Walter Benjamin’in Kavramlarıyla “Hikaye Anlatıcısı”nın Görsel Temsilcisi: Hayao Miyazaki /Aygün Şen* 1

Miyazaki animeleri, çocukluktaki masumiyet ve duru görüşlülük, doğa-insan ilişkileri, erginleşme ve kahramanın yolculuğu gibi evrensel temaları ele alırken, Japon kültürü ve yaşayışı konusundaki en temel bilgileri de içermektedir.Yönetmen, animelerinde genellikle insanlığın doğayla ilişkisini, ekolojik dengenin bozulmasını, teknolojik ilerlemenin doğada yarattığı tahribatı, savaşan bir dünyada barışı korumanın zorluğunu ele almaktadır. Bu temaları ele alırken Walter Benjamin’in “Hikaye Anlatıcısı” başlıklı yazısında söz ettiği gibi bilgiyi fantastik bir masalla iletmekte, deneyimin aktarıcısı olmaktadır

Devamını Okuyun

Sema Kaygusuz’un 'Yüzünde Bir Yer' Romanının Bir Hermeneutik Terimi Olan ‘Ufuk Kaynaşması’ Bakımından İncelenmesi/Mehmet Doruk Kandemir

Hermeneutik bir anlam bilimi olarak Batı eleştirisinde özellikle 20. Yüzyılda yaygınlık kazanmış kuramdır. Kendi içinde birçok terim barındıran hermeneutiğin en belirgin ıstılahlarından biri ise “ufuk kaynaşması”dır. Hermeneutiğe ayrı bir veçhe kazandıran Gadamer, insanların bir şekilde “tarihsel etkiye” sahip bir bilinçle belirli bir tarih ve kültür anlayışına gömülü olduklarını savunur. Bir metni yorumlayabilmek için ayrıca tarihsel arka planını da bilmek gerekiyor. Gadamer, sağlıklı yorumlayabilmeyi, bulunduğumuz nokta ve metindeki “ufuk kaynaşması” metaforu üzerinden yürütür. Anlama üzerine görüş bildirenlerin büyük çoğunluğu yanlış bir şekilde, yorumlayan öznenin yorumlanacak nesneye “objektif” yaklaşması gerektiği gibi bir anlayışı dayatırlar. Gadamer ise yorumlanacak yapıta önyargısız olarak yaklaşmanın mümkün olmadığını öne sürer. (Aslında önyargı olması gereken bir durumdur.) Bazen yorum yaparken farklı iki ufuk karşılaşarak/kaynaşarak ortak bir yoruma etki edebilen yeni bir yorum formu da oluşturabilirler. Açıklayalım: örneğin bir roman. Romanın yazar tarafından anlatmak istediği şeyler, onda zaten bulunur. Fakat okuyucu, belki de yazarın amaçladığının tam dışında bir bilinçle romanı okur. İşte burada devreye giren, okuyucunun “ufkudur”. Okuyucu, kendi beklentileri ve önyargısıyla romana kendisini açar ve orada yazarın ufkunu bulur. Sorgular, çatıştırır, anlamaya çalışır ve sonunda iki ufuk karşılıklı birbirini değiştirmek, genişletmek, anlamak amacıyla ortak bir ufuk haline gelir. Önyargının komplekssiz ve sorgulayıcı gücü sayesinde “ufukların kaynaşması” gerçekleşmiştir

Devamını Okuyun

Mehmet Âkif ’te İslâm Düşüncesinin Temel Problemi Olarak Sorunlu Tevekkül Anlayışı ve Eleştirisi /M. Kazım Arıcan*

Âkif, İslam düşüncesi genelinde ve kendi bulunduğu Osmanlı toplumu özelinde yaygın olarak var olan tevekkül anlayışını sorunlu bir anlayış olarak görür. Hatta ona göre yanlış tevek- kül anlayışı, yanlış bir kader anlayışı da oluşturmaktadır. Ona göre sorunlu tevekkül anlayışı, İslam toplumunda, aynı zamanda cehalet ve tembellik oluşturmuştur. Âkif’e göre yanlış bir tevekkül nedeniyle oluşan cehaletin ürünü olarak oluşan dinî zihniyet tembelliği besleyip, onu meşrulaştıran bir fonksiyon icra etmektedir. Çünkü ona göre söz konusu dinî zihniyet dünyaya, ‘tevekkül’, ‘kader’ gibi dinî değerlere ve daha da önemlisi İslam ulûhiyet anlayışına öyle bir anlam yüklemektedir ki artık çalışma, yorulma, gayret etme gibi kavramlar anlamsızlaşmaktadır. (3)

Devamını Okuyun

Edebî Metinleri Eleştirel Bir Dikkatle Okumak: Eleştirel Edebî Okuryazarlık /Ömer Solak*

Türkiye’de 2000’li yıllardan sonra okuma süreçleri, okur yeterlilikleri/alışkanlıkları ve okuryazarlığı iletişim, toplum ve eleştirel kültürle ilişkilendiren çalışmaların sayısı art- mıştır (Akkoyunlu, Kurbanoğlu, 2003; Aşıcı, 2009; Kurudayıoğlu Tüzel, 2010; Türk- yılmaz, Can, Karadeniz, 2010). Buna karşın edebî metinlerdeki sosyokültürel bağlamlara ve ideolojik niyetlere yönelik eleştirel okuma süreçlerini, bir okuryazarlık donanımı olarak tanımlayan araştırmalardan henüz söz edilemez. Bunun ilk nedeni, edebî okuma süreçlerinin “bilgi okuryazarlığı”, “medya okuryazarlığı” gibi bir okuryazarlık alanı olarak tanımlan- mamış olması; ikincisi ise dünyadaki dönüşümüne rağmen bu sürecin hâlâ “okuma kültürü” kavramının ötesine geçmemiş olmasıdır. Oysaki tüm eleştirel okuryazarlıklar gibi bu çalışmada ilk kez tanımlanmaya çalışılacak olan “eleştirel edebî okuryazarlık” da kültür, edebiyat, ideoloji ve dil gibi cepheleri olan çok boyutlu bir kavramdır.

Devamını Okuyun

Oğuz Atay’ın ‘Unutulan’ Öyküsünde Hayal Unsurunun Kurgulandığı Gerçeklik Olgusu/ Veysel Altuntaş*

“Unutulan” öyküsü tavan arasında geçer fakat bu sadece bizim hayal dünyamızı sınırlandıran bir gerçeklik olarak kalır. Çünkü Atay bu öyküsünde tavan arasında bulunan herbir eşya ile kurduğu bağı anımsar. Yaşanmışlıkları gözler önüne serer. Öyküde gösterilen her eşya bizi yeni bir yolculuğa çıkarır. Tavan arasına çıkan başkarakterimiz ismini bile bilmediğimiz bir kadındır. Zaten öykünün tek bir ana karakteri vardır. Diğer karakterler, somut bir gerçeklikle değil, aşağı kattaki yeni eş / sevgili hariç, soyut bir yöntemle, hatırlama veya anımsama yöntemiyle karşımıza çıkar.

Devamını Okuyun

SINAV VE İKTİDARIN MEŞRUİYETİ: “VE PADİŞAH KELOĞLAN’A SORAR....”/*İbrahim Hakan Dönmez

Bu çalışmada, iktidar açısından bir meşruiyet aracı olarak kabul ettiğimiz sınavın, tarih boyunca mitler ve onların izdüşümleri olan masallar yoluyla günümüze kadar nasıl taşındığı, içerisinde sınav kurgusunun bulunduğu bir Keloğlan masalının söylemsel analizi ile ortaya konmaya çalışılacaktır. Masalların işlevlerinden birisi de, var olan kurulu sisteme sağlamlık ve süreklilik vermektir. İşte Keloğlan’ın padişah tarafından sınava tabi tutulduğu masal, bunun bir örneği olarak ele alınacaktır. Yıllarca yönetimden dışlanan ve onun dışında kalan halkı temsil eden genel bir tip olarak Keloğlan, padişahın sınamasına muhatap olarak kurgusal düzeyde, hem toplumsal hiyerarşiyi tersine çevirmekte hem de bu tersine çevirme keyfi yanıtlara sahip cevaplanması ilk duyan tarafından imkânsız olan sorularla gerçekleştiği için kişiyi gerçekte kendi sınıfına mahkûm etmektedir. Böylece masal sayesinde, gerçek hayattaki sınıfsal eşitsizlik durumu kabul edilir kılınmaktadır.

Devamını Okuyun

Eski Edebiyattan Bugüne Kadının Metinlerdeki Görünürlüğü/Hüner Cora İle Söyleşi

(...)Çünkü kadınların! Mekân kullanımında hala çoğu şeyi ezberden düşünüyoruz. Sokakları düşünelim, sokaklar kamusal alanlar ama Osmanlı'da olduğu gibi sokakların da gecesi ve gündüzü aynı değil. 19. yüzyılın yarattığı çok büyük farklılıklardan biri de sokakların ışıklandırılmasıydı, sokak ışıklandırılınca gece ve gündüz arasındaki fark azalmaya başlıyor ama hala gece... Bugün de öyle, sokağa herkes çıkabiliyor ama kadınlar ve erkekler sokağı aynı şekilde yaşamıyor. Bir erkeğin yürüme deneyimiyle bir kadının yürüme deneyimi saate ve yere göre değişiyor. Şehrin içinde böyle yazılı olmayan çok fazla kod var.

Devamını Okuyun

Askerî Darbeler ve Tanıklık Romanları/ÇİMEN GÜNAY ERKOL

Tanıklık romanlarının bazıları kendileri de darbe süreçlerinde fiziksel şiddet, işkence veya kötü muamele görmüş, hapishanede yatmış ve travmatik deneyimler geçirmiş kişiler tarafından yazılmıştır. Bu birincil tanıklıkların yanı sıra, kurgusal anlatılar üzerinde yükselen ve dramatik etkisini gerçeklikle kurduğu bağdan ziyade estetik çabasıyla yaratan tanıklıklar da bulunmaktadır.Türkçe edebiyatta askerî darbelerin ardından yazılan kurmaca tanıklıklar dönemlere göre farklılıklar göstermektedir. Her darbenin ardından aynı yoğunlukta bir yazınsal üretim gerçekleşmez. Örneğin, 27 Mayıs, 1960’larda kuvvetli bir tanıklık edebiyatı üretmez. 27 Mayıs romanları diyebileceğimiz romanların ilk örnekleri ancak 12 Mart darbesi gerçekleştikten sonra, 1970’li yıllarda yazılır. 12 Mart ve 12 Eylül, her ikisi de bir ölçüde kendi edebiyatlarını yaratmış tarihsel dönemeçler olarak askerî darbenin hemen ertesinde edebiyatta çarpıcı bir şekilde boy gösterir ve çeşitli tanıklık konumları sunar.

Devamını Okuyun

Zamana bir zeyl:Tevfik Fikret, Han-ı Yağma şiiri nasıl yazıldı?/Nihal ATEŞ

İttihat ve Terakki böyle güçlenip hayatın bütün alanlarını sararken elbette Tevfik Fikret büyük bir cesaretle tepkisini göstermekte gecikmeyecekti. Fikret'ten bugüne en çok bilinen şiirlerin yazıldığı 1912 yılı aynı zamanda meclisi mebusanın kapatılması tartışmalarının, kavgalı bir seçimin de yılıydı. Ülke arka arkaya savaşlarda parça parça yıkılırken, (Balkan Savaşı ve Trablusgarp yenilgisi) İttihat ve Terakki meclisi kapatıyordu. Bu olayla Fikret, Abdülhamid'in hicri 1295 yılında meclisi mebusanı kapatması arasında koşutluk kurmuş ve Doksan Beşe Doğru şiirini yazdırmıştı.

Devamını Okuyun

Şiire Öykünen Öykü:Necati Tosuner’in Kısa Öykülerinde Şiirin Ayak Sesleri/Tacettin ŞİMŞEK*

Küçürek öykü ile şiir arasında çok yakın bir ilişki vardır. Türkiye’de şiirle kısa öykü arasındaki kan bağını vurgulayan ve yazdıklarıyla belgeleyen isimler arasında yakın dönem öykücüsü Necati Tosuner de bulunur. Yazar, “çok kısa öykü” diye adlandırdığı küçürek öykünün tanımımı yaparken “öykünün romandan çok şiire yakın durduğunun bir kanıtıdır” der. Bu düşünceyle örtüşen Tosuner’in kısa öyküleri, dize ve imge öykünmeleriyle açıklanabilecek özellikler gösterir. Gruplandırmak gerekirse, şiirin dizesine ve imgesine öykünür.

Devamını Okuyun

TEVFİK FİKRET’İN ÖZGÜRLÜK YOLUNDAKİ “İZLER”İ /Mutlu DEVECİ*

Servet-i Fünun sanatçıları, bireysel olanın etkisi altında kalan içe dönük soyutlanmış tiplerdir. Tevfik Fikret de etki kaynakları, yetişme tarzı ve mizacı gereği çoğu zaman bireyselliği önceleyen şiirleri ile ön plana çıkar. İzleksel açıdan toplumsal olanı dışladığı şiirlerinde kendini onlardan ayrı hisseden şair, yalnızlık ve tek başınalığın getirdiği özgürlük sayesinde yaşama tutunur. “İzler” şiiri de bu izlek etrafında kurgulanmış bir varoluş şiiridir.

Devamını Okuyun

Nazim Hikmət və Bakı Küləyi*/Israfil Emin Qarabaği**

"...İstanbulda universitedə şeir oxuyan Azərbaycanlı şairdən bir xahişim var o, ora getdiyi zaman mənim İstanbullu gənclərimə desin ki, bizədə sənin Nazimin gəldi biz onu qardaş kimi bağrımıza basdıq və biz ona çox şey öyrətdik.Nə öyrəndisə bu dünyada çoxunu bizdən öyrəndi.Bunu söyləməyi unutmasın və məndən salam söyləsin.Çünki, bəlkədə mən məmləkətimə qovuşa bilmədim amma o məmləkətimi görür”

Devamını Okuyun