Ötekinin izinde: Öteki Diyarlar Ötekileştirme ve Öteki Sanat/Havva AĞRAL

İnsan varlığının kendindeki öteki ile mücadelesi, benliğin tekrar tekrar kırılıp yapılanması üzerinedir diyebiliriz. İnsan kendi neslinde dualist bir varlıkken kendindeki kötüyü yansıtma ile ifade etmeye çalışıyor. Bu da varlığına dair bir savunma hali diyebiliriz. Evrimsel anlamda bu bilinç seviyesini inşa ederken, kötücül olana, vahşi olana, travmatik olana dair, bir bilişsel çözüm üretmeye çalışırken bir öteki, bir düşmanın tezahürü, kendi güvenliğinin icadıydı. Tedirginlik, savunma hâli, hattâ silahlanma gibi teçhizatla düşüncelerle kurmuştur kendi bilişsel küçük evrenini. Sınırsızlığa pek tahammülü olmayan insan, kendi alanını bir sığınak olarak kurmuştur. Bu anlamda insan binlerce yıllık bir savaşçıdır. Binlerce yıldır, bir ötekine, kendinden olmayana savaş açmıştır. Sığınak ve sınırlı alan, nomadik düzenden sonrasını anlatan süreçtir. Bu kutsal olanı icat eder. Kutsiyet kendi alanı ve mahremidir insanın. Bu kutsiyeti ideale ithaf ettikçe de, kendi gök kubbesi ve üzerinde kendilerini koruyan tanrıya ait olma ihtiyacı ve düşüncesi doğar. Bilişsel düzey yaşamın ihtiyaçlarından kurgulandıkça daha komplike egzosferik düşler ve kötüler icat edilmeye devam ediyor. Küçük yaşam alanı, zamanla mülkiyet, aitlik hissini de doğuruyor. Aile, mülkiyet, tanrı bunlar hakkında da söz sahibi oluveriyor. 

Materia kökeninden gelen madde, mother kökeninin devamı ancak maddecilik, mülkiyet ve sahiplenme duygularının da ifadesi olarak gelişiyor. Ataerkilin ötekileştirdiği bir yaşlı anne, anaerkilin sembolüdür. Psikanaliz ve sembol dillerde kendini aksettiren, anneyi canavarlaştıran ötekilik duygusu, meta öykülerde yenilgiye uğratılan canavar olmuştur. İstenmeyen, anaerkilden kovulmuş öteki Joker karakterinde olduğu gibi. Anne travmasından doğan patoloji ile kabul görmeyenler birer öteki oluyor. Joker istemsiz gülen, nizamı bozan, dolayısıyla istenilmeyen bir karakterdir.

Ataerkilin nizamı tarafından kadın,  şeytan, yitirilmiş cennet düşleri olarak ötekileştirilmiştir. Adem’i kandıran kadındır. İnsan bir ötekine ihtiyaç duymuş da olabilir. Öteki ile bitmeyen, diyalektik bir ilişki de kurabilir. Benlik ötekinin sesidir diyor Lacan. Bu anlamda ötekinin gözüne ihtiyaç duyan bir benlik söz konusu olmaktadır. Ötekinin gözü, sesi ve öteki dünyalar birer eksiklikten doğan ihtiyaç gibi. Bu bazen Gotham şehri ve ötekiler, bazen Robin williams’ın oynadığı Aşkın gücü filmindeki cennet, cehennem tezahürüdür. Pan’ın labirenti, Peter Pan’daki Neverland, Fountain filmindeki savaş alanları, fizik ve doğa kurallarını çiğneyen tuhaf yerler ve uzay görüntüsü gibi. Tanrının gözü, meleklerin gözü, otoritenin, pantoptiğin ya da tersi deliliğin, sarhoşluğun, entrikanın ifadesine de ihtiyaç duymuş olabilir insan. Ki salt rasyonalite ya da salt klasik bir çizginin varlığının yanına karşıtını illaki koymaktadır. Antik tragedyalar nizam olanı karşısına alan olaylardan örülmüştür. Nizam olan, insanı köşeye sıkıştırmış bir düzendir çoğunlukla. Freud’un huzursuzluk çağı dediği, yerleşik yaşamdan bu güne kadar insanın adaptasyon sorunlarının sonucudur öteki. O anlamda öteki diyar, özlemi çekilen cennet, hiç büyümeyen çocukların diyarı ya da insanın baş kaldırabildiği bir karanlıklar şehri olarak dizayn edilir.

İnsan dikotomik bir varlık olduğu için her yerde kendi muhalifini yaratır. Kendilik, ötekilik ile var olmaktadır. Bu diyalektiğin ürünü sanat, mevcut düzenlere karşı bir kültür eleştirisi olarak hep üretimlerimizde ve düşlerimizde olacaktır. Eleştiri dediğimiz mefhumu da öteki üzerinden kurmanın ve kurmacanın rahatlığı ile film izler, film yorumları yapılır.

Mülkiyet, kutsiyet ve ataerkil olan birbiriyle zamanla iyice kaynaşırken yerleşik düzen kendi ihtiyaçlarının ortasına feodaliteyi de eklemiştir. Anaerkilin komün eski dünyası hafızalardan silinmiş, feodal olan da kendi içinde bloklaşan bir kapitalizme evirilmiştir. İdealar bu bloklaşan kapital, feodal, emperyal dünyadır ve nizami duyguların dışındaki her şey ötekidir... Nizam kendi idamesi için, tam da bugün olduğu gibi, enformatik cehaleti, hep bir arzu nesnesine varma çabasını daim kılmak, ötekinin arzusunu kontrol etmek gibi, ötekinin üzerine, araçsal yöntemsel arzulama vaatleri sunar. 


Kimdir geçmişin ötekileri? Nizami görünmeyenler, siyahîler, Kızılderililer, diplomasızlar, evsizler,

engelliler, ucubeler, psikolojik hasarlı olanlar nizam şehrinin dışında olanlar hep ötekidir. Günümüzde öteki ve arzu bir pazardır. Marjinallikler, bedenlere verilen özgürlük, mutlak özgürlük, posthumanistler, suçlular, halkın gözüne sokulan zenginlik imajı da öte diyarlarda başka hayatları arzulatır.

Ben özünü bize yansıtan, bildiren ötekidir diyor psikoloji sözlüğü. Sınırlar ve normları zorlayan bir arzu dünyasının ifadeleri de, suç filmleri olmaktadır. ‘ AMERİCAN PSYCO, FİGHT CLUB, BONNİE VE CLYDE…

İnsan her şeye rağmen eski kodlarının üzerinden tekrar tekrar geçerek, ötekinin estetiğine de ermeye çalışmaktadır. Geçmişte yarattığı tanrı, metafor, düşler birer personaydı. Bugün bunları roman ve sinema yapıtları olarak karşımızda görmekteyiz. Bunun için pek çok meta öyküyü, imgesel olanı, sembolik ve hatta büyülü gerçekliği yaşamına da, düş gücü eserlerine de katar. İnsan uzun Orta Çağ yılları boyunca, büyülü gerçeği, kendi gerçeği saydı. Ökült, ezoterik, masalsı, öte diyar olanı hep var saydı. Eksik parçasını batıla yorarak gerçeğini de süslemeye uğraşmıştır insanlık. Bunu bazen çok acımasız bazen de çok yaratıcı olarak kullanmıştır. Şimdi bilim ve efekt olanın gücüne dayanan, bilinçli bir batıl dünya kurmuştur.  

Pan’ın Labirenti ‘filmine burada özel bir parantez açmak gerekiyor. Mitin, batılın gerçeğin de bir parçası olması üzerine kurulu bir filmdir. Faşizm gibi dünya cehenneminin ortasında, bir çocuğun dünyasıyla, küçük bir geçitten geçerek ‘Alice’nin  içinden geçtiği delik gibi’ başka bir doğaüstü mekana ulaşır. Periler, pan, Pale Man gibi mitolojik varlıkların dünyasına geçer Ofelia . Gerçek dünya İspanya’daki iç savaşı, Kaptan Vidal ile simgeleyen anlatımda, savaşın, katı gerçeğin ne kadar tahammülsüz, acımasız olduğunu göstermektedir. Öte taraftan Pan masumiyeti ve karanlık yanı temsil ederken, Pale Man, yetişkinlerin dünyasındaki acımasızlığı temsil eder. Ofelia karakterinin Pale Man ile karşılaşması ve dışarıdaki dünyasında da bir şeylerin yolunda gitmeyişi, paralel zamanlı verilmiştir. O gerçek üstü dünyada da bir Vidal vardır. Pale Man aç gözlülük, doyumsuzluk, zalimlik gibi duyguları da temsil eder. Gerçeğin dayanılmaz olduğu yerde düşlere kaçıp, düş mekânlar icat eden şizoid bir varlıkta olabiliyor insan. Çoğu fantazya da duyguların yansıması, birer cisimleşen varlığa dönüşüyor. İnsanlar kaçtıkları yerlerde de yine kendindeki karanlık ile yüzleşiyor. Ötekinin de bir ben olma halinin yansımasını görüyoruz. Vidaller şizoid, fantazya dünyada çok daha korkunç görünüyor.

Bir başka öteki Süskind’in Koku romanından. Orada gerçekmiş gibi anlatılan, rasyonalite edilen mekânda, gerçek üstü etmenler söz konusudur. Bir insanın kokusuz olması, ayırıcı bir özellik olması bakımından gerçek üstü bir anlatımdır. Bakire kızlardan koku icat edilmesi ise ayrımcı bir manzara koyar ortaya. Hükmetme isteği ve hırslar söz konusudur. Bu filme başka mekân yoktur. Bu mekân gerçek üstüne yakın bir Orta Çağ görselidir. Bir yanda çaresizliğin, yoksulluğun manzarası, diğer tarafta zengin aristokratik bir düzen vardır. Jean Baptiste yine joker karakter gibi anne travmalı, her iki doğa kurumundan, anaerkil ve ataerkil olandan azade oluşunun intikamını alır. Joker’in yaptığı gibi ötekilerin intikamı, aslında insanın adalet, hak tanır yanını sembolize eden intikamıdır. Ancak cesareti olmayanın bir ötekisi vardır.

American psyco filminde de intikamcı, aile mefhumundan uzak bir karakter vardır. Ailesi ona sadece bir şablon sunmuştur. Aile sadece söylemde vardır. Tipik Wall Street insanı olmayı öğretmişlerdir. Aslında ötekini dışlayan bir ötekidir. Bir seri katil görselini canlandırıyor, ancak bunu yapamayacak kadar korkak ve hastadır.

Bir narsist, kendine tapınan, Amerikan kültürünün ceo dünyasına dair bir eleştiridir. Bu eleştiri Patrick’in üzerinden anlatılmaktadır. Marcus ve Patric karakterleri de birbirinin aynı görsellikte, tipik şablonda hepsi birbirine benziyor. Paul karakteri onları birbirine benzetirken aslında Partick’i aşağılamaya çalışıyor. Kahraman kendi dünyasında kendi narsizmini sonuna kadar yaşamaya çalışıyor. Hayâl dünyasında bir katil, hayal dünyasında, şablonu dolduran, kendiyle dolu bir narsist, kendinin dışındaki herkes öteki.

İnsanın kendindeki ötekiliğe dair eserler; Enemy ‘Düşman’ ve Dostoyevski’nin Öteki adlı romanıdır. Her iki çalışma da, patolojik bir öteki ile karşılaşma söz konusudur. Ya da karşılaşan kahramanın patolojisinin ortaya çıktığı çalışmalardır da denebilir. Ortak olan noktalardan biri de birbirleriyle temas edebildikleri gerçeküstü bir hâlin ortaya çıkışıdır. Her iki eserde de gerçeklik netlikten uzaktır. Kendine yabancılaşma, kendindeki ötekinin varlığını duyma ânı gibidir.

Kızarmış Yeşil Domatesler filmi, cinsel eşitsizlik, ırkçılık, fizyolojik farklılık konularını iç içe işlemiş, kült bir filmdir. Sıradan mekân, sıradan insanlar, sıradanlığın ötesindeki doğal yaşamında ısrar eden, maskülen Evelyn karakterinin tüm yaşamını izleriz. O filmdeki ötekiler siyahîler, Maskülen ve doğal yaşayan Evelyn’in dir. Ve biz Evelyn’in yaşlılığından, tüm hikâyeyi dinleyen kadın ile birlikte, bu varoluş mücadelesine katılmış oluruz. Şişman Kathy Bates ‘dir. Evliliğini tek taraflı kurtarmaya ve ötekinin gözlerinden kendi fizyolojik farklılığının ne tür ithamlara maruz kaldığını görürüz. Ancak filmin ilerleyen taraflarında Kate Bates; Evelyn’in yaşamından feyz ve ilham alır. Devrimci dönüşümler geçirerek, elleriyle kırıp dökmeye başlar. Bu elleriyle iş yapma, kendi yaşamını eline alma, ötekilerin etkisinden kurtulma metaforudur aynı zamanda. Filmde ku klux klan örgütüne de bir gönderme vardır. Ayrım her dönem, kendi ve öteki ile yer yer çatışma hâlindedir. Evelyn’in gençliği ya da Kate Bates’in yaşamı sadece zaman farkıdır. 

Öteki, kendilik yaşamına illaki bir şekilde etki etmektedir. Bu anlamda kendiliğin inşasında da bir öteki vardır. Kendimizdeki ötekiliği bulmamız için ötekine ihtiyaç vardır demek belki mümkün. Yani bizdeki ilhamı, gücü, itki duyguyu karşıdan yakalamak için de öte düşler gerekli.