KARANLIĞIN KOYNUNDA/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Odanın önünde çekimser bir hâlde duruyordum. İçerisi gözükmüyordu, zifiri karanlıktı. Ürpertici ve aynı zamanda da çekici…

İçimden dışıma yükselen ses “Aç o kapıyı!” diyordu. Kapının kulpuna uzanan elim ise tedirgindi.

Bilinmeyen, nasıl da kendine doğru çekiyordu bir diğer bilineni!

Kapının kulpunda nöbet tutan parmaklarımın üzerine uzanan el, ensemde hissettiğim nefesiyle varlığını göstermişti. Elim kaybolmuştu diğer avuç içinin arasında.

Kulak hizamdaki soluk alıp verişi derindi. Aynı zamanda da kesik ve isterik…

Biliyordum, o kapı açılacaktı ve iki beden tek beden olarak karanlığa geçiş yapacaktı.

Bir kadın ve bir erkek...

Kapı ağzında bırakmıştık tüm keşkeleri, ince meseleleri, sonu gelmeyen cümleleri, acabaları, noktalı virgülleri, suratımıza kapanan kapıların noktadan beslendiğini.

Tam o anda süzülüverdik içeri. Karanlığın koynundaydık şimdi.

Elim hâlâ ellerinde, nefesi ise kulak dibimde…

Gözlerimi kapadım zifiri karanlığa meydan okurcasına ve dudaklarımı araladım saklambacın ortamıza düşen tınısına.

“Önüm arkam sobe! Saklanmayan ebe!”