Yazının Tanıklığı/Tanıklığın Yazıları  

Biri, Diğeri/Evrim AKDAĞ

Biri, Diğeri/Evrim AKDAĞ

Gömütün yanı başında, dizlerinin üstüne çömelmiş kendi kendine mırıldanıyor. Vakit gece yarısı, etrafta cır cır böceklerinin sesi. Ceketini çıkarıp yavaşça toprağın üstüne serdi Murat. Toprak ısıtmaz çünkü kemikleri, sımsıkı sarmaz. Ayaklarını uzatarak başını yavaşça yere yasladı. Gözünü yaşlı görünce ‘gittikçe sula mutlaka, toprak bu çabuk kurur, bol bol sula, üstünde otlar bitsin’ dediydi ölme sırasını devamlı başkasına veren nenesi. Dedi demesine de geceleri sokul yanına uyu demedi ki. Parmaklarını hırsla geçirdi toprağa.

Devamını Okuyun  
ADALAR VAPURUNDA BİR PARALI ASKER/Gülnar KANDEYER

ADALAR VAPURUNDA BİR PARALI ASKER/Gülnar KANDEYER

Ayaklara geçirilmiş pabuçlar, bir motiften kopyalanmış gibi. Her bir parçası, başka başka eller tarafından örülmüş sanki. Kimi acemice kimi mahirce. İmalattan ayağa geçirilinceye kadarki yaşanmışlıkları farklı, iplikleri aynı. Yaşam gailesi. Yoksa ne işi var bunca insanın iş çıkış saatinde ada vapurunda? Birbirine paralel iki demir paravanın arasında ağır akan bir ırmağı andıran insan seli, yapışkanca ilerliyor. İlerleyenin gördüğü önündekinin sırtı, ayakkabıların topukları… Bir karış aralıklarla nizama uygun yürüyen kadınlar, erkekler ve çocuklar. Hava, şapkasız başların tepelerini pişirecek kadar sıcak. Kimi şemsiyesiyle gölgelik yapıyor korunmak adına, yanındakiler ve arkasındakiler de bu gölgeden istifa etmek için markaja alıyorlar onu.

Devamını Okuyun  
Güvertedekiler/Erinç BÜYÜKAŞIK

Güvertedekiler/Erinç BÜYÜKAŞIK

Geminin güvertesinde çalkantılı denize karşı korkunç böğürtüsünü işitti tayfa. Bu fırtınalı havada kusmak bir toplu törene dönüşürdü çoğunlukla. Zar zor kamaradan çıkabilen alt güvertedeki iki kişi daha böğürmeye, kusmaya başladı peşi sıra. Fırtına ve yağmur, alt güvertedekiler ve makine dairesindekiler için hayli hayli katlanılmaz olmuştu bir haftadır. Makine dairesindekiler, dip ambardaki kadınlı erkekli kalabalık günlerdir fırtınanın içinde debelenen gemide hayatta kalmaya çalışıyordu. Gün ışığını görmeden geçen günler ardından birçoğu hastalandı.

Devamını Okuyun  
Uyur İdim Uyandırdılar/Ruhşen Nar DOĞAN

Uyur İdim Uyandırdılar/Ruhşen Nar DOĞAN

Borazan sesiyle tatlı uykusundan uyanan Rıfkı Sinkaf, “Bismillah bismillah!” diyerek yattığı yerden kalkmaya yeltendi; ama kafası sert toprağa çarpınca, tekrar yatağına sırt üstü uzanmak zorunda kaldı. “Ananı avradını…” diye başlayan bir zincirleme küfür tamlaması söylerken kafasını tutan Rıfkı etrafına baktı ve işte o an, nerede olduğu kafasına dank etti. Ölüydü ve uzandığı yer onun binlerce yıllık mezarıydı.

Devamını Okuyun  
Veda/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Veda/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

İki eli yanağında bekledi o gece. Kaybettikleri sanki geri dönecekmişcesine. Sağlı sollu düşüyordu gözyaşları yanağından, biri önde diğeri arkada. “Geçmiş geçmişte kaldı.” denirdi oysaki. Kalmıyordu, en derinden baş gösterip yüzeye çıkıyordu. Bir bıçak yarası gibi acılar saplanıp kalıyordu kalbe. Battıkça batan, acıttıkça acıtan

Devamını Okuyun  
Kimsesiz/Oğuz KARTAL

Kimsesiz/Oğuz KARTAL

“Abi su vereyim mi, soğuk su bir lira.” Hava otuz beş dereceydi. Nemden nefes almak imkansızdı. Meydanda su satan beyaz tenli çocuk piliç gibi kızarmıştı. Sabahtan beri hepi topu beş paket su satmıştı. Her pakette on iki adet su vardı. Cebindeki altmış liranın yirmi lirasını da sucuya verecekti. “Su vereyim mi abi, buz gibi su.”

Devamını Okuyun  
Bekleyiş/Özlem TÜM

Bekleyiş/Özlem TÜM

Uçsuz bucaksız... Kırık dökük hayatının üstünü çizdi.

Devamını Okuyun  
Kırmızı Kanat/Emine AYDOĞDU

Kırmızı Kanat/Emine AYDOĞDU

Doğan güneşin güzelleştirdiği bahçede sabah kahvaltıları yapılır, fıskiyenin sesiyle serçelerin sesi birbirine karışırdı. Kırmızı Kanat koltuğunda oturuyorsa, hatip kesilirdi. İki dudağının arasında bugün ve dün öylesine birbirinin içine girerdi ki zaman bir tekerlek gibi dönerdi. Özellikle gençler, geçmişi, bugünü ve yarını birbirine karıştırırlardı. Hangi zamandan söz edildiğini anlayamazlardı. Hele de söz kuşlara gelmişse, ortalık neşeye boğulurdu. Vakitsiz gelen her kuş, mucize sayılırdı. Mucize ise, umudu getirirdi. Umut bir kıvılcımdı. Büyüğü küçüğü olmazdı. Kırmızı Kanat öyle diyordu.

Devamını Okuyun  
Deprem Kırıkları/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Deprem Kırıkları/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Binalar çöker, duvarlar çatlar, kolonlar yerle bir olur, beton tüm soğukluğuyla yapışır toprağa, un ufak olurcasına. Enkaz kaplar toprağın üstünü. Yarım kalmış binalar da yarımdır işte. Bütününden birşey kalmamış, eksik gedik, ayakta zor dururcasına. Hani “üflesen düşecek” derler ya.

Devamını Okuyun  
KIRK MUM /Berrin YELKENBİÇER

KIRK MUM /Berrin YELKENBİÇER

İnsanın bir sevdiği öldüğünde gönlünde kırk mum yanar, bu mumlar gün geçtikçe birer birer sönermiş. Ama kırkıncı günün mumu öyle bir yanarmış ki asla sönmezmiş. Kırk gün önce sabaha karşı binlerce insanın aynı anda gidişinin ağırlığı çöktü yüreğine. Ölüm fena, binlerin ölümü daha fena, on binlerin aynı anda ölümü çok fena. Hem gidenlerin hem de kalanların acısı sinsi bir yılan gibi göğsüne çöreklenip kaldı. İlk o acıdan kaçmak istedin ama öyle bir dondun ki yerinden milim kıpırdayamadın.

Devamını Okuyun  
Dudaklarımızdaki Zincir/Emine AYDOĞDU

Dudaklarımızdaki Zincir/Emine AYDOĞDU

Bazen bir şeyler olur, birbirimizin gözlerine bakarken kapıldığımız coşku, birdenbire yok olur. O bana, ben ona kıyasıya saldırmaya başlarız. Bunun için bir söze, bir davranışa, bir susuşa gerek yoktur. Akşam üzeri ortaya çıkan mızıkçı rüzgarın esintisi, yeter de artar bile. Bir kağıt parçası gibi yavaş yavaş yırtılmaya başlarız. Her yırtık, anılara doğru yol alır. Yolu, deşe deşe yürürüz. Sonunda ben susmayı yeğlerim. Susuşumu dinlediği sırada, ayak tabanını gösterir. Çıplak yürüdüğünde derisi sertleşen ayak tabanını...

Devamını Okuyun  
Kaçış/Evrim AKDAĞ

Kaçış/Evrim AKDAĞ

Ayağını terliklerine yarım yamalak geçirmiş. Ne başında örtüsü var ne de sırtında pardösü. Saçları kiremit renginde, bir belaya hazır gibi omuzlarına dökük. Hani ya kimse tutmasa, hani ya kimse yolmasa usulca ensesinden dağılacak. Sağ kolunun bileğini sıkı sıkıya sarmış. Kolu emanet sanki yanında. Birazdan birine verecek. Al bak, eti didildi sadece, az biraz da büküldü, işine yarar mı, al bak.

Devamını Okuyun