Modern anlamda kent olgusuna 19. yüzyılın ilk çeyreğinden bugüne dek kent farklı açılardan ve disiplinlerden bakılmış, kurmaca metnin çoğu kez başat mekan ögesini belirleyen ve edebiyattan sosyolojiye,kent sakinlerine farklı kavramsallaştırmalar üzerinden tartışılmıştır kent ve yazar ilişkisi. Kentin İster bir kartpostalda, ister kent romanlarında veya harita üzerinde imgesel bir göstergeye dönüştüğü görülmekte, James Donald’ın söylediği gibi, “kent" bir görme tarzı, bir görünür olma yapısına dönüşmektedir bu noktada.
Devamını OkuyunANNEM, KOVBOYLAR VE SARHOŞ ATLAR, Polat’ın son öykü kitabının adı. Kitapta toplam on bir öykü var. Karakter zenginliğinden söz etmesek de anlatımdaki destansı hava karakterleri içselleştirmemizi sağlıyor. Öte yandan toplumsal duyarlılığımızı propaganda yapmadan acıtarak harekete geçiriyor. Bunları yaparken öyküdeki olayları ve düşünceleri rastlantılara dayandırmıyor. Belli bir etkiyi özenle ve düşünerek tasarladıktan sonra olayları bir araya getiriyor. Çok fazla detay yok öykülerde. Örneğin ‘Kılçık Babam’ öyküsünde anlatıcı çocuğun babası ile ilgili anlattıklarından o kadar çok etkileniriz ki babanın niçin yatağa düştüğünü, ne iş yaptığını düşünmeyiz
Devamını Okuyunİnsanın depremlerdeki tüm eylemleri, içgüdüsel davranışları, hayatta kalmak adına kaçış istemi ve birbirinin kurtarıcısı olabilme ve olamama halleri veya insanın ikileminlerine dair söz konusu edebi yaratılardaki kimi örneklere şu şekilde de yer vermek mümkündür. Engin Geçtan’ın “Karabasan” öyküsünde bu gerçeklik şu ifadelerle yansır. “Yardım edin,” diye bağırmasına karşın merdivenlerde kaçarak yanından geçenler yardımda bulunmuyorlar (Engin, G. Geç Kalan Öyküler, Öykü, “Karabasan,” Remzi Kitabevi, İstanbul, 2002, ss:149-159).
Devamını OkuyunYıkımlar, ölümler ve ağıtlar coğrafyasında depremin ardından yazılan her yazının öfke ve çaresizliğin anlatıcısı olduğu gerçeğiyle söze başlarken edebiyata ve yazıya düşen fay hatlarını ve bu afetin yazıdaki izdüşümlerini ele almanın ne derece gerekli olduğunu vurgulamalıyız. Sanat ve edebiyatın kolektif acıların dillendirici olduğu bilinciyle Türkçe roman ve öykünün “deprem”gerçekliğini ele alışını irdelemek adına kaleme alınan bu metin tam da tanıklıkların yazarca izdüşümlerini ortaya koyarken depremler coğrafyasında düşünsel, siyasal fay kırıklarımızı da yansıtan birçok romanın izinde yapabileceğimiz bir yolculuğun acılara “yazgıcı” yaklaşımların ötesinde daha sorgulayan hatta şekillendirebileceğini düşünme olanağı verdiğini ifade edebiliriz.
Devamını OkuyunM.Bahadırhan Dinçaslan'ın bir yazısını okurken Edgar Allan Poe'nun “Alone" adlı şiirinin 'Bir Başına' başlıklı bir çevirisini Hasbihal V: Poe'nun Dünyası adlı yazısında gördüm. Yazar, bizzat çevirmişti ve yazısı için yeterliydi. Burada şiirden söz ederken onun altta akan metnine dikkat çekiyordu; Descartes'ın Şeytanı. Rasyonalizm’in babası Descartes, hayalî bir şeytan vücuda getirir. Ardından da bizden şöyle düşünmemizi ister; eğer bu şeytan bizim zihnimiz, algımız üzerinde güç sahibiyse o zaman etrafımızdaki her şeyden ve herkesten emin olamayız. Kokladığımız hava, içtiğimiz su, yediğimiz yemek ve etrafımızda deneyimlediğimiz her şey bu Şeytan’ın kandırmacaları olabilir. Bu yüzden kimseden ve hiçbir şeyden emin olamazken bir başınasınız der.
Devamını Okuyun*Bu metin yıllar öncesinde kaleme alınmış ve deprem felaketini yaşayan Hatay ve tüm depremzede kentlerimize ve kentlerin hafızasına adanarak yeniden yayımlanmıştır. Antakya! Çiçekler, ağaçlar, çağlayanlar diyarı… Kuzeyinde, yıllardır uzak kaldığım kış aylarında hep mor, gizemli Amanosların dimdik durduğu Antakya!...Ve onların güneydoğusundaki yaşlı, gün görmüş Habib Naccar dağlarına sırtını dayarken, Asi ırmağını tutkuyla kucaklamış şirin, küçük ; ama canlı Antakya!...Türlü din ve soyların mozaiği, uygarlıklar kenti.
Devamını OkuyunŞahmaran efsanesi, başta Güneydoğu olmak üzere Anadolu’da yaygın olarak bilinen, sevilen, evlere uğur ve bereket getirdiği inancıyla duvarlara resimleri asılan önemli kültürel sembollerimizden biridir. Şahmaran, “yılanların şahı” [şâh-ı mârân] anlamına gelen Farsça bir sözcüktür. Bu yazı, Şahmaran efsanesini Mircea Eliade (1907-1986) ve Carl Gustav Jung (1875-1961)’un çalışmalarına dayanarak arketipal unsurlar bağlamında değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
Devamını OkuyunOscar Wilde bu eserinde; iyilikle kötülüğün, güzellikle çirkinliğin, yaşamla ölümün, ayrımını belirtiyor; kendine hayran, gençliğe, ölümsüzlüğe, güzelliğe düşkün bir adamın narsist duygularının girdabında savruluşunu ve kaçınılmaz yaşlılık ile ölümün kollarına nasıl teslim olduğunu anlatıyor. Bir genç adamın büyümesini, eğitimini, gelişimini, kendini ve inançlarını keşfetmesini işleyen Dorian Gray’in Portresi için Oscar Wilde, ‘Bir ruhun hikâyesi’ demiştir.
Devamını OkuyunYahudi asıllı nörolog ve psikiyatr Victor E. Frankl, 1905’de Viyana’da doğar. İkinci Dünya Savaşı esnasında, Naziler tarafından ailesiyle birlikte Polonya’daki imha işlemlerinin gerçekleştirildiği Auschwitz toplama kampına götürülür. Orada annesini, babasını ve eşini kaybeder. İnsanın Anlam Arayışı’nda, kampta başından geçenleri, hayat mücadelesini ve kurucusu olduğu Logoterapi’nin ilkelerini kaleme almış yazar.
Devamını OkuyunHamsun’un kendi hayat hikâyesi de adeta bir roman. Kitabı anlamak için yazarı anlamak gerekir. 1859’da Norveç’in kuzeyinde, Lom kasabasında, terzi bir babanın altı çocuğundan biri olarak doğuyor. Ayağında tahta çarıklarla sekiz yaşına kadar çobanlık yaptıktan sonra çok sert bir adam olan dayısının isteğiyle rahip çiftliğine eğitime gönderiliyor. Beş yıl sürüyor bu sert eğitim. Sakin bir adam olan diğer dayısının yardımıyla on dört yaşında doğduğu kasabaya dönüyor. İşportacılıkla, tezgâhtarlıkla geçinemediğinden bir zanaat öğrenmeye karar verse de edebiyat daha cazip geliyor ve ilk romanı Esrarengiz Adam’ı on sekizinde yazıyor.
Devamını OkuyunKimilerine göre komünist, kimilerine göre feminist, kimilerine göre fahişe, kimilerine göre eşcinsel, kimilerine göre deli… Uzar gider bu kimilerinin Frida için düşünceleri. Ama unutulmaması gereken bir şey vardır ki Frida öyle ya da böyle, iyi ya da kötü olarak da olsa iz bırakmıştır insanların belleğinde ve daha nice nice insanların akıllarında hep kalıcı olacaktır. Hiç şüphesiz ki onun her yaptığı, her yaşadığı büyük olaydır ama ben onun hayatındaki cinselliğin yerine biraz dokunmak ve kendimce bunu yorumlamak istiyorum.
Devamını OkuyunBabil, Asur, Mezopotamya, İnanç ve coğrafyasına dair her bakış açımız insanlığın kültür tarihine doğru yaklaşmamızı sağlamaktadır bir biçimde. Kuzeyde Asur’a, güneyde Babil’e kadar uzanan antik yerleşim alanı kişi yönleriyle İncil’le olan bağlantılarından dolayı iyi bilinmektedir. Ninova ve Babil’in ihtişamı, Asur savaşçılarının kana susamış doğaları, Babilli kâhinlerin büyü güçleri, zengin ve kudretli tüccarları, şatafatlı ve şehvetli yaşam tarzları. Hammurabi, Nebukadnezar, Tiglat‐Pileser, Asurbanipal ve Sanherib, nüfuz sahibi isimlerin bu coğrafyanın kültür yaratıcısı özneler çivi yazısından, rölyeflere, lahitlere, Kutsal Lahit’e, Mısır hiyeroglif metinlere dek savaşın, iktidar mücadalelerinin Akdeniz ve Ortadoğu coğrafyası için bir değişmez yazgı haline gelebildiğini de göstermektedir.
Devamını Okuyun