Ve bir antik kent kurulu gözlerimin önünde. Kırıklar, kalıntılar ve yarım kalmış taşlar. İşaretler var her birinin üzerinde, bir zamanlar yaşanılan hikayeyi gösterircesine. Her bir taşın ardından insanlar çıkacakmış gibidir.
Devamını Okuyun"Gök üstümüze yağdı yağacak" Annem, göğün karanlık, gri boğuntusunda hep bu sözüyle ilenirdi yanımda. Abdulkerim Kur'an kursundan canı sıkkın dönmüş yine. Bu oğlan çocukları hep böyle. Sen de mızmızlanırdın hep. Tozlu sabahta koştursun dursun, babasına isyan edip ahırda inzivaya çekilsin habire. Karanlık odada göz göze geldik bir ara. Salavatsız girilmez oğlum eve, benimle ağız dalaşı yaparak günaha giriyorsun. Allah'ın ipine sarıldı babam, tövbe etti bir kere. Şeyhi olmayan şeytandır, derler. Abdulkerim, deli oğlan; uslanmadı oldum olası.
Devamını Okuyun“Kafam şişti, kapatsan mı biraz şunu? Ya da kıs sesini, duyacağın kadar aç…” diye söylenir dururdu annem. Aslında o da çok severmiş gençliğinde radyo dinlemeyi. Sadece akşam saatlerinde açarmış babası radyoyu çocukluğunda. O da ajansı dinlemek için. Türkü falan dinlemezmiş dedem, hemen kapatırmış radyoyu haberler bittiğinde. Annem evlendiğinde, gelin geldiği evin perdeleri bile yokmuş.
Devamını Okuyunİlk yıllarındaki heyecanının yerini çoktandır gasp eden iç darlığını gri duvarların arasından geçerken daha da yoğun hissederek içeri girdi, her zaman yaptığı gibi önünü ilikledikten sonra çocukları selamladı: “Günaydın Çocuklar!”
Devamını OkuyunBekliyorum. Ne kadar zamandır bilmiyorum. Belki de biliyordum ama şimdi unuttum. Unutmak zamanı yok saymak; geçilen yolları bir bir silmek olmalı. Bunu şimdi düşündüm. Son zamanlarda böyle şeyler gelip aklımın içine sessizce giriyor. Sessizliğin mi, yoksa yalnızlığın mı içindeyim?.. Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim. Kendimi bulmak için biley taşında bilendiğimi bilmediğim gibi.
Devamını OkuyunSon görüştüğümüzde zihnimde yer eden resim bambaşkaydı. Peki ya şimdi? Bildiğin bir yabancı. Salonun tekli koltuğuna oturmuş, son on yılını anlatıyordu hararetli bir şekilde. Annem can kulağı ile dinliyor, arada da “Ah canım benim!” diye geri bildirimler yapmayı ihmal etmiyordu.
Devamını OkuyunSorulduğunda hiçbirimiz mutlu değiliz. Ama görülüyor ki tümüyle mutsuz da değiliz. Hayatından memnun olanlar var, olmayanlar da var. Durumunu değiştirmek isteyenler var, kılını dahi kıpırdatmayanlar var. Bir de annem gibiler var. Mutsuz olduklarını bilen ama başka da bir şey bilmeyen… Neden mutsuz mesela ya da ne yapmak lazım gelir, bilmeyenler… Bilenler ama unutanlar var, hatırlamayanlar… Bir çeşit yok oluş ya da kayboluş gibi…
Devamını OkuyunGülümsüyorum. Ölüme gülümsediğim gibi yaşama da gülümsüyorum. Neden, niçin, başlangıç ve sonuç aramadan gülümsüyorum. Gülümsemelerim, nedenlere, niçinlere ve zamana sığmayacak kadar büyük. Yaşamayı göze alabilmek için önce ölümü göze almam gerektiğini öğrendim; ölmeyi göze alamayan, yaşamayı da göze alamaz, demiştim; ardından da gülmüştüm. Başkaları da gülmüştü.
Devamını OkuyunGömütün yanı başında, dizlerinin üstüne çömelmiş kendi kendine mırıldanıyor. Vakit gece yarısı, etrafta cır cır böceklerinin sesi. Ceketini çıkarıp yavaşça toprağın üstüne serdi Murat. Toprak ısıtmaz çünkü kemikleri, sımsıkı sarmaz. Ayaklarını uzatarak başını yavaşça yere yasladı. Gözünü yaşlı görünce ‘gittikçe sula mutlaka, toprak bu çabuk kurur, bol bol sula, üstünde otlar bitsin’ dediydi ölme sırasını devamlı başkasına veren nenesi. Dedi demesine de geceleri sokul yanına uyu demedi ki. Parmaklarını hırsla geçirdi toprağa.
Devamını OkuyunBiliyorum, bugün olmazsa yarın, daha uzun sürmez, emin ol, çok kısa sürede gelecek… Hem de hiç beklemeden. Zile dokunmadan, kapıyı çalmadan, imâ etmeden, sezdirmeden. Bir mektup, bir düş, bir telefon sesiyle değil. Senin gözlerinle gelecek.
Devamını OkuyunBorazan sesiyle tatlı uykusundan uyanan Rıfkı Sinkaf, “Bismillah bismillah!” diyerek yattığı yerden kalkmaya yeltendi; ama kafası sert toprağa çarpınca, tekrar yatağına sırt üstü uzanmak zorunda kaldı. “Ananı avradını…” diye başlayan bir zincirleme küfür tamlaması söylerken kafasını tutan Rıfkı etrafına baktı ve işte o an, nerede olduğu kafasına dank etti. Ölüydü ve uzandığı yer onun binlerce yıllık mezarıydı.
Devamını Okuyunİki eli yanağında bekledi o gece. Kaybettikleri sanki geri dönecekmişcesine. Sağlı sollu düşüyordu gözyaşları yanağından, biri önde diğeri arkada. “Geçmiş geçmişte kaldı.” denirdi oysaki. Kalmıyordu, en derinden baş gösterip yüzeye çıkıyordu. Bir bıçak yarası gibi acılar saplanıp kalıyordu kalbe. Battıkça batan, acıttıkça acıtan
Devamını Okuyun