Modern Bir Mitolojik Mekan: Terapi Odası/Gökhan Özcan, Uzman Psikolog

"Uygar kişi acı çeken insandır. Ama “üzüntü” değildir bu; bir “vah vah” değil. Dünyanın temelden bozuk olduğu duygusu gelir uygar kişiye zaman zaman - o zaman acı çeker.”Oruç Aruoba, Yürüme

“İnsan yaşamının esas gailesi, kendi tedavisidir, yani kendi eksikliklerini tamamlamak, çatışmalarını çözümlemek ve zedelenmişliklerinin ıstırabını azaltmaktır. Bunu başarmak, dünyayı, yeniden ve merkezinde kendisi olmak kaydıyla, yani, kendi dünyası olarak “tamam” etmektir.”Bilgin Saydam, Ara’f’dalıklar


Birey oluş, bedeli, kendine yabancılaşma olan, modern zamanlara ait bir ruhsal olgudur. Topluluğunun (klan/kabile/cemaat/tebaa) sunduğu güvenli sığınaktan ayrılmak zorunda kalan modern insan, yaşamın saldırısına bütün bir gövdenin yeknesak ruhuyla değil, kendi yalın ve güçsüz tekil gövdesinin olanaklarıyla karşı gelmek durumundadır. Yaşama anlam veren bir mitolojik öykü ve bu öykünün hatırlanmasını sağlayan ritüeller, yakın zamanlara dek, topluluk içindeki bireyin bütün kalmasının koşulunu sağlarken; modern birey artık bu imkandan mahrum bir vaziyette kendi öznel yaşamının mitolojisini ve ritüellerini kendisi keşfetmek ve yapmak zorundadır.


Terapi odası, modern çağın bireyci ahlakının, insanın mit yapma ihtiyacı aracılığıyla arzu ettiği sağaltımı karşılaması için bulduğu ilginç bir mitolojik mekandır. Terapinin iki büyük öncüsüne bakalım: Sigmund Freud, Yahudi topluluğunun sadık bir üyesi değildi; bunun yerine kendi kendine düşlerini analiz ediyordu. Carl Gustav Jung kilisedeki ayinlere katılmayıp evinin bir odasında psikotik algılarını ve düşlerini çiziyor, yorumluyordu. Öyleyse terapi, sistemli bir bütünden bireye değil; bireyden bireye giden bir yolculuk yapma imkanı tanımaktadır.

Terapi odasında yürütülen mit yapma çabasının konusu, kişinin (hasta/protagonist/analizan/danışan) kendi bireysel yaşamıdır. Bozulmuş dünya(sı)nın içinde, kırılmalar (travma), kayıplar (yas), saplanmalar/tekrarlar (obsesyon), sürüklenmeler/patlamalar (dürtüsellik), çöküntüler (depresyon), dalgalanmalar (bipolarite) ve ürpertiler (anksiyete) deneyimleyen özne, bireysel mitolojisinin tarihini kurmak ve öyküsünün kahramanı olarak amacını bulmak/hatırlamak ve yolculuğunu “tamam etmek” niyetindedir. Terapist/psikodramatist/analist/psikolojik danışman, kendilik yolculuğuna çıkan öznenin tanığı, yardımcısı, eşlikçisi ve şamanıdır. Bir odada iki kişi karşı karşıya oturur, tüm hızıyla akıp giden yaşamı (kronos) bir süreliğine durdurup sağaltım amacıyla mit yapar. Terapi odası, şu halde, modern dönemde cereyan eden bir monomit evrenidir.

Yolun Üç Hali

Ünlü Jungçu yazar Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabında monomit kahramanlarının, yolculukları esnasında “yola çıkış, erginlenme ve dönüş” olmak üzere üç merkezi aşamadan geçtiklerini belirtir. Öyleyse hem mitoloji kahramanları hem de terapi odasında kendi monomitinin yapıcısı ve yaşayıcısı olan danışan için yolun üç hali vardır.

Yola Çıkış

Danışanın aşina olduğu uzay zamandan çıkıp terapi odasının uzay zamanına dahil olması çeşitli biçimlerde gerçekleşebilmektedir. İster kendi isteğiyle, ister bir yakınının zorlamasıyla olsun, değişmeyen ortak deneyim, yaşam akışının bir şekilde sekteye uğramış olmasıdır. Danışan, olağan yaşamsal akışının kesintiye uğramasından muzdarip bir kahraman olarak esasen kendine doğru yola çıkmak üzeredir. Kendi çölüne inmek cesaret ister. Danışan çölüne inmek, orada kaybolmak ve kendisini tekrar bulmak için terapi sürecini mutlaka talep etmeli, yaşantı ve duygularını terapiste görünür kılmak gibi çeşitli riskleri göze almalıdır. Yola çıkış sorumluluk bilincini zorunlu kılar. Bu sorumluluğu almayan kahraman ve danışan için hikaye başlamadan sona erer.

Kahramanın yol ve yola çıkmakla ilişkisi terapötik anlamda oldukça zengin metaforlardır. Her yola çıkma girişimi tümüyle yola çıkan kahramanın kendi öznelliğiyle alakalı bir edimdir. Jung, Kırmızı Kitap’ın “Olacakların Yolu” isimli bölümünde kendi monomitinin kahramanı olan danışanın yol ile kurduğu bu hususi ilişkiye şöyle işaret eder:


Oysa bugün bunu kim biliyor? Ruhun sonrasız verimli diyarlarına giden yolu kim biliyor? Yolu basit görünümlere bakarak arıyorsunuz, kitapları inceliyor, her türlü fikre kulak kabartıyorsunuz. Bunun ne yararı var? Yalnızca bir yol var ve bu da sizin yolunuz. Yolu mu arıyorsunuz? Benim yolumdan uzaklaşmanız için uyarıyorum sizi. Bu sizin için yanlış yol da olabilir. Herkes kendi yoluna gitsin. Ben sizin için bir kurtarıcı, yasa koyucu, başöğretmen olmayacağım. Siz artık küçük çocuklar değilsiniz. Yasalar koymak, işleri düzeltmek, kolaylaştırmak hep yanlış ve kötü sonuçlandı. Herkes kendi yolunu arasın. Yol topluluk içinde karşılıklı sevgiye çıkar. İnsanlar yollarının benzerliğini ve ortaklığını görmek ve hissetmek için gelecek. (s.103)

Bilinen yolların silikleştiği, yeni yolları aramaya ve yaratmaya sarf edilecek cesaret ve enerjinin ketlendiği, zamanın ise yetmediği modern dönemde kendisi olmak isteyen her birey, yoluyla ilişkisini kendisi tayin etmelidir. Yol, sapa, tehlikeli ve tekinsizdir. Terapi odası, kendisi de kendi yolunu arayan bir insan olan terapistin aynı dertten muzdarip olan danışanlarıyla ortaklık kurduğu bir mitolojik mekandır aynı zamanda; onları yönlendirmeden, onlara yollarıyla ilişki kurmalarını yüreklendirecek ve kolaylaştıracak bir mit yapma odası. Kendi çölüne düşmekle ve kendisini aramakla aynı yazgıyı paylaşan terapist ve danışan, karşılıklı sevgi içerisinde, yollarının benzerliğini ve ortaklığını fark etme imkanını yakalayabilirler. Ancak yol yine de yolcuya özeldir. Kendisini maceraya davet eden ve rehberlik eden terapiste geliştirilebilecek bağımlılıklar yolculuğu durdurur. Terapi ilişkisi, kahraman olan danışanın yoluna gidebilmesini, özgürleşebilmesini sağlamalıdır.

Erginlenme

Kahraman yola çıkmasıyla birlikte birtakım zorlu sınanmalara maruz kalır. Devlerle, vahşi canavarlarla, fırtınalı denizlerle, ejderhalarla ve en ücra korkularıyla boğuşan kahraman, Campbell’a göre, bir yandan doğaüstü güçlerin yardımıyla donatılmıştır. Yolculuk esnasında onu her yerde destekleyen iyicil bir güç mevcuttur. Eliade (2003)’ye göre dışsal ve içsel çeşitli yardımlarla donanan kahraman için yol, çetin ve engellerle doludur çünkü kutsal olmayandan kutsal olana, geçici olandan sonsuzluğa, ölümden yaşama, insan oluştan tanrısallığa doğru bir devinim vardır. Yoldaki sınanmalarla erginlik talibi olan kahraman, merkeze -Jungçu manada self’e- ulaşmaya çabalamaktadır. Erginlenmeyle birlikte, Eliade’nin ifadesiyle, “geçmişteki, geçici ve nedensiz varlık, yerini gerçek, sürekli, etkin ve yeni bir varlığa bırakır”. Yeniden belirtilmeli ki bu zor bir yol ve tekinsiz bir yolculuktur.

Nitekim çölüne inen ve yürümeye başlayan danışan için ilk birkaç seansın ardından erginlenmenin çetin yolunda bazı zorluklar ve engeller belirmeye başlar: Kaygı, güvensizlik ve kendini açma korkusundan yapılmış canavarlar, çatışmalı içsel ebeveyn imajları gibi gulyabaniler, gelecek korkusu gibi bazı ifritler ve bezdirici sabırsızlık devleri. Campbell, mitlerle psikanaliz arasında bağ kurarak yola çıkan ve erginlenme yolculuğunda sınanan kahraman danışanın çeşitli anne imgeleriyle de karşılaşabileceğini belirtir. İyi anne bu imgelerden sadece biridir; erginlenmeye çalışan kahramanın/danışanın iç dünyasında karşılaşılabileceği anne pekala “kötü anne” de olabilir. Kahraman/danışan kötü anneyle çeşitli imgeler üzerinden karşılaşma yaşayabilir:

l) Saldırgan fantezilerin yöneltildiği ve karşı saldırısından ürkülen, burada olmayan, ulaşılamaz anne; 2) engelleyici, yasaklayıcı, cezalandıran anne; 3) uzaklaşmaya çalışan ve büyüyen çocuğu kendinde tutan anne; ve son olarak (4) varlığı, tehlikeli arzu için bir tuzak olan (kastrasyon kompleksi), arzulanan fakat yasak olan anne (Oidipus kompleksi). (s.127)

Sözgelimi Bayan X’in tüm gün televizyon izleyen ilgisiz babasıyla, Bay Y’nin işten gelmesi için saatlerce beklediği ve özlediği annesiyle, Bayan T’nin ebeveyni olmak zorunda kaldığı sorumsuz babasıyla yüzleşmesi, terapi odasında yola çıkan danışanların erginlenme yolculuğunda aşmaları gereken muhtelif zorluklar olarak yorumlanabilir.


Terapi odasında mitini yapan danışan, erginlenmenin ilerleyen aşamalarında zorlu bir eşikle daha sınanır: Şimdiye dek olup bitenden sorumlu tutulabilecek, kendisine öfkelenilebilecek kişiler bulmak mümkünken, benliğin artık kendinden başka sorumlu tutacağı herhangi birini bulamaması bilincinin kazanılması. Şimdi sorumlu, sadece benliğin kendisidir. Peki danışan, çevresinin kendisi gibi hatalı fanilerden oluştuğunu ve hesaplaşmayı, savaşmayı bırakıp dünyayı anlamlandırmak için kendi kendisiyle yetinmesi gerektiğini fark edebilecek ve kendi yoluna gidebilecek midir?

Erginlenme yolculuğunda öyleyse danışanlar ilk eşikte karşılarında gördükleri, sesini duydukları ejderhalarla; son eşikte ise içlerindeki ejderhalarla savaşırlar. Çekinmeden söylenebilir ki en güçlü ejderha da gözlerini mütemadiyen kendisine diken, kişinin kendi ejderhası, yani kendine bakan kendiliğidir.

Dönüş

Bilinen dünyasından bilinmeyen bir karanlık dünyaya doğru yola çıkan kahraman, macerasının tehlikeli badirelerini atlatır ve evine geri döner. Campbell, “bilinen-bilinmeyen”, “insani-ilahi”, “aydınlık-karanlık” şeklinde ikiye bölünmüş bu dünya tasarımının aslında tek bir dünyadan ibaret olduğunu söyler. Esasen Tanrı’nın dünyası, yani bilinmeyen ülke, bilinen insan dünyasının unutulmuş halidir. Kahramanın tüm yapıp ettiği şeyler bu gerçeğin fark edilmesi içindir. Keşfedilecek ve fethedilecek yeni bir dünya yoktur; belki bilindik dünyanın artık başka bir açıdan algılanması vardır. Campbell’a göre kahraman, olağan yaşamında önceden “öteki” olarak önemli kabul ettiği ayrımları, değerleri ve durumları, erginleşmeyle şimdi özümsemiş ve bu ötekilik (öte dünya arzusu ve beklentisiyle beraber) yok olmuş, ayrışmış iki krallık birleşmiştir. Bu süreci tamamlayan kahraman, “iki dünyanın ustası” olmuş, dönüşü de tamamlamıştır. Ancak her kahraman bu ustalığı elde edemeyebilir. Çünkü macerasından sağ çıkan, aldığı zaferin tatminiyle yurduna dönen kahramanın sıradan dünyanın neşe ve acılarını, basmakalıp yanlarını ve sığ gürültüsünü gerçek olarak kabul etmesi gerekmektedir.

Bir dönüş olarak tamamına ermiş bir terapi süreci, erginlenen danışan için, temel olarak kişisel geçmişteki çocukluk imgelerinin dağılması, aşılması ve dönüşmesi anlamına gelmektedir. Anne-baba gibi zamanın geçici görüngülerini yargılamayı bırakan birey, kendi içindeki kaynağı keşfeder ve Varlığın tüm bu geçicilikten daha büyük bir şey olduğunu kavrar. Yaşamın kalıcı yönünü hisseden kişi, kendi faniliğini ve başkalarının faniliklerini affeder. Sağaltım, yani dönüş, nihayetinde fanilik bilgisini kavramak demektir.

Yola çıkmak ve erginlenmek gibi dönüş yapmak da mitinin kahramanı olan danışanın, kendi öyküsüyle ne yapmak istediği ve tam olarak ne yaptığıyla yakından ilgilidir; şu halde “yola hiç çıkamamak”, “yola çıkıp erginlenememek” ve “bazı eşiklerden geçip bu süreçte kendi içindeki dönüşü(mü) tamamlayamamak” şeklinde üç ihtimalden bahsedebiliriz. Dönüşü(mü)nü tamamladığını hisseden ve terapi sürecini sonlandıran danışan için de her şey bitmiş değildir. Şimdi, onu, kendisi gibi fani bir insan olan terapisti olmadan, sıradan dünyasının sığlığını büyüleme, yaşam iradesini mütemadiyen canlı tutma ve yaşam aldırışsızlığına karşı uyanık olma görevi beklemektedir. Anlıyoruz ki dönüşün tamamlanabilmesi için kahraman gibi danışanın da, dönüş yaptığı dünyasının tatminsizlik yaratan yönleriyle başka türlü ilişkilenecek bir bakışı keşfetmiş olması gerekecektir: Bir görevi başarıyla gerçekleştirmenin tatminini yaşamanın ardından şimdi yaşamın süregiden neşe ve acılarını, sıradan ve basmakalıp taraflarını, gürültülü ve kaba müstehcenliklerini gerçek olarak kabul etme gerekliliğini. Kahramanın başladığından başka döneceği bir evi yoktur. Burası “böyle” ve “bu kadar”dır.



Bitirirken

Benliğin sessizce ve kolaylıkla kaybedildiği bir dönemde kendisini merak eden, arayan öznelerin yolunun terapiden geçmesi şaşırtıcı değildir. Çünkü terapi odası modern bir mit yapma mekanı olarak kendisiyle irtibatını kaybeden bireyler için mitolojinin temel işleviyle hemen hemen aynı olanağı sunmaktadır: Yaşamı anlamlandırma niyetiyle benliğin çıktığı yolculukta kendi gerçekliğiyle yüzleşip dönüşmesi.  Terapide yolculuğa çıkan ve çıkma eşiğinde olan kahramanlar için son bir not: Uygar dünyanın hissettiği dünya ağrısına düzenlenen tedavi edici reçeteler içinde hızlı ve kesin çözüm sunanlara itibar edilmemelidir. Mitsel yolculuğun ve terapi sürecinin yavaş, deneyimi zengin ve meşakkatli olanı makbuldür.

Not: Bu yazı Hece dergisinin Mitoloji Özel Sayısında (Cilt 46, 2023) yayımlanmıştır.

Kaynakça

Campbell, J. (2010). Kahramanın sonsuz yolculuğu. </em>(S. Gürses, Çev.) Kabalcı Yayınevi.

 Eliade, M. (2003). <em>Dinler tarihine giriş. (L. Arslan, Çev.) Kabalcı Yayınevi. 

Jung, C. G. (2015). Kırmızı kitap</em>. (O. Gündüz, Çev.) Kaknüs Yayınları.