20 Apr
20Apr

                         Kolektif yazarımız Selman Büyükaşık'a ithafen ve sağlık dileklerimle


Ben gidersem sazım sen kal dünyada

Gizli sırlarımı aşikâr etme

Lal olsun dillerim söyleme ya da

Garip bülbül gibi ah ü zar etme!

Âşık Veysel


Bu başlık da nereden çıktı, diyeceksiniz? Hele altında Türk halk edebiyatının 20. yüzyıldaki en büyük temsilcilerinden Âşık Veysel’in dörtlüğü olunca… Küçükken boş boş konuştuğumuzda-hani laf olsun torba dolsun misali- rahmetli annemin sözüydü: “Gerekli gereksiz konuşma!” Dil yanlışları söz konusu olduğunda, özellikle de gereksiz sözcükler ve eklerle -hele de imzası ünlenmiş kişilerin satırlarında- karşılaştıkça rahmetli annemin bu sözü gelir aklıma: “Gerekli Gereksiz!”

Türkçede anlatımın ilkelerinden biri de “Duruluk İlkesi”dir. Bu ilkeye göre sözcükleri mümkün olduğunca ekonomik kullanmak, cümleye anlamsal katkısı bulunmayan sözcük ve eklerden kurtulmak zorunludur. Basit bir iki örnekle anlatacak olursak “Onunla ilk tanıştığımızda…” diye başlayan bir cümlede “ilk” sözcüğü gereksizdir, cümleye anlamsal hiçbir katkısı yoktur. Çünkü tanışma zaten bir kere olur. Bir insanla ikinci ya da üçüncü kez tanışılır mı hiç? Bir de şu örneğe bakalım: Balkondan aşağı düşen kilimi… “Şimdi bu cümlede “aşağı” sözcüğünün cümleye anlamsal bir katkısı var mı?

Yazımıza Âşık Veysel’in dizeleriyle başladım. Dikkatli gözlerden kaçmamış olsa gerek! Sırrın gizli olmayanı var mıdır? “Gizli” sözcüğünü şiirinde kullanan Veysel, acaba bu sözcüğün cümleye hiçbir katkısının olmadığının farkında olarak mı yazmıştır bu dizeyi?

Halk şairlerimizin çoğunun mürekkep yalamışlığı yoktur pek. Kimi okuma yazma bilir, kimi bilmez. Kimi saz çalmayı bilir, kimi bilmez. Zaten çoğunluk usta-çırak ilişkisiyle yetişmiştir. Bu yüzden Âşık Veysel’in “gizli” sözcüğünü kullanırken durumun farkında olup olmadığından pek emin değilim. Farkındaysa bunu ölçüyü tutturmak için bilinçli yapmış olabilir diyeceğim ama “gizli” sözcüğü yerine iki heceli bir sözcüğü bulmak Veysel için o kadar zor olmasa gerek diye düşünüyorum.

Veysel’in aksine şiirlerinde gereksiz sözcüklere, eklere bilinçli olarak –başka bir deyişle mecburen- yer veren çok ünlü başka şairlerimiz de var. Türkçe sevdalısı olmalarına rağmen Araplara ait bir ölçü olan aruz ölçüsünden vazgeçemeyen şairlerimiz…

Aruz ölçüsü Araplara ait bir ölçü olduğundan aslında Türkçeye hiç de uygun değildir. Altı yüzyıllık divan edebiyatında her ne kadar çok büyük şairler yetişmişse de aruzu Türkçeye uygulamada en başarılı üç şair, yirminci yüzyılda boy göstermiştir. Bunu ilk başaran Tevfik Fikret’tir. Ona önce Mehmet Akif, sonra da Yahya Kemal yetişmiştir.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım.


İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif, dönemine göre kullandığı sade dil ve sözcük dağarcığının zenginliği ile tanınır. Arapçaya olan hâkimiyetine rağmen şiirlerinde dönemine göre sade bir dil kullanmaya özen gösteren Akif, ölçü olarak -ne yazık ki- bütün şiirlerinde aruz ölçüsünü tercih etmiştir. Aruz ölçüsünün zorluğunu anlatmaya gerek var mı bilmiyorum. Şairlerimiz, Türkçeye uygun olmayan bu ölçünün zorluğunu aşmak için bazen dil yanlışlarını görmezden geldiğini üzülerek belirtmek isterim. İstiklal Marşımızın yukarıdaki dizelerinde olduğu gibi. “ Ezelden beridir” ifadesinde “-dir” eki Akif tarafından ölçü gereği kullanılmıştır. Aslında dizeye anlamsal hiçbir katkısı yoktur. Zira “-dir” ekinin anlamını zaten “beri” edatı cümleye katmaktadır. “-dir” eki bu dizede şaire göre “gerekli gereksiz”lerdendir. Akif, aruz ölçüsünü tutturmak için kapalı hece ihtiyacını “-dir” eki ile gidermiştir.

Aruz ölçüsünü Türkçeye başarıyla uygulayan bir başka şairimizin de Yahya Kemal olduğunu yukarıda belirtmiştik. Sizce Yahya Kemal de “gerekli gereksiz”lerden kullanmış mıdır? Bir zamanlar dillerden düşmeyen “Sessiz Gemi” şarkısını genç kuşak bilmem hatırlar mı? Yahya Kemal’in, bestelenen onlarca şiirinden biridir “Sessiz Gemi”. Şiirin son dizelerine bir göz atalım.

Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden

Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden


Dil bilgisi kurallarına göre çokluk anlatan sıfatların etkilediği adlarda ayrıca bir çoğul eki kullanmak gereksizdir. Bu kullanım, çoğu yerde kulaklarınızı tırmalar zaten. “-ler” eki adeta “Ben gereksizim!” diye bağırır. Tıpkı bu dizede olduğu gibi. “Birçok seneler” söz grubunda “birçok” sözcüğü zaten çokluk anlatıyor. “Sene” sözcüğünde kullanılan “-ler” ekinin cümleye en ufak bir katkısı var mı? Daha önemli bir soru: “Sizce ‘Türkçe, ağzımda annemin ak sütüdür.’ diyen Yahya Kemal bu kusuru görmüş müdür?” Tahminim, kesinlikle gördüğü yönünde… Yahya Kemal de sırf aruzu tutturmak için ustası Akif gibi “-ler” ekini “gerekli gereksiz”lerden saymıştır.

Saygılarımla.



Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.