Sevdiğim bir tanıdığım bana bugüne kadar hiç aklıma gelmeyen bir soru sordu. “Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç ederken arkadaşlarınla nasıl vedalaştın?” Vedalaşmak mı?.. Arkadaşlarla vedalaşmak mı?...
Sevdiğim bir tanıdığım bana bugüne kadar hiç aklıma gelmeyen bir soru sordu. “Bulgaristan’dan Türkiye’ye göç ederken arkadaşlarınla nasıl vedalaştın?” Vedalaşmak mı?.. Arkadaşlarla vedalaşmak mı?...
Kadınların sanat ve edebiyat ortamında görünürlüğünü arttıran ve belirginleştiren kimi kayda değer etkinlik, festivallerden söz açmanın gerekliliğiyle söz konusu "Dünya Kadın Sanatçıları ve Edebiyatçıları İstanbul'da" etkinliğinin basın bültenini okurlarımızla paylaşıyoruz.
Saatin tik takları canına tak demişti. Zaten uyuyamıyordu. Bu da bahanesi olmuştu. Neden korkuyordu ki? Gidip başvuracaktı. O iş olmadı diye hayal kırıklığı yaşamaya gerek yoktu. Denemenin ne zararı var? Önünde sonunda bir kapı açılacaktı. Azimli sıçan dağları deler demişler. Sonunda o da kendi dağlarını delecekti. Yine beyninin içindeki mızıkçı konuşuyordu.
Bütün yaralar kapanır bir zaman sonra. Zaman iyileştirir derler her şeyi. Peki ya zamanı kim iyileştirir yaralandığında? Hadi bakalım, çık işin içinden çıkabiliyorsan şimdi. Şimdi mi? Evet, Şimdi… Şimdi de kalırsan, yapabilirsin. Yapabilirim. Yapabiliriz…
Ekmek torbasını uzattığımda, eli elime değdi, kapkara gözleriyle öyle bir baktı ki bakışları, içimi delip geçti sanki. O günden sonra bir bahane bulup istasyona gitmeye başladım. Ninem kızıyordu: “Bu kadar sık gitme, iyi olmaz, bak, yakında savaş da çıkacakmış, o zaman ne yapacaksın?” Ninemi dinlemiyordum. Aklımda tek şey vardı; onu görmek, uzaktan da olsa ona bakmak, göz göze gelmek.