KÖY ÖĞRETMENİNİN DOKUNDUĞU “BAŞARAN “KİLİMİ/Hatice ALTUNAY

Köy Enstitülü ozan ve yazar olarak ilkin Muğla’da tanışmıştım kendisiyle. Ozamanlar çok donanımlı sanat etkinlikleri oluyordu. Sendikalar, dernekler çok rahat yazar ve ozan davet edebiliyordu. Siyasi atmosfer çok gergin olmuyordu. Sözgelimi bir kaymakam “yazar takımını başıma musallat etmeyin” demiyordu; gelip baş köşeye oturuyordu. 

Anında göz gezdirdi dosyamı. Gözlerini iri iri açtı, kaşlarını uçurdu adeta.

Muğla çevresinde nerede etkinlik varsa büyük bir heyecanla dinleyici toplanıp gidilirdi. Marmaris’ten, Köyceğiz’den, Fethiye’den … bir otobüse doluşup Muğla’ya Köy Enstitülü yılları anma sunumlarını gidebiliyorduk. Şimdi ne yazık ki burnumuzun dibindeki etkinlikleri ıskalayıp geçiyoruz. Geçen zaman aralığında ikinci kez öğretmen okullarının kuruluş yıl dönümünde yine Muğla’da sohbet ettik kendisiyle…Yazın öğretmeni olarak şiir ve öykü yazdığımı söyledim. Şiirlerimi merak etti. Ben de küçük bir dosya halinde uzattım.

"Yaz öğretmenim. Siz de güçlü bir ışık görüyorum. Asla vazgeçme yazmaktan. Dedi ve dosyamı çantasına yerleştirdi. “Ben sizin şiirlerinize dergilerde yer vereceğim.” dedi. Yüreğime bir umut ekti. İnancını asla yitirme “ diyerek sanat yolunun ak dikenlerle dolu olduğunu da hissettirdi. Onun benim yüreğime dokunuşu kanat takıp uçmamı sağlamıştı o gün.

Aradan geçen zamanda onun şiirlerindeki moral ile beslendim ve besledim öğrencilerimi.’ Ahlat Ağacı’ şiiri ile köy çocuğu olmanın kıvancını duydum veyılgınlığı sildim gözlerimden. İki hafta sonra adresime gönderilmiş sanat dergisini görünce havalara uçtum. O gün dergiyi göstermediğim meslektaşım kalmamıştı. Evime uçarak gittim. Dergide şiirim çıkmıştı, kolay bir şey mi canım taşrada sanattan yoksun yaşıyordum. Sonraları ne mi yaptım: Birikim adlı okul dergisi çıkardım. Ortaca’da filiz veren İspinoz dergisini destekledik öğrencilerimle birlikte. Rahmetli Yükselecek Demirel’in organize ettiği Damla adlı dergide ve Türkiye çapında birçok dergilerde yazılarım, şiirlerim yayınlandı. Şiire, yazıya iyice ısınmıştım. Zaman ırmak olup akıyordu yine 17 Nisan gelmişti. Muğla’da idik. Köy Enstitülü yazar ve ozanlarımız Mehmet Başaran, Fakir Baykurt vardı Gözüme çarpanlardan Oktay Akbal da vardı. Muğla ve çevresinden Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerde çevrelemişti etkinlik masasını. Köyceğiz’den Suphi Tuncer’i de anımsıyorum.

Söyleşinin masada bitemediği heyecanlı sohbetler uzayıp giderdi. Hiç kimse ayrılmak istemezdi o güzel sohbetlerden. Her etkinliğe gönüllü birkaç öğrencimle gelirdim. Zihinlerinde açılan sayfaları yıllar sonra sözcüklere dökülürdü. Mehmet Başaran her gelişinde İçime dönen filizlerimi gün ışığına çıkarırdı. “Öğretmenim dergileri önemse!" derdi ve bana Öğretmen Dünyası olmak üzere birkaç dergi adı vermişti. O zamanlar e-posta yaygın değildi. Dergileri gazetecilerden, kitapçılardan inceleyip abone olmak gerekiyordu. Mehmet Başaran bana “Yazının mutfağı dergilerdir asla boşlama. Kitap basmak için acele etme!” derdi. Onun öğütlerini aldım yüreğimin baş köşesine koydum. Ulaşabildiğim kültür ve sanat dergilerine şiir, öykü, deneme, inceleme türünde metinlerimi gönderdim durdum, hiç usanmadım. Kimi yayınlanmıştı kimi hiç okunmadan çöpe atılmıştı; kimi gelecek sayıya diye sıraya konulmuştu.

Mehmet Başaran ‘dan çok şey öğrendim. Etrafımı kızıl çalılar, ak dikenler sarsa da kendime yol açacaktım. Yılmayacaktım, küsmeyecektim yazıya, şiire, öyküye…Yeşertecektim çerçevemi, çevremi… O güzelim yılları bir bir yaşardı anlatırken. Onun anlatımıyla biz de yaşardık böylesine yaşama dönük okulların kapatılmasına isyan ederdik. Öğretmen ozan yazar olmak da böyle güçtü çeliğe su vermek gibi asla yılgınlığı olmayan. Mehmet Başaran’ın şiirlerini okumak, okutmak onu omuzlarımda taşımaktan onur duyuyorum. Onunla toplamda üç kez bir araya gelmiştik. Üç kez bir araya gelmiştim. Üç dokunuş ve saatlerce süren sohbetler…

Köy Enstitülü öğretmen ozan ve yazar olmak bambaşka bir şeydi, dokunduğu toprağı yeşertiyordu. Kıraçlar yeşile kesiyordu böylesine idealist öğretmenin elinde. Ozanımız Başaran’ı yüreğimde yaşatıyorum. Belki o yüzden toplumsal ayraçlarda dolanışım. Her çengeli, her iğneyi iki de bir sözcüklerime yükleyip yükleyip sayfalara akışım…

İlk kez yayınlanan dergideki şiirimle bir kelebek hafifliği içinde kanatlanıp uçup gidişim…Umudumu kırmayan ozan öğretmenim ruhun mutlulukla dolsun. Deve dikenlerinin gülü gülüverdi şiirce sözcükleriniz var ya gün ışığında demleniyor şimdi. Ruhuna hep huzur dolsun. Sözleriniz, şiirleriniz, sohbetlerinizle zihnimin kıvrımları dopdolu şimdi. Sizden aldım şiir elimi, sizce dağıtıyorum öğrencilerime…Sizce, şiirce çoğalıyoruz şimdi. Dilimde burcu burcu tüten dizeler biraz kıraç biraz bulutlu…“

…Ne de dolmaz çilen varmış

İlk defa kırağı yaktı canını

Aşkı sonra bulutların 

Rüzgarın cilvesi değil miydi

Döken yapraklarını.

Durmuşsun kırların bir ucuna

Ah senin halin köylü hali

Yaşarsın kıraç toprakta

 servi- simin misali

Mehmet Başaran

Nerede bir ahlat ağacı görsem derim ki Başaran ozanımızın selamı var. Seni kaç kişi dillendirecek, kaç kişinin azığına katık olacaksın, kır kıraçta tutunursun toprağa….Ahlat ağacına şiir yazan ozana bin kez selam olsun. Selam olsun rüzgârın cilvesinde düşen yaprağa…