Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan'a Dair Okumalar/Mine KİRİŞ

Cumhuriyet edebiyatında önemli yeri olan Sabahattin Ali’nin ilk dönem eserlerinde daha çok romantik, toplumcu gerçekçilik anlayışını benimsedikten sonra Türkiye’deki dönemin sorunları, içinde bulunulan dönemin insani problemlerini anlatır. Sabahattin Ali edebiyat dünyasının yetiştirdiği büyük üstatlardandır. 

İçimizdeki şeytan nedir? Şeytan ve nefs  kavramları çoğu kez görece ve öznel değerlendirmelerle dile gelmiştir. Sabahattin Ali'nin bu romanında da bu kavramsal hesaplaşma yazarca yansımaktadır.

 Ömer entelektüel, Macide ise geleneksel yapıda yetişmiş bir genç kızdır. Ömer hayatı sorgulayan ruhsal bunalımlarını olan ve hayallerle yaşayan bir karakterdir. Taşrada doğup kendini bir şekilde şehre atan Macide ise uzaktan akrabası olan Ömer ile bir vapurda tesadüf sonucu karşılaşırlar. Ömer ilk bakışta kıza çarpılmıştır. Macide’nin babası ölmüştür ve Balıkesir’den gelen para kesilince akrabasının kötü davranışlarıyla karşılaşır. Bir gece nereye gideceğini bilmeden evden çıkar ve Ömer ile karşılaşır. Birbirlerini hiç tanımayan bu iki genç çevrelerinin baskısıyla kendilerinin olmadığı bir hayatı seçip yaşamaya başlarlar. Bedri karakteri ise Macide’nin Balıkesir’de iken bir gönül macerasıdır. Bedri Ömer’ e göre daha tutarlı davranan bir gençtir. Ömer’ in hapse girmesiyle Macide Bedri’nin evine taşınır. Ömer kendini bulma noktasında bana bunları şeytan yaptırıyor diyerek kendince bir kaçış noktası bulmuştur. Psikolojik yönden toplumdan kendini soyutlayan Ömer tipinin kendini dünyevi yaşamdan soyutlaması duygusal ve tutarsız davranışlarından kaynaklanmaktadır. O, kendine ait bir dünya kurmuş rüyalara dalıp orada yaşamaktadır.

Bunu da ilk gördüğü kıza aşık olabilecek kadar realiteden uzak olması sonucuna bağlayabiliriz. Macide toplumsal ilişkilerinde içine kapanık, kendi halinde kimsenin işine karışmayan biri olarak görülür. Ömer ve Macide neden bu kadar kendini toplumsal hayattan dışlamış ve güvensiz kişiler olmuşlardı? İnsanın içinde olan şeytanın yönlendirmesinin bahanesine sığınmışlardır.

Romanda Ömer karakteri her şeyin kendini bunaltmasından hiçbir şeyin ona zevk vermemesinden de hayıflanmaktadır. Hayatı sürekli sorgulamalarla devam eden dünyaya neden geldiğinin cevabının arayışı içindedir. Gelgitli ruh hali şeytanın dışsal nedenlerle mi bizi ele geçirdiğini ya da aslında içimizde bir şeytanın var olduğunu sorgulatmaktadır. Şeytan bana bunu yaptırdı. Şeytan bana şunu yaptırdı. Bunlar çeşitli safsatalardır. Aslında hepimizin içinde saklı bir şeytan vardır. Kaçmak, halının altına süpürmek vs. insan unutarak yaşar, unutmak bizi bu hayatta var eden en büyük şeydir. Ömer , Macide’ ye ‘Ben öyle severim ki istersen şu an şurada ölecek kadar severim.’ Der. Birini ölecek kadar seviyorsun, ama yaşıyorsun. Ömer’in bu dengesiz ruh hali Macide’ye dediği cümleden de bariz bir şekilde ortadadır. Sevgi neydi? Sevgi emekti.

Özetle, Ömer’ in kafasındaki şeyler anlık yanıp sönen niteliktedir. Dünyayı kafasında kurguladığı dünya gibi zannetmektedir. Ömer’in karakteri onu henüz bir kimlik sahibi yapmamış kaçış olarak ise içindeki şeytanı sunmaktadır. Karşısına çıkan şeylerin etkisiyle sürüklenir ve kendi yolunu bulamaz. Hayatta hiçbir şey yapmamayı utanç verici ve korkunç bulur.

Bu sebeple de anlamlı hayat yaşamak arzusundadır. Ruhunun derinliklerinde gizlenen bu şeytanın oyuncak gibi yönlendirmesiyle istemediği gibi biri davrandığını dile getirir. Yaptığı tüm kötülükleri şeytana yükler. Macide ise tertemiz duygusuyla sadık suskun ve sabırlı bir karakterdir. Roman boyunca umudu diri tutar. Ancak anlar ki Ömer ilk zamanlarda tanıdığı kişi değildir. Macide’ nin dimdik durması Sabahattin Ali’nin romanında kadını yücelttiğinin göstergesidir. Saplantılı ruh hali olan Ömer’ in şeytanla etkileşimde olması da ve bunun bedelini de hayatındaki kadına ödetmesi romandan çıkarabilecek en önemli yargılardan biridir. Yani hayatımıza aldığımız insanlar bizim hayatlarımızı da etkilemektedir. Ancak Macide Ömer gibi içindeki şeytana yenik düşmez. Yoluna da aklı ve kalbi Ömer’e ait olsa bile Bedri ile devam eder. Sevişerek evlenip birbirlerini iyice tanımadan birleşirler Ömer ve Macide. Ancak yaradılışları ve kişisel farklılıkları onları birbirlerinden uzaklaştırır. Bu durum sosyal hayatta karşılaşılan en sık karşılaşılan olaylardan biridir.

Sonuç olarak bakıldığında ve toplumsal açısından değerlendirildiğinde geleneksel aile yapılarında eğitim yönünden kız çocuklarının daha geri planda olması kızların geleceklerine yön vermelerinde ailelere önemli roller düşmektedir. Macide ‘nin değişen yaşamı toplum yönünden kabullenme bakımından Ömer ile birlikteliği onun bireyselliğini önemsemeyen Emine karakteri bakımından oldukça eleştirilmiştir. Ömer, kendi hayatında başarıyı yakalayamamış, dürüst olmayan, sorumluluklarını yerine getirememesi içindeki şeytana bağlıysa hiçbir zamanda kendini gerçekleştiremeyecektir. Kendi gibi olamayacak ve davranamayacaktır. Macide ile olan ilişkisi de bundan mütevellit o saygıyı ve iletişim yönlerinden başarıyı yakalayamamıştır. Herkeste olan şeytani duyguların var olduğuna Macide ‘yi de inandırır. Macide, Ömer ile olan ilişkisinde her zaman destek olmayı, aynı zamanda bir kardeş, ağabey, saygı arıyordu. Aşk ya da geçici bir heves değil. Ancak bu tarz davranışlar için içimizde bir şeytanın var olmasına lüzum yoktur. İnsanların içindeki kişilik bozuklukları, ruhsal bunalımlar kadına karşı güven duymayan, egoist, güçsüz görüp otorite kurmaya çalışarak kendi sorunlarını kadına yüklemesi kafiydi. Kişinin duygu durum bozuklukları, gündelik işlerini yerine getirememesi akabinde olumsuz ruhsal çöküntüler, toplumsal kaygı bozuklukları, sosyal yaşamın ertelenmesi, enerji azlığı, iştahsızlık, uyku düzensizliği ve uzun süre çevreden yalıtılmış bir hayat… Bunları bir şeytana yüklemek ne derece mantıklıdır tartışılır.

Yani içimizde bir şeytan yoktur. Vurdumduymazlığımız, çıkarcılığımız vardır. Kendini tanıyan insan içindeki şeytanın fısıltılarına kulak asmayacak ve kendine yakışanı doğru olanı yapacaktır. ‘<em>İçimizde şeytan yok, içimizde aciz var, tembellik, iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey hakikatleri görmekten kaçma itiyadı var. 

Baudelaire‘in  Şeytana Dualar' şiirinden birkaç dize:

Ey sürgünler prensi, haksızlığa uğrayan,

Yenildiğinde bile, güçlü, doğrulup kalkan,

Sen, ey şeytan bu uzun sefaletime acı!

...

Her şeyi bilirsin sen ve tüm yer altılarının

Kralı, sıkıntıyı dindiren otacısın,

Sen, ey şeytan bu uzun sefaletime acı!

...

Bütün cüzamlılara, lanetli paryalara

Şifayı öğretirsin sen, cennetin aşkıyla,


Sen, ey şeytan bu uzun sefaletime acı! ‘