KUŞLAR VE BABAM/Gonca Borça

“Kuşlar, kuşları unutma” dedi babam evden dışarı çıkarken. Ona tam da okulda yaptığımız kar resmini gösteriyordum ama garip bir tedirginlikle başımı okşadı ve koşar adımlarla dışarı çıktı. Camdan seyrettim onu, acelesi var gibiydi, parkın içinden geçen karlı yolun sonunda nokta kadar kaldı ve kayboldu. Elimde resim defterimle bakakaldım arkasından. Sanki son sözü buymuş gibi söyledi ama ben anlamadım, neden kuşlar?

Sobanın harlamasıyla, ateşler parladı birden, annem iki odun daha attı içine “ödevlerin bitti mi şekerparem” dedi bana. “Babam nereye gitti” diye soramadım, daha ona söyleyeceklerim vardı,okulda kırmızı saçlı oğlanın altına işediğini, öğretmenimden üç yıldızlı pekiyi aldığımı. Kelimeler dizildi boğazıma ve ben yalnızca sustum. 

Annem günlük koşuşturmaların içine dalmıştı, bir yandan sobanın üzerindeki çayı demliyor, diğer taraftan evi tertipliyordu, ha çat kapı birileri gelirse dağınığımızı görmesinler diye. Mukadder teyzeye diktiği tayyör takımın telalarının üstüne resim çizdiğim için bana söyleniyordu. “Kızım onu ben teyellemiştim niye çıkardın kumaştan, duvarlar bitti, dolaplar bitti benim dikişlerim kaldı boyamadığın ” Ablalarım bulaşığa girişmiş, biri yıkayıp öteki duruluyordu. Kedim Paspas bile sobanın yanına kurulmuş, uyuklamaya başlamıştı bile. Bu rahat davranışların karşısında babamın sebepsiz evden ayrılmasında önemli bir sorun olmadığı sonucu çıkıyordu, herhalde birkaç güne gelirdi. 

Yaz tatiline girmeden önce okuma bayramı olacaktı ve ben hala anneme “babam nerde” sorusunu soramamıştım. Ponponlu çoraplarımı, rugan pabuçlarımı, döner eteğimi ve kirazlı şapkamı, sandığıniçerisinde saklamıştım, okul piyesinde giyeceğim için heyecanlıydım. Repliğimi annemle beraber çalışırken birden durakladım ve bir cesaret ona “babam da beni izleyemeye gelecek mi anne” dedim. Annem suskunluğunu bozmadı, canım öyle bir daraldı ki, heyecanım içimde kurudu kaldı, mideme bir zeytin çekirdeği yutmuşum gibi battı.

Yaz tatiline girmeden önce okuma bayramı olacaktı ve ben hala anneme “Babam nerede” sorusunu soramamıştım. Ponponlu çoraplarımı, rugan pabuçlarımı, döner eteğimi ve kirazlı şapkamı, sandığın içerisinde saklamıştım, okul piyesinde giyeceğim için heyecanlıydım. Repliğimi annemle beraber çalışırken birden durakladım ve bir cesaret ona “babam da beni izleyemeye gelecek mi anne” dedim. Annem suskunluğunu bozmadı, canım öyle bir daraldı ki, heyecanım içimde kurudu kaldı, mideme bir zeytin çekirdeği yutmuşum gibi battı.

Akşam dayımlar oturmaya geldiklerinde, annem ve dayımın mutfağa gittiklerini gördüm. Annem,ablam için görücü geleceğinden bahsediyordu. Ne diyeceğiz elaleme, babası hapiste diyemeyiz ya, çok zor abi tek başına iki çocukla geçinmek, yaşamak, millete laf anlatmak. Uzunca bir süre saklandı ama nereye kadar saklanacak, en sonunda sınırda yakalamışlar, büyük kızla görüşe gittik geçen hafta, soğuktan üşütmüş, öksürüp duruyordu, göz altları çökmüş, zayıflamış, bitkin görünüyordu. Elimdeki üç beş lirayı cebine koyuverdim, kızları bir everelim sonra açıklarız etrafa. “Hastanede yatıyor” dedim Mukadder hanıma, e ne deyim her gün provaya geliyor kadın, adam yok evde.

Suna ablamın nişanında kuzenim Şengül babamı sordu bana, babası saat almış okuma bayramında şiir okudu diye… Oysa yaza gelecekti babam, bu yaz olmazsa bir dahaki yaza. Ona “Babam para kazanacak bana da Almanya’dan sarı saçlı bebek getirecek” dedim, yalan olduğunu bildiğim halde ,yalanın kötü bir şey olduğunu bildiğim halde. Onlar sordukça, komşular merak ettikçe mideme oturanzeytin çekirdeği daha da batıyordu sanki.

Oya ablam da evlendikten sonra annemle ben bulaşığı yıkamaya başladık, o yıkıyor benduruluyordum, sömestre tatilinin başıydı sanırım. Annem sobaya iki odun daha atınca, sıcacık olmuştu içerisi, pencereden bakıp dışarıda yağan karı seyrettim. Birden karşı banka, babam yaşarında bir adam oturdu. Bu sefer ki hayal değildi, babam dönmüştü, etrafına iki kuş kondu, eğildi ve bize doğru baktı, evin içerisine doğru baktı. Üzerime ablamın eski mantosunu giydiğim gibi anneme bir şey demeden dışarı çıktım, bankta kimse yoktu, kimsecikler yoktu, gitmiş olmalıydı. Bunu kimseye bahsetmemeliyim, gerçekten onu gördüğümü kimse anlamaz nasılsa.

Karların altında onu bekledim, Bir kar topu yaptım onu yuvarladım kocaman oldu ve bir tane daha yaptım, üst üste koydum. Burnuna havucu, gözlerine zeytinleri koydum, pencereden bana bakacaktı,atkısını sardım, şapkasını taktım. Çocuklar kardan adamı görünce pek sevindiler, paltosunun düğmelerini yaptılar, kollarını açıp bizi selamlaması için çalı çırpı getirip kollarına taktılar. Evden getirdiğim ekmek ufaklarını etrafına serpiştirdim. Şimdi o hep bize bakıyordu. “Dediğin gibi yaptım baba, kuşları unutmadım, hapishaneden bana haber gönderdiğin kuşları hiç unutmadım” Öldüğünü duyduğumda da hiç inanmadım, zatürre olmuş dediler, verem olmuş dediler de ben hiç oralı olmadım.