Çocukluğundan beri el becerisi çok iyiydi. Yaşıtları oyuncaklarla oynarken, o doğadan topladığı taşlarla, sopalarla, toprakla, ağaç yapraklarıyla, suyla, bulduğu türlü cisimlerle hayal gücünü kullanarak yeni malzemeler oluştururdu. Adı gibi özgün olurdu yaptığı herşey. Yaptıkları hem çok estetik görünürdü hem de hayatı kolaylaştırıdı. Ailesinin maddi imkansızlıkları nedeniyle liseden sonra okuyamadı. Yeteneği nedeniyle de hem de evin geçimine katkıda bulunmak için daha orta okulu bitirmeden marangozun yanına çırak verdiler.
Devamını OkuyunGeceyarısının geleneksel tiryakileri için özel demlenmiş çayın iştah açıcı kokusu, kahvenin içinden dışarıdaki verandada lüks ışığı altında kumar oynayanları yalayarak gökyüzüne çıkıyordu. Kahvede son bir iki masa kalmıştı, ya da kalmamıştı. Birinde iddialı bir pişpiriğin son elleri dönüyor.
Devamını OkuyunDünya soluk, mavi bir nokta. Eğer uzaydan baksaydın; bir astronotun, kozmonotun gözüyle şaşakalır izlerdin kendini belki de. Niçin dünyaya geldiğini biliyor musun? Sen de bir kurbansın belki de.
Devamını OkuyunBütün gün yorgun düştüm, uykuya üşüştüm, bir de ne göreyim, devrim ağlaya kalmış dizlerimde. Bütün hafta gülmeyi öğrendim Şirazi'den emanet bir gül'den. Bütün ay, pankart gibi düşünmeyi, duvar yazısı gibi yaşlanmamayı öğrendim.
Devamını OkuyunAn gelir ki, parmak uçlarının saç diplerinde birleştiği o acı kavuşmanın, yüzünde yaşattığı gerilmenin bıraktığı izle aynaya yansıyan aciz tavrının, gözlerinin her bir boşluğunu doldurduğu o an, geçmişe yapılan bir yolculuk gibidir ve sorgulamanın ilk adımı atılmış olur. Şimdi arkana yaslanıyor ve bir sonraki sorgulamanın zamanı gelinceye kadar aynı şeyleri tekrarlamanın çaresizliğini yaşamaya devam ediyorsun.
Devamını OkuyunSeçil’e taşınamadın, baban da emekli olamadı. İkisine de bekleyin dedin. O çok sevdiğin çocuklardan biri sana çok bağlandı da ondan, sen de ona bağlandın. Orkun. Biliyorsun ki yüzmeyi öğrenmesine rağmen seninle daha çok birlikte olabilmek için hiç yüzemiyormuş gibi davranıyor.
Devamını OkuyunAziz Nesin,”Nasıl da biliyorlar yararlı meyveyi. Bahçemizdeki meyveler ilaçsız, gübresiz, doğal olarak yetişiyor. Bizim insanımız bu elmaları görse, bize kurtlu elmaları yedirdi, diye söylenir. Tarım ilacı dedikleri zehirden başka bir şey değil. Böceği, asalağı yok eden insana zarar vermez mi? ” dedi.
Devamını OkuyunSokak değişti. Değişen bir nice şey gibi. İstanbul’un soğuğu kesici, kıyıcı. Ah evin gıcırdayan tahta tabanları. Ne de ölüme yakın olduğunu düşündürüyor insana. Bir tabutta yaşıyor sanki İstanbul’a döndüğünden bu yana. Yıllar önce göçüp gitmiş ana babadan kalma bir tabut.
Devamını OkuyunYine elinde siyah bir torbayla kapı önüne geldiğinde, anahtarla mücadelesi başlıyordu. Anahtar deliğe girmemekte inat ediyordu. Ayakta zor duruyordu Remzi, sağa sola yalpalıyordu. Meret! Şişede durduğu gibi durmuyordu.
Devamını OkuyunAnneyi toprağa vereli üç ya da dört ay olmuştu. Babam eli kolu her şeyi olan annemsiz bir hayatı tek başına idame ettiremeyeceğini anladı. Kendine uygun, bizlere yakın büyük şehirde bir minik daire kiraladı. Son kez üç kardeşi bir araya getirmek, aileden birer anı sahibi olmamız için bizleri babaevine çağırdı. Bu çağrı biz kardeşlerin yüreğine hatırâlardan hüzünler bıraktı.
Devamını OkuyunYedi anahtarlı bir kadındım. On yıllar sonra evim bana anahtarsız teslim edilip döndüğümde yatak odamda çürüyüp tahtada resim gibi şekil almış bir köpek ölüsü gördüm.
Devamını OkuyunGökten birazdan bir zemberek boşalacak. Sabah sofradaki tabak çanağı, kirli bardakları toplamak geçmedi içimden. Çay bardağını yarılayıp eşekler cennetine gitmişti Harun. O sırada tıkır tıkır bir ses geldi kulağıma. Bir fındık faresi dadandı eve. İnatçı mı inatçı. Sevimli de ufaklık. Öldürmeye kıyamadım yine. Tıkır, tıkır, tıkır...
Devamını Okuyun