Saçlarım/ Hanife ÇİFTÇİ

Saçlarım…  Saçlarım…  Saçlarım sanki boğazıma dolanmış, yoksa, yoksa boğazımda saç yumağı mı var? Nefes alamıyorum. Ağzımdan saç kılları çıkıyor, tek tek çekip elimde topluyorum. Tanrım! Bitmek bilmiyor, çektikçe gelmeye devam ediyor. Acaba karnıma kadar saçla mı doluyum? Yok canım, olur mu öyle şey! Sırtımdan aşağıya bir şey iniyor, terledim mi acaba? Hayır, hayır, bu şey yürüyor sanki. Yoksa böcek mi var sırtımda! Saçlarım, saçlarım çok çektiler, o yüzden kıyamam ben onlara. Olsun, boğazıma da dolanmış olsalar, gırtlağıma kadar dolmuş da olsalar kızamam onlara. Çok çektiler onlar. Biri mi var orada? Hey! Kimsiniz? Ne işiniz var saçlarımda? 

Lütfen iner misiniz oradan? Zarar vermezsiniz değil mi saçlarıma? Sizin de mi ihtiyacınız var saçlarıma? Peki, ne istiyorsunuz saçlarımdan? Koklamak mı? Ooofff bitmiyor! Sanki ben çektikçe karnımda yeniden doğuyor bu saçlar. Saç mı doğuruyorum yoksa! Nefes almakta güçlük çekiyorum. Yatmam lazım benim. Midemde sanki bir tomar saç var, yanıyor. Biri ışıkları açabilir mi? Neden her yer karanlık? Kim var orada? Lütfen ışıkları açın! Sesimi duyan yok mu? Ooof! Kimse yok ki burada. 

Annem saçlarımı iki kuyruk yapardı okula giderken, öyle bir sıkardı ki saçlarımı; annem benden nefret ediyor sanırdım. Bütün gün başım ağrır dururdu okulda. Ama herkes çok beğenirdi saçlarımı, bir de onlara özel, güzel güzel tokalar alıp takardı annem. Annemin oyuncak bebeği olduğumu sanırdım. Hep süslerdi beni. Ah! Benim de siyah saçlı, siyah tenli, Durin adında çok sevdiğim bir bebeğim vardı. O zamanlar Hayat Ağacı adında bir dizi varmış, ben hatırlamıyorum, oradaki bir kadın karakterin adıymış Durin; teyzem koymuştu bebeğimin adını. Durin’in saçları çok uzun değildi ama en sevdiğim bebeklerimden biriydi. Ne oldu acaba ona hiç hatırlamıyorum. Çok güzel kırmızı pileli eteğim vardı çocukken benim. Saçlarım… Saçlarım ne renkti benim? Pembe? Mor? Hatırlamıyorum. O eteği hiç sevmediğim bir kıza verdim. 

Babam neredeydi acaba? Babam ellerimden tutup denizin dalgasına fırlatırdı beni, ama bırakmazdı elimi, sonra geri çekerdi kendine. Dalgayla çarpışırdım önce, beni içine alırdı, nefes alamamaktan korkardım ilk zamanlar ama sonra babamın beni oradan kurtaracağını bildiğimden eğlenmeye başlamıştım. Denize her gidişimizde oynardık bu oyunu babamla. Dizine oturtup, kirli sakallarını yanağıma sürterek canımı yakmayı da severdi babam; ben bu oyunu da severdim, canım yansa da kahkahalar atardım, babamla oynadığım için. Saçlarım… Saçlarım… Saçlarım uzun muydu benim? Kısa mıydı? 

Saçlarımı hatırlayan var mı? Heeyyyy! Kimse hatırlamıyor mu saçlarımı? Annem çok severdi saçlarımı. Saatlerce yıkar, tarar, onları şekilden şekle sokardı. Koltuk altımdaki kıllar ilk çıkmaya başladıklarında anneme gösterip, muzipçe anne bunları da şekle sokacak mısın demiştim de hiç acımadan ağdayı yapıştırıp çekmişti birden. Çok acımıştı canım. Sonra saçlarımla da ilgilenmeyi bıraktı annem. Sandım ki beni sevmeyi de bıraktı. Sonra bir gün biri saçlarımı eline doladı sandım ki sevecek. Tek tek çekmekle bitmeyecek bu saçlar, keşke kusabilsem birden hepsini. Hiç unutmuyorum o zamanlar çok güzel saçları olan bir kadın şarkıcı vardı. Adı Bergen’di. Sonradan öğrendim, gizli gizli dinlerdim çünkü onu dinlemek için yaşımın daha küçük olduğunu söylerdi Engin abi ve ablası Ayfer abla. Engin abi ve Ayfer Abla alt komşumuzdu bizim ve ben Engin abiye âşık, Ayfer Abla'ya hayrandım o zamanlar. Sonra bir gün haberlerde Bergen’in ayrıldığı erkek arkadaşı tarafından öldürüldüğünü öğrendiğimde kimseye belli etmeden Engin Abilerin evindeki Bergen kasetini çalmıştım. O gece o kasete sarılıp ağlayarak uyuduğumu hatırlıyorum. Saçlarım… Saçlarım… Saçlarım nasıldı benim? Babam da sever miydi saçlarımı? Saçlarımı ben sever miydim? Saçlarım çok çektiler. Saçlarımı gören var mı? Saçlarımı seven var mı? Saçlarımı eline dolayan var mı?

 Bir keresinde hatırlıyorum, saçlarım belime kadar uzamıştı. Annemden sonra ben ilgilenmeye başlamıştım saçlarımla. O zamanlar severdim saçlarımı. Okşardım onları, tarardım yavaş yavaş. Koklardım. Aynanın karşısına geçip izlerdim saatlerce, öyle severdim. Sonra erkek berberine gidip üç numaraya vurdurmuştum saçlarımı. Yorulmuştum. Kaybolmuştum. Boğulmuştum. Boğazıma kadar saçla dolmuştum. O zamanlar saçlarımı taşıyamaz olmuştum. Her yokuşta bir saçla karşılaşırdım o zamanlar. Bedenimin her yerini sarardı saçlar, hareket edemez hale gelirdim. Koşmak isterdim de saçlarıma takılıp düşerdim hep. Atlamak isterdim de bir ağacın dalına takılır kalırdım saçlarım yüzünden. Neden şimdi aklıma geldi bilmiyorum, bebeğimin adını teyzemin koymasına neden izin vermiştim ki. Durin ne oldu sana acaba? Saçlarım… Saçlarım… Saçlarım ne renkti benim… Uzun muydu? Kısa mıydı saçlarım benim. Kim severdi saçlarımı? Ben sever miydim saçlarımı? Saçlarım var mıydı benim? Kim görmüştü ki saçlarımı? Babam sever miydi saçlarımı? Saçlarım… Saçlarım… Saçlarım var mıydı benim? Kim koparmıştı saçlarımı, ellerine dolayıp hatırlamıyorum. Hatırlayan var mıydı?