Çocukluğundan beri el becerisi çok iyiydi. Yaşıtları oyuncaklarla oynarken, o doğadan topladığı taşlarla, sopalarla, toprakla, ağaç yapraklarıyla, suyla, bulduğu türlü cisimlerle hayal gücünü kullanarak yeni malzemeler oluştururdu. Adı gibi özgün olurdu yaptığı herşey. Yaptıkları hem çok estetik görünürdü hem de hayatı kolaylaştırıdı. Ailesinin maddi imkansızlıkları nedeniyle liseden sonra okuyamadı. Yeteneği nedeniyle de hem de evin geçimine katkıda bulunmak için daha orta okulu bitirmeden marangozun yanına çırak verdiler.
An gelir ki, parmak uçlarının saç diplerinde birleştiği o acı kavuşmanın, yüzünde yaşattığı gerilmenin bıraktığı izle aynaya yansıyan aciz tavrının, gözlerinin her bir boşluğunu doldurduğu o an, geçmişe yapılan bir yolculuk gibidir ve sorgulamanın ilk adımı atılmış olur. Şimdi arkana yaslanıyor ve bir sonraki sorgulamanın zamanı gelinceye kadar aynı şeyleri tekrarlamanın çaresizliğini yaşamaya devam ediyorsun.
Aziz Nesin,”Nasıl da biliyorlar yararlı meyveyi. Bahçemizdeki meyveler ilaçsız, gübresiz, doğal olarak yetişiyor. Bizim insanımız bu elmaları görse, bize kurtlu elmaları yedirdi, diye söylenir. Tarım ilacı dedikleri zehirden başka bir şey değil. Böceği, asalağı yok eden insana zarar vermez mi? ” dedi.
Anneyi toprağa vereli üç ya da dört ay olmuştu. Babam eli kolu her şeyi olan annemsiz bir hayatı tek başına idame ettiremeyeceğini anladı. Kendine uygun, bizlere yakın büyük şehirde bir minik daire kiraladı. Son kez üç kardeşi bir araya getirmek, aileden birer anı sahibi olmamız için bizleri babaevine çağırdı. Bu çağrı biz kardeşlerin yüreğine hatırâlardan hüzünler bıraktı.