Gece geç vakte kadar demlikleri devirirsen olacağı bu. Ağzımın içi kekre, ciğerlerim ıslık çalıyor. Karımla komşu olduk olalı her cuma akşamı olan aynı. Hafta sonuna girerken eğlencemizde sigara, çay, kitap baş köşede. Üç kafadarın arasında ilerleyen, lafın laf olduğu, bazı şeylerin altının doldurulup bazılarının oyulduğu beni ayık ve dinç kılan bu edebiyat sohbetleri olmasa ne yapardım bilmiyorum.
Devamını OkuyunAhlat, aslında Anadolu'nun ıssız tarlalarında, yamaçlarında kendine bir alan yaratmış kalender ağaçlardan biri. Azla yetinen, bulunduğu yerden şikayet etmeyen, susuz hatta en kurak bölgelerde bile varlığını sürdürebilen ahlat ağacının meyveleri de bir çok canlıya besin kaynağı olmakta.
Devamını OkuyunSonsuzluktan atılmış gibiyim bu insansız kente. Ne zamandır burada yaşıyorum, bilmiyorum. Tapucu olarak atandığım üçüncü kent. Rüşvet yiyen birilerini ispiyonladım. Yer beğen dediler, ben de büyük şehirde yalnızlığıma gömülürüm diye düşündüm, bu soğuk şehri seçtim. Günler çok yavaş geçiyor. İşte de evde de.
Devamını OkuyunBüyük felâketin ardından beş bucuk ay geçti. Acılarını içlerinde yaşayarak, hayata tutunmaya çalışıyorlar. Çaresizlik içinde, yeni yaşama düzenine alışmak kolay değildi. Baktıkları her yerde hissettikleri her duyguda , yaşadıkları her anda 6 Şubat 2023 vardı.
Devamını OkuyunHepimiz kendi yanlışlarımızla birlikte yol alıyoruz. Keşke tanısaydık, bilebilseydik yanlışlarımızı. Onları nerelere taşıdığımızı, taşıdığımız yerlerde nasıl pusuda beklediklerini, durup dinlendiklerini, bizi teslim almak için büyüdüklerini, yalnızca bizi değil, bizimle beraber her şeyi acımasızca yok ettiklerini, keşke bilebilseydik.
Devamını OkuyunVe bir antik kent kurulu gözlerimin önünde. Kırıklar, kalıntılar ve yarım kalmış taşlar. İşaretler var her birinin üzerinde, bir zamanlar yaşanılan hikayeyi gösterircesine. Her bir taşın ardından insanlar çıkacakmış gibidir.
Devamını Okuyunİlk yıllarındaki heyecanının yerini çoktandır gasp eden iç darlığını gri duvarların arasından geçerken daha da yoğun hissederek içeri girdi, her zaman yaptığı gibi önünü ilikledikten sonra çocukları selamladı: “Günaydın Çocuklar!”
Devamını OkuyunSon görüştüğümüzde zihnimde yer eden resim bambaşkaydı. Peki ya şimdi? Bildiğin bir yabancı. Salonun tekli koltuğuna oturmuş, son on yılını anlatıyordu hararetli bir şekilde. Annem can kulağı ile dinliyor, arada da “Ah canım benim!” diye geri bildirimler yapmayı ihmal etmiyordu.
Devamını OkuyunBiliyorum, bugün olmazsa yarın, daha uzun sürmez, emin ol, çok kısa sürede gelecek… Hem de hiç beklemeden. Zile dokunmadan, kapıyı çalmadan, imâ etmeden, sezdirmeden. Bir mektup, bir düş, bir telefon sesiyle değil. Senin gözlerinle gelecek.
Devamını OkuyunBorazan sesiyle tatlı uykusundan uyanan Rıfkı Sinkaf, “Bismillah bismillah!” diyerek yattığı yerden kalkmaya yeltendi; ama kafası sert toprağa çarpınca, tekrar yatağına sırt üstü uzanmak zorunda kaldı. “Ananı avradını…” diye başlayan bir zincirleme küfür tamlaması söylerken kafasını tutan Rıfkı etrafına baktı ve işte o an, nerede olduğu kafasına dank etti. Ölüydü ve uzandığı yer onun binlerce yıllık mezarıydı.
Devamını Okuyun“Abi su vereyim mi, soğuk su bir lira.” Hava otuz beş dereceydi. Nemden nefes almak imkansızdı. Meydanda su satan beyaz tenli çocuk piliç gibi kızarmıştı. Sabahtan beri hepi topu beş paket su satmıştı. Her pakette on iki adet su vardı. Cebindeki altmış liranın yirmi lirasını da sucuya verecekti. “Su vereyim mi abi, buz gibi su.”
Devamını OkuyunBinalar çöker, duvarlar çatlar, kolonlar yerle bir olur, beton tüm soğukluğuyla yapışır toprağa, un ufak olurcasına. Enkaz kaplar toprağın üstünü. Yarım kalmış binalar da yarımdır işte. Bütününden birşey kalmamış, eksik gedik, ayakta zor dururcasına. Hani “üflesen düşecek” derler ya.
Devamını Okuyun