Ölü Ozanlar Derneği veya Özgürlüğün İç Ses Olarak Dile Gelişi/Erinç BÜYÜKAŞIK

Ölü Ozanlar Derneği’nde Bay Keating, dogmatik ve klasik eğitim sisteminde köleleşmiş öğrencilerine şöyle seslenir:

"Kim ne derse desin, sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir.”

Sinema dilinin büyülü yanı kuşkusuz N.H. Kleinbaum’un romanından farklı bir atmosferi izleyene sunarken, Robin Williams’ın “Keating” rolündeki aykırılığı ortaya koymadaki başarısı, sinema-kitap çatışmasını en aza indirgemiştir. Filmin özellikle romandaki “Susturulmuş” gencin “Farkındalık” arayışına özgürlük vurgusuyla yer vermesi, kitabın izinden giden Peter Weir’in eli yüzü düzgün bir filmi ortaya koymasına yol açmıştır. “Suskunların” “İç Sesi” sınıfta duyulur hale gelir film boyunca, Keating’in öncülüğünde.

Kim ne derse desin kendi sözcüklerini söylemenin cesaretidir özgür ruhlu, asi ruhlu öğretmenin bu sözündeki önerme. Yaşamı değiştirecek sözcüklerin insanı özgürleştirme eylemidir asi ruhlu hocalarının öğrencilerine aktardığı. Farkındalık yaratırken, yaşadığı dünyanın farkına varmak belki de. “Ölü Ozanlar Derneği” bu açıdan şiirin içindeki devinimi kavrayan gencin, ona dayatılan ezberin dışına çıkıp ezberbozan olma halidir. Öğrencilerinin okuduğu dizeler, onların algı dünyasında- ki kırılmanın ilk belirtileri olacaktır:

“Çağrıyı duyuyoruz ama hiç önemsemiyoruz,

Gelecek henüz bir planken, o gelecek için ümitleniyoruz.

Her gün kaçtığımız bilgeliği düşlüyoruz,

Kurtuluş elimizdeyken, kurtarıcı için dua ediyoruz

Henüz vaktin varken tomurcuklarını topla.

Zaman hala uçup gidiyor.

Ve bugün gülümseyen bu çiçek, yarın ölüp yok olabilir.”

Ve bugün gülümseyen bu çiçek, yarın ölüp yok olabilir.”<br> Yaşamın donuklaştıran, bireyi ezen ve iktidar aygıtının zavallılaştırdığı bir nesneye dönüştüren okulun ve sınıfın değişim sürecidir bu. Yaşamı kökten değiştirmenin, akan giden yaşamı kavramak ve derinliğine inmekle olası olduğu gerçeği, Keating’in müfredat gereği okutmak zorunda olduğu kitaplarda değildir. Gizil yanı olan şairlerin yarattığı dizelerin birlikteliğinden doğar “Ölü Ozanlar Derneği”.

“Ormana gittim; çünkü bilinçli yaşamak istiyordum. Hayatı tatmak ve yaşamın iliğini özümsemek istiyordum. Yaşam dolu olmayan her şeyi bozguna uğratmak ve ölüm geldiğinde aslında hiç yaşamamış olduğumu farketmemek için.”

Özgürlüğün şiirde keşfedildiği bu evre, şiirin başkalaştırdığı gençlerin, toplumsal öğrenilmişliklerin dışında bir yaşama yönelmelerini beraberinde getirecektir. Açmazları da vardır, tekdüze eğitimin altında ezilmiş gençler için bu farkındalığın. Kendi içinde oldukça devingen ve kırılgan gencin, zihin haritasında onaylanmayan kavramlar dizisi kabul edilir hale getir. Aşk kutsanır, okul tarafından unutturulması gereken bir kavram olan sıranın dışına çıkmak, çizilen sınırın dışında yürümek kabul edilir hale gelir. Geceleri okuldan kaçıp, sigaralarını içerek ormanda keşfettikleri mağara, şiir okuyan gençler için ezberlenmişliğin dışında bir gelecek kurgusuna sahiptir artık. Bunun sonucunda, gele- ceklerini kendilerinin çizmesi gerektiğini düşünmek aile-okul arasındaki çatışmayı besler.

Ailenin belirledikleri, çizdiği sınırlar, okulun aile ve kurallar çerçevesinde yarattığı dogma, tuzla buz olmuştur artık.

“Yarını düşlüyoruz ve yarın gelmiyor,

Gerçekten istemediğimiz zaferler düşlüyoruz.

Yeni gün çoktan geldiği halde,

Yeni bir gün düşlüyoruz.

Yapılması gereken savaşlardan kaçıyoruz.”

Şiirin hükmettiği yeni eylem alanı, özgürleştirici ve kışkırtıcıdır. Bu anlamda Bay Keating, eğitim sisteminin tezgâhından geçmiş olsa da öğütülmemiş, sindirilmemiş ve ayrıksı bir model olabilmiştir, öğrencilerinin gözünde. Filmde yansıtılan Welson Akademisi, üst sınıfın gereksinimleri doğrultusunda iktidar aygıtının istediği rol modellerle öğrencileri belirlemeye çalışırken, Keating, film boyunca bir oyunbozan olmayı bilmiştir. Boğulmuşluğun, sıkışmışlığın içinde özgürlüğü şiirde ve benliğin keşfinde bulan insanın sesidir, Keating’in derslerinde okuttuğu şiirler. Uysallaştırılmış gencin giderek ses vermeye, sesini farklılaştırmaya başladığı an baskı aygıtı, tek tipleşmenin sınırlarına yerleştirecektir birçok öğrenciyi. Burada okul, aile sistemin temel dayanağı ve baskı gücü olarak karşımıza çıkacaktır zorunlu olarak. Özgürlüğün bir iç ses olarak dışa vurumu şiirle karşımıza çıkar, belki de şiirin aykırı gücü belirgin kılınmıştır, Keating’in öğrencilerde yarattığı bu farkındalıkla:

“Ve hâlâ uyuyoruz.

Ve hâlâ uyuyoruz.

Ve hâlâ dua ediyoruz.

Ve hâlâ korkuyoruz...”

Korkuyla beslenmiş okul, korkuyu besleyerek derneğin içinde özgürleşen genci baskılamayı başaracaktır. Tod, Neil, Knox film boyunca korkuyla sindirilmişliği simgelerken, Neil’in, Keating’in odasında keşfettiği yıllık, derneğin yeniden kuruluş habercisidir. Sıkılganlık, bunalmışlık ve yılmışlık hali, şiirle kendini keşfetmeye dönüşür. Öğretmeni tanrılaştıran, eğitimi tahakküm ve baskının temel aygıtı olarak gören okulun dışına çıkan bir yeni yaşam alanı inşa edilir, derneğin ormandaki mağaradaki yeniden kuruluşuyla. Keating’in, ders kitabından yırtarak attırdığı sayfalar, köhneyen ama ayakta sistemin zor gücüyle varlığını koruyan eski zihnin kalıntılarıdır, kendi sesi olamayan susturulmuş gencin, kendi şiirini söyleme zamanı gelmiştir artık. Okulun dayattığı müfredatın ve kitapların, gencin iç dünyasını anlama ve dile getirmesi mümkün değildir, o halde değişmelidir ve değiştirilmelidir.


Filmin sonlarına doğru, okulun gözden çıkardığı veya sistemin yok saymak istediği Keating’in yerine edebiyat derslerine girmeye başlayan okul müdürünün, öğrencilerin yırttığı kitaptan bölümler okutması, farkındalığın reddidir. Değişen zihinlere inat eskiyi, değişmezi diretir okul müdürü, sistemin devamı adına. Sınıfta okul müdürünün buyruğuna karşı çıkarak masaya çıkan Todd’un, “Hey Kaptan! Bizim Kaptan” seslenişi, buyruğun reddidir kuşkusuz. Giderek tüm sınıfın masalarının üzerine çıkıp, eski öğretmenlerine aynı seslenişi, aslında kurulu düzenin ve sistemin dayattığı zor gücünün cesaretten ne derece korktuğunu, beslendiği korkunun yine yıkılabilir bir harabeden başka bir şey olmadığını görmek mümkündür. İnsanın kendi içindeki farkındalığı ve değişimi keşif öyküsü, Keating’in yarattığı zihinsel farkındalıkla karşımıza çıkar. Okulun öğrenciyi aynı tip tornalardan çıkması gereken bir nesneye dönüştürmesine inat, özgür eğitimin muştusudur Keating’in ayrıksı dili. Sartre’in şu sözüne dayanarak söyleyebiliriz ki, varoluşun keşfi aynı zamanda özgürlüğün keşfiyle mümkündür “Ölü Ozanlar Derneği”nde.

“Sanıyorlar ki, korkak ya da kahraman olarak dünyaya gelir insan; anasından nasıl doğmuşsa öyle kalır, hiç değişmez. Neden böyle düşünüyorlar dersiniz? Neden olacak, işlerine gelmiyor da ondan: öyle ya korkak doğmuşsanız suç sizin mi? Bu durumda kim ne diyebilir size? Hiç kimse! Onun için, üzülmeyin yaşamanıza bakın. Öte yandan kahraman doğmuşsanız yine kimse suçlayamaz sizi, üstünüze toz konduramaz. İçiniz rahat etsin, ölünceye değin kahraman kalacaksınız. Kahraman gibi yiyecek, kahraman gibi içeceksiniz!”

Yazının sonlarında, Keating’in aktardığı şu dizelerin yarattığı anlam dünyası özetleyici olacaktır sanıyorum, insanın içindeki gerçeği kendi savaşı sayesinde keşfedebileceğini ifade etmesi açısından:

“Yarını düşlüyoruz ve yarın gelmiyor,

 Gerçekten istemediğimiz zaferler düşlüyoruz.

Yeni gün çoktan geldiği halde

Yeni bir gün düşlüyoruz.

Yapılması gereken savaşlardan kaçıyoruz.”