CEBİNDE AKREP YOK/Ruhşen Doğan NAR

Sağ avucunun içinde tuttuğun şeyi düşündükçe tükürük bezlerin iştahla çalışıyordu. Eve varmadan onu yiyemezdin, ağzında biriken tükürüğü boyuna yutuyordun. Rahmetli annen küçüklüğünde sıkı sıkı tembihlerdi:

"Sakın dışarıda yeme evladım, alan var alamayan var. Eve getir, evde ye!"

Meyveleri, özellikle muzu veya yazın dondurmayı sokakta göstere göstere yiyemezdin. Yetişkin olmuştun; ama yine aynı şeyi yapıyordun, yiyeceğin şeyi eve götürüyordun.

Sabırsız miden sana hızlı olmanı emrediyordu; beyne gönderdiği mesajlarla koşar adım yürümene sebep oluyordu. Cebindekini içine almak, eritmek, özümsemek istiyordu.

Yürürken aklına hastanedeki kara kuru erkek hemşire geldi. Tükürük dolu dilinin ucuna bir küfür geldi; ama söylenmeden geri gitti. Üzerindeki bembeyaz önlük ile kapkara yüzü arasında inanılmaz bir tezat vardı. Ama seni asıl rahatsız eden bu göz yoran tezat değil, laubali hareketleriydi. Hele şu sözleri:

"Allah Allah, onu ne yapacaksın kardeşim, turşusunu mu kuracaksın? Doktor bey vereyim mi, yoksa her zamanki gibi çöpe mi atayım? Vereyim mi, tamam doktor bey. Al buyur, hayrını gör."

Aklına geldikçe sinir oluyordun. Her şeye rağmen alabilmiştin ama.

Eve varmana çok az kalmıştı. Beş dakika sonra evindeydin. Tükürük bezlerin delicesine tükürük üretiyordu. Miden yuttuğun tükürüklerle dolmuştu.

Apartmanın önüne geldiğinde, merdivenleri koşarak geçmeye karar vermiştin. Ancak bir ses seni engelledi:

"Komşu, naaabeeer? Hayırdır canişkom, sabah sabah nereden geliyorsun böyle koşaraktan? Tabakhane olayı mı... Hahahaha... Ay, hiç güleceğim yoktu."

Mahmut, alt komşun. Geceleri pavyonda çalışır; sabahın köründe gelir. Öğle vakti uyur, işe gitmeden bir saat önce uyanır. Hoş sohbet biridir; sık sık sana gelir. Ara ara sen de ona gidersin. Tek kötü yanı, fazla meraklı olmasıdır.

"İyidir, teşekkür ederim Mahmut. Hastaneden geliyorum."

"Hayırdır bebeğim, hasta mı oldun?"

"Yok, ciddi bir şey değil. Kulak burun boğaza gittim. Kulaklarımı temizlettim."

"Ahhhh öyle mi, iyi iyi canım benim. Geçmiş olsun. Bana gelsene kuzum, çay hazırladım, birlikte içelim."

Sol elinin küçük parmağıyla kulağını kaşırken "Tamam, olur. Beş dakikaya gelirim," diyordun.

Eve girip kapıyı kapattıktan sonra yaptığın ilk iş, sağ elini cebinden çıkarmak oluyordu. Yumruk yaptığın elini açıyordun ve işte, kavuşma anı!

Beyaz sargı bezini özenle açtığında, onu görüyordun. Kırmızıya yakın rengi seni çıldırtıyordu. Dayanamayıp ağzına atıyordun. Acımsı tadını almak için biraz ağzında bekletiyordun. Isırıp ezdiğinde asıl muhteşem tadı ağzına geliyordu. Zevkin doruklarındaydın, gözlerin istemsizce kapanıyordu. Yutuyordun.

Mahmut'a gitmeden önce aynadan dişlerine bakıyordun. Dişlerinin arasına giren parça yoktu. Hepsi midende, zevkten dört köşe olmuş midendeydi.

Kulağını kaşıyarak evden çıkıyordun. Yüzünde çikolata reklamlarındakine benzer şehvetli bir gülümseme.

Merdivenleri inerken, "Üstüne demli çay da ne güzel gider," diye düşünüyordun.