Evet, adım bu benim. Deli. Bana deli derler. Çünkü ben kimsenin görmediği mavi kediyi görürüm. Ben, gözlerimi sonuna kadar açınca sokakları ışıl ışıl yapan vitrinlerdeki cansız mankenleri gülümserken görürüm.
Devamını OkuyunGözlerini hep başkalarına çeviren bu kör kalabalığın kendisini görmesi mümkün değildir. Bundandır sohbetleri yavan, anlamsız ve gereksiz sözcüklere dönüşmektedir. Zamanın yitirilmişliğinde nerede olduklarının farkında olmayanlar misali sıkıntılarının, yalnızlıklarının, çaresizliklerinin girdabında boş avuntularla oyalanır, dururlar.
Devamını OkuyunÇamurları, toprak yığınını kaldıra kaldıra dokuz gölge, kapıları kırarak giriyor evlere. Ahmet’in gölgesi beliriveriyor dibinde yine. Susuyor yine. Ahmet’in muzip gülüşü, gamzesi beliriyor bir şekilde. Onu bundan sevmişti ilk gördüğünde. Gamzesine bayılmıştı oğlanın, kibarlığına bir de. Kasabanın diğer oğlanları gibi hoyrat, delibozuklardan da değildi hani. Paslı balkon demirlerine dayanıp ölü çiçekleri izliyor.
Devamını OkuyunAnnesinin itiklediği sandalyede oturan çocuk, çocuk dediğime bakma, yirmi beş yaşlarında bir koca adamdı. Yeni tıraş olmuş, çenesindeki ve dudak altındaki belli belirsiz tüylere ise dokunmamıştı.
Devamını OkuyunKahvesinden arka arkaya iki yudum daha aldı. Başını sol yana çevirdi. Duvardaki fotoğrafa baktı. “Sen bırakıp gittin, ben de vazgeçebilirim.” dedi ve çerçeveyi düzeltmek için kolçaklardan destek alarak ayağa kalktı.
Devamını OkuyunPeri masallarındaki prenslerin ve prenseslerin mutluluklarının gizemine dalıyorum. Sahiden yaşandı mı o masallarda anlatılanlar. İnsanlar sakin ve sessizce izledi mi, tahammül edebildi mi… Kavgalardan fırsat bulup tadına varabildi mi…
Devamını OkuyunÇocukluk günlerinde hava çiçek kokardı. O ılık, yumuşak ve rahatlatıcı koku, sanki denizden geliyordu; oysaki bu kentte deniz yoktu. Denizin kıyısında oynar gibi gülümserdin. Karalanmış bir şiirin en aykırı dizesi gibi duran çocuksu gülümsemen, yanaklarına yayılınca, yüzünde sabah güneşinin ilk ışıklarının yansımasını hissederdim.
Devamını OkuyunEskiden içerideki kalabalık yüzünden hep gıcırdayan ahşap zemin, artık sadece Semih Usta ortaya doğru yürürse inleyerek cevap veriyordu. Tahta masalarda bir zamanlar canlı renkleriyle göz alan plastik çiçekler bile solmuştu. Kalın yuvarlak arkalıklarıyla müşterileri kucaklayan ağır ahşap sandalyeler boştu.
Devamını Okuyunİlk zamanlar gerçekten benim oyuncaklarımla onun yönettiği, birbirimize rolleri dağıttığı eğlenceli oyunlar oynuyorduk. Zamanla arkadaşlarımla oynadığımız evcilik oyunlarımız hakkında sorular sormaya başladığında daha az oyuna, daha çok konuşmaya vakit ayırmaya başlamıştık.
Devamını Okuyun“Olmuyor” dedi gözlerini gözlerinden uzaklaştırarak. Restoranın duvarındaki çiçek motifine takılı bakışları üzgündü. Harfler boğazına kuyruğa girer gibi dizilmişlerdi.
Devamını OkuyunEve doluşan köyün genç kızları, merakla sormuşlar babaanneme: “Kız Fadime, senin adam hangisi?” Kınalı elleri kanaviçe perdeyi hafifçe aralamış. Evin önündeki tarlayı süren iki pehlivandan uzunca olanına işaret etmiş: “Şu esmercesi olacak herhalde. Zifiriydi oda, seçemedim.” demiş.
Devamını OkuyunBen adını 'Fuar Kütüphanesi' koydum. Çöp ev beklerken böylesine emek harcanmış, konumlarıyla evden giden bireylerin yerlerini almış malzemelerin her gün düzenli olarak tozunu aldığını söylüyor. İçim burkuluyor ve yaşam boyu unutamayacağım dersimi alıp uzaklaşıyorum evden.
Devamını Okuyun