Züleyha, yanağındaki iri et benini çekiştirdi kapı aralığından babasını izlerken. Bir de baktı ki babasının elinde mor, turuncu, kırmızı ateş topları var. Ateşbaz kıvraklığıyla yukarı hoplatıp hoplatıp tutuyor. Baba sanki bir oyunun provasını yapıyor. Mor, turuncu, kırmızı ateş toplarını yakalarken yüzüne zerre acı değmiyor. Züleyha son günlerde geceleri ateş çeviren adama şaşarak bakıyor. ‘ Yanıcaz baba yanıcaz, nedir bu çevirip duruyon elinde. ‘
Devamını OkuyunLütfiye salonun balkonunda bir oturuyor bir kalkıyordu. İçi içine sığmıyordu. Havanın nemi ile nasıl baş etmeliydi? Göğsünden alevler çıkıyor gibiydi, hararetini gidermek için ne yapacağını bilemiyordu.
Devamını OkuyunKarnını balkonun demirlerine dayayıp başını aşağı sarkıttı. Kapıdan çıkar çıkmaz güya çaktırmadan izleyecek Ömer Efendi'yi. Adamın hangi yöne gideceğini, sol eline göre daha ufak kalmış sağ elini bir çırpı şalvar pantolonun cebine atıp telefonunu çıkaracağını, uzun uzun cümlelerle konuşarak yolun sonuna varacağını, yolun sonunda sağa kıvrılarak bütün cismiyle kaybolacağını…Yutkunmadan tuttuğu tükürüğü ağzının içinde çevirip durdu. Git bakim git, yine hangi karının koynuna gideceksin.
Devamını OkuyunParmaklarım uyuştu, daha ne kadar tutmam gerekecek? Ne kadar da ağırmış bu mazgal ızgara. Tutmalıyım, bırakma sakın. Bir kayarsa elimden hiç yaşamadan diri diri mezara girerim. Mezara girsem yine de bir kurtuluş… neler söylüyorum, tövbe tövbe. Tabii ki tutarım. Haydi sen de acele et. Ne vardı bu denli kuvvetli üfleyecek. Bende hata. Seni okula getirende kabahat. Öğretmenimiz haklı mı ne? Kızıyordu kardeşlerin okula gelmesine. Haklı mı? Şimdi zil çalacak. Derse geç kalacağım. Beyaz teninde kalem çekilmiş kaşlarını çatarak konuşur öğretmen.
Devamını OkuyunBu gece kanlı ay tutulması var. Hepimiz kampın tepesinde kayalıklar üzerinde bir köşeye geçip bekliyoruz dağın ardından ayın doğmasını. Kıçımız hiç de rahata değil kayalıkların üzerinde. Kıçımız rahat olsaydı belki de kaçıp gelmezlik buraya. Hepimiz boktan bir kaçış derdindeyiz. Bir süre unutmak isteği bizimkisi.
Devamını OkuyunAyperi, arabayı sokağın girişine park ettikten sonra moloz yığınlarına söylene söylene yürümeye başladı “Ne yol bıraktılar ne de kaldırım düşüp kalmasam iyidir” ayağıyla yoluna çıkan bir tahta parçasını itekleyip birkaç adım daha attı, bir demir parçasına takılıp tökezledi .“ Neyse bu sefer de ucuz atlattık ! ” Kafası önde kendini kollaya kollaya yürümeye devam etti. Sokaktaki bütün apartmanlar yıkılmıştı, üstelik de plansız programsız. Tozlu,tekinsiz bir karanlık çökmüştü ortalığa. Sesli sesli söylenmeye başladı yeniden “ Ahhh! Saime ahhh! Ne yapsam ne etsem gönderemedim seni bir türlü. Güya bir kahve içip gidecektin, yarın yıkıma başlamasalardı kolaydı, öğleyin gider alırdım ama yıkıma sabah yedide başlanacakmış yaktın beni.”
Devamını OkuyunÇünkü İsa Miranda’yı öldürdü. Hem de bir çırpıda. Önemsiz bir kaldırımda. Bıçakla. Sıradan ve sevimsiz bir sokağın ortasında. Sonra hepsi gittiler. Periya, Ekrem. İsa biraz daha kaldı. Sonra o da gitti. Miranda zaten öldü. Çoktandır hem de. Zaten o başka bir hikayede. Ben ise buralardayım. Hep olduğu gibi.
Devamını Okuyunİçindeki kuşkuları, korkuyu atıp bir cerrah titizliğinde ceseti kesmeye başladı. Kanlı elleriyle organları yokladı. Çürümemiş daha. Ölü diriltenler üç gün önce yoksullar mezarlığına sessiz sedasız gömülen biri olduğunu söyledi çuvaldakinin. Az para istemediler cesedi satmak için Henry’e. Londra sokakları tekin değil, cinayetler, salgınlar kuşattı şehri. O izbe, kör karanlık sokakta yürürken bıçaklamışlar kadıncağızı. İlerdeki rutubetli odalardan birinde yaşayan fahişenin biri olmalı. Belki bardan çıkan sarhoş takımından biri musallat oldu kadına, ya da müşterisi…
Devamını OkuyunTüm yaşanmışlıklarını geride bırakıp üç beş parça eşyasıyla yaşadığı izbe yerden bambaşka bir şehre gelmişti Saye. İsminin anlamı gibi amacı sadece ruhunun derinlerindeki gölgeden kurtulmaktı. Yeni insanlar, yeni bir şehir kozmopolit, karmaşık yapısıyla İstanbul onu ürkütse de korkularıyla yüzleşecekti. Cebindeki üç kuruşla kiraladığı yaşamını sürdürebilecek vaziyette gecekondudan hallice olan odaya yerleşti
Devamını OkuyunYedi anahtarlı bir kadındım. On yıllar sonra evim bana anahtarsız teslim edilip döndüğümde yatak odamda çürüyüp tahtada resim gibi şekil almış bir köpek ölüsü gördüm.
Devamını OkuyunKucağındaki bebeğe sıkı sıkıya sarılmıştı. En büyük korkusu, onu koruyamamaktı. Minik yavru, ana babasının geride bıraktığı hayatından bihaber gülücükler saçıyordu etrafına. Güneşli bir bahar gününde biraz dışarıya çıkmışlardı. Üzerlerine sinen kış yorgunluğunu, savruluş yaralarının bağladığı kabuğu silkelemenin gevşekliği içinde yürüyorlardı. Adam birden yerine çivilenmiş gibi durdu. Geri dönüp karısıyla yüz yüze geldi, ilerlemesine engel oldu. Kalabalık insan selinin duymasından çekinerek karısıyla konuşmak için zihnini toparlamaya çalıştı. Beraber olmalarının huzurunu yaşarken şimdi kapana kısılmış hissediyordu kendisini. Hem de masum bir canı da tehlikeye atmanın vicdan azabı içindeydi. Islık çalar gibi kadının yüzüne üfledi adeta.
Devamını OkuyunŞarap kadehi elinden düştü. Beyaz mermere sıçrayan şarap,kadının gizini ortaya çıkaracak kadar gürültülüydü. Kadın kocaman kahkaha attı. Gizlenecek o kadar büyük sır vardı ki. Kahkahası tüm yalanlarını örtecek kadar gürdü. Elinden sıçrayan kadehin tuz buz olmasını görmezden geldi.
Devamını Okuyun