Yazının Tanıklığı/Tanıklığın Yazıları  

BİT MİT*/Erinç BÜYÜKAŞIK

BİT MİT*/Erinç BÜYÜKAŞIK

Daha birkaç gün önce sunucu televizyonda muhtıra bildirisini okumuştu. Suratı bir karış o komutan, sıkıyönetimin ülke için zaruriyetinden söz ediyordu ekranda. Cümleleri akarken, zoraki gülümsediği de oluyordu. İçi sıkıldı Nesrin’in. “Sokağa çıkma yasağı demek, bu deli oğlanı tık eve başarabilirsen. Laf dinlemez ki hiç.”

Devamını Okuyun  
Sessizliğin Rengi/Fatma ALTUN

Sessizliğin Rengi/Fatma ALTUN

Günlerdir uyumamıştı. Uykusuz geçen gecelerin ardından okulda geçirdiği gürültülü patırtılı gündüzler ona hiç yardımcı olmuyordu. Unutmak için bu kargaşa iyi gelir sanmıştı ancak yanılmıştı. Şimdi sınav için ayırdığı bu otuz beş dakika onun dinlenebilmesi için kaçırılmaz bir fırsat gibi duruyordu. Zihnini susturabilirse, bunu başarabilirse eğer geri kalan hayatı için alması gereken kararı düşünebilecekti. Ne yapacağını bilmiyordu. Hayatında ilk defa ne yapacağını bilemiyordu.

Devamını Okuyun  
Cık Kadar Daha/Yücel KARTAL

Cık Kadar Daha/Yücel KARTAL

İki üç günden beri aralıklarla lapa lapa yağan kar, akşama doğru kesilmiş; kuru bir soğuk başlamıştı. Kulağı radyoda, gözleri dışarıdaydı. Akşam olunca mahallenin bütün çocuklarını, gençlerini okul dönüşü eve sokmadan yemeğini yemeyen emekli mutemet, elektrik direklerine asılı sokak lambalarının aydınlattığı merdivenli sokağa bakıp bakıp geçmişe dalıyordu bir taraftan. “Bekçi Ali’nin oğlu da geldi nihayet!” dedikten sonra radyodaki haberlere dikkat kesildi.

Devamını Okuyun  
MAĞARANIN GÖLGELERİ/Erinç BÜYÜKAŞIK

MAĞARANIN GÖLGELERİ/Erinç BÜYÜKAŞIK

Karanlık tarihlerden biri. Dünya koca bir canavar misali. Titu’yu mağarasına tutsak etti sancıları. Tipi, bitmeyen soğuklar, karın kapladığı tekinsiz kara orman ürkütücü bir yalnızlık ölüm korkusunu devşirdi içinde. İçini haylice kalabalık hissetti, mağara duvarlarındaki av resimleri, Piyu, Çika, ormana ulaşan dik yamaçta yitip giden annesi…Mağaraya musallat olmuş kaltaban akrabaları. Kayıplar onlar da bir süredir. Zira gideceğiz buradan demişti zaten. Başka bir kara ormana yolculuğa çıktılar. Bir göl, akarsu, kıyı arıyorlar onlar da. Buzulların altında belki cesetleri şimdi.

Devamını Okuyun  
Yol Öyküleri/Filiz ÖZDEMİR

Yol Öyküleri/Filiz ÖZDEMİR

Ayakta kilometrelerce yol gitmenin çileli halleri. Balık istifi, itiş tıkış. Özellikle kadınların değişmeyen sitemleri, isyanları. Anda kalan dostluklar, yardımlaşan, dayanışan insanlar... İstanbul ulaşımının sıradan alışılagelmiş yüzü. İstanbul’u yaşamanın ve bu şehrin insanını tanımanın en kestirme yolculuğu.

Devamını Okuyun  
Gözler ve Tılsımlar/Erinç BÜYÜKAŞIK

Gözler ve Tılsımlar/Erinç BÜYÜKAŞIK

Dükkânın karanlık, kasvetli halini gözleriyle izledi. İçerisi yine ırgat pazarına dönmüş. Zihni bulanıklaştı. Vitrindeki birkaç rugan kundura, püsküllü damatlıkların yanında sıralanmış. Güneş yüzünü göstermedi henüz. Kapkara gök. Kasabalılar ilçedeki fabrikasyon kundura satan dükkanlar açıldığından beri uğramaz oldu dükkâna. İşi düşen tabanına çivi çaksın diye kapının eşiğinde beliriyor ancak. Bunlar daha mı pahalı diye sordu Elif gözleriyle camekandaki parlak kundurayı gösterip. Sandalyede çivilenmiş gibi otururken sıkıntıdan oflayıp pufluyordu bir yandan.

Devamını Okuyun  
BİR PARÇA/Gülru ÖZTUNÇ

BİR PARÇA/Gülru ÖZTUNÇ

Öylece oturmuştu. Oturmaktan çok çökmüştü yere. Toprak olmuştu her yanı, yüzü gözü toz toz. Gözümüzün önünde giderek yiten karaltının üzerine bir eliyle aldığı toprakları atıyordu sakince. Sanki kum havuzunda oynayan bir çocuk... Bir elindeyse sedef kolyenin zinciri kederle sallanıyordu boşluğa. Boşluğun içine, derine, en derine.

Devamını Okuyun  
Ömrüm Uzun Bir Geceydi/Filiz ÖZDEMİR

Ömrüm Uzun Bir Geceydi/Filiz ÖZDEMİR

Beni hep annem yıkar, topuklarıma kadar uzayan saçlarımı tek başıma arıtamam, öremem. O gün, leğeni tandır başına kurdu, bakır güğümdeki su sıcacık. Kullanmaya kıyamadığı, gül kokulu sabunla uzun uzun yuğdu saçlarımı. Köpürttü duruladı, tekrar köpürttü. Ağlıyor mu ne? Gözlerim yanıyor, açıp bakamıyorum. Dere kenarından toplarız killi çamuru, saçları parlatır yumuşatır. Tasın içinde sulandırdı kili, duruladı, duruladı. Dolanan saçlarımı sabırla taradı. Bu sefer saçlarımı tararken, kemik tarağı kızgın bir azarla kafama kafama indirmiyor. Hiç olmamış oyuncak bebeği ile oynar gibi oynuyor saçlarımla. Ağıt yakıyor. “Bebexti keça min…” Niye bahtsız kızım diyor ki anam bana?

Devamını Okuyun  
SAYIKLAMALAR/Sezai SARIOĞLU

SAYIKLAMALAR/Sezai SARIOĞLU

Âh, evet; "tüylerini tersine taradığımız" tarih haber göndermiş. Gönderir ya... "Geçmişi özlemiyor musun?" demiş. Der ya... "Bir görüp çıkacağım" diyorum geçmişe. Derim ya... Tarihin emri siyasetin kavliyle yağmuru unutmuş bir günde buluşuyoruz. Çok kapılı, hiç anahtarlı, misli ve isli bir geçmiş bu. Bir yolunu bulup girip çıkıyorum.

Devamını Okuyun  
SON GÜN/Meral Kutluğ İLSEVER

SON GÜN/Meral Kutluğ İLSEVER

Sağ şakağımın üzerine bastırdı silahın ucunu. Ne derler oraya bilmiyorum, namlunun ucu mu? Bu kadar yakınıma kadar elinde bir silahla geldiyse, tanıdığım hatta sevdiğim ve güvendiğim biri olmalı. Sonra bir şeyler söylemiş olmalı, hem de uzunca süren bir şeyler. Hatırlamıyorum. Tetiği çekti. Kurşun sağ şakağımdaki kemiği, belki de kemikleri delip, beynimin içinde hızla yol aldı.

Devamını Okuyun  
CEBİNDE AKREP YOK/Ruhşen Doğan NAR

CEBİNDE AKREP YOK/Ruhşen Doğan NAR

Sağ avucunun içinde tuttuğun şeyi düşündükçe tükürük bezlerin iştahla çalışıyordu. Eve varmadan onu yiyemezdin, ağzında biriken tükürüğü boyuna yutuyordun. Rahmetli annen küçüklüğünde sıkı sıkı tembihlerdi: "Sakın dışarıda yeme evladım, alan var alamayan var. Eve getir, evde ye!"

Devamını Okuyun  
Duası Kabul Olana Dek/Gülnar Kandeyer

Duası Kabul Olana Dek/Gülnar Kandeyer

Dua et, çocukların duası kabul olur. Dua etti çocuk masumca. “Doyasıya şeker yiyeyim, tatlı olsun ağzım dilim.”

Devamını Okuyun