HEY TAKSİ!/Yücel KARTAL

Bu koca şehirde zaman konusunda titiz olan bütün insanlar gibi geç kalma endişesiyle aklına ilk gelen şey otobüsten inip taksiye binmek oldu. Üç yolun birleştiği noktaya kadar yürüdükten sonra kafasını bir o tarafa bir bu tarafa çevirerek el salladı gelen geçen taksilere; yetmedi, bağırdı: “Hey, taksi!” Vızır vızır geçen taksilerden umudunu kestikçe saatine baktı arada. Tükenen dakikalar, boşalan sinirler... Yıllar içinde kaybolan umutlar, çöpe atılan gelecek planları... Önce ceketinin düğmelerini açtı, sonra kravatını gevşetti. “Lanet olsun!” cümlesini kurarken kravatı artık çantasıyla aynı elindeydi. Çok severek başladığı mesleğinden, hayatından, umutlarından vazgeçme düşüncesinin son halkasını yaşadığını sandığı o anda önünde sert bir frenle duran taksinin şoförüyle kafasını eğip de göz göze geldiğinde “Bu sefer de vazgeçemeyeceksin!” diye geçirdi içinden ayakları geri geri giderken. Bu pespaye memlekette, pespaye insanlarla, pespaye bir ücretle, pespaye bir yaşama tutunmaya çalışmak...

İlk yıllarındaki heyecanının yerini çoktandır gasp eden iç darlığını gri duvarların arasından geçerken daha da yoğun hissederek içeri girdi, her zaman yaptığı gibi önünü ilikledikten sonra çocukları selamladı:

“Günaydın Çocuklar!”