YOL METAFORU VE KLÂSİK TÜRK EDEBİYATINDA ARAYIŞ YOLCULUKLARI /Şerife YALÇINKAYA


Yolculuk, insanlık tarihinin ana konularından biridir. Tarih, bir yönüyle göçlerin, seferlerin ve bir mekânı terk edişlerin hikâyesidir. Bu sebeple de yolculuk dinî kıssalardan mitolojiye, mitolojiden efsaneye, hikayeyeden şiire kadar edebiyat metinlerinin vazgeçilmez bir ana teması olmuştur.  Yolculuk fizik planında olabileceği gibi maddeden mânâya, mânâdan maddeye, ya da tamamen mânâ düzleminde de ilerleyebilir. Sözgelimi Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin Belh’ten Konya’ya gelmesi fizik planda bir yolculuktur. Oysa Şems-i Tebrizî ile tanışması ve dostluğu mânâ düzleminde bir yolculuktur. Çünkü Şems’le değişen, olgunlaşan, kendisine dönen ve orada gerçek aşkı bulan bir Mevlânâ vardır. Bu noktada Şems’le Mevlânâ artık ayrı kişiler değillerdir. Bu yüzdendir ki Mevlânâ’nın Divanı artık Şems-i Tebrizî Divanı adını alacaktır. Gerçekleşen bir daire planlı bir arayış, bir olgunlaşma yolculuğudur. Mutasavvıflarla örneklemeye devam edecek olursak bu yazıda Yûnus Emre’nin illeri dolaşması değil, hamlıktan pişme ve olma aşamasına varmasının hikâyesi ele alınacaktır. Yol ve yolculuk teması üzerine Avrupa’da pek çok teorik söylem üretilmiştir. Bunlardan biçimci edebiyat yaklaşımlarının hâlâ vaz geçilmez referanslarından biri olan Vladimir Propp Fransız peri masalları üzerine yaptığı çalışmasında masalda ana iki kahramandan bahseder: Arayıcı kahramanların amacı, bir şeyi aramaktır, diğerleri ise, her türlü maceranın kendilerini beklediği yola, bir şey arama düşüncesi olmadan çıkarlar. Masalın takip ettiği yol, masal boyunca masal aksiyonunun cereyan ettiği yer arayıcı kahramanın da yoludur.” Bu yaklaşıma göre masalı belirleyen kahramanın yoludur. Sözgelimi bizde Keloğlan masallarında macera Keloğlan’ın takip ettiği yolda gizlidir, bu yolla takip edilir. Doğu hikâyesi örnekleri üzerinden, dünya edebiyatında ve modern edebiyatta yeniden üretilen yolculuk dünya edebiyatının pek çok önemli eserinde karşımıza çıkar. Dante’nin İlahi Komedya’sı bunun tipik bir örneğidir. İlahi Komedya, Dante'nin Cehennem'e, Araf'a ve Cennet'e yaptığı düşsel bir gezidir. Bu metin alegorik bir dizgeyle varılabilecek nihai gerçeği arar. Bu yönüyle de bir arayış ve olgunlaşma metnidir. Tema, Avrupa edebiyatında Almanya’da 1890-1933 arası Waimar Cumhuriyeti döneminde birbaşka şekilde karşımıza çıkar. Dünyayı tanıma arzusu Alman edebiyatçılarını, Hind’e Çin’e, uzakdoğuya yöneltir. Buralara yapılan yolculuklar bilim adamlarını oryantalizmin bilgisine götürürken romanda da sembolik edebiyata yöneltir, yolculuk ve arayışın romanları yazılır. Herman Hesse, Thomas Mann bu dönemin yazarlarıdır.


Sözgelimi, Siddhartha Buddha zamanında Hindistan'da yaşayan bir adamın ruh gelişimini konu eder.  Eserin önsözünde Herman Hesse kitapla ilgili düşüncelerini şu şekilde özetler:

''İçinde anlatılan ortama karşın, çok Avrupai bir kitaptır Siddhartha. Bildirisi birey''le başlar; bireye Asya''daki öğretiye göre daha çok önem verilmiştir. Siddhartha, benim, Hint düşüncesinden kurtulup özgürleşmemin dışavurumudur. tüm dogmalardan kurtulmak için tuttuğum yol Siddhartha''ya götürdü beni; yaşadığım sürece de bu yolda ilerleyeceğim doğaldır... Tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım bu kitapta. Bildungsroman’ın Alman edebiyat tarihinde hemen her dönemde klasikleşmiş bir örneği vardır. Üstelik tür olarak çeşitlemeleri bile bulunmaktadır. Meselâ "Erziehungsroman" (Eğitim romanı) bunlardan en yaygın olanıdır. dungsroman terimi Almanca olmasına rağmen pek çok dilde kullanılır. Bir kişinin ya da kişilerin geçmişten bu güne, mümkünse kişinin doğumundan itibaren gelişimini anlatan romandır. Bu gelişim genelde maneviyatta gerçekleşir. Bildungsroman için oluşum romanı ve nehir roman gibi Türkçe karşılıklar üretilmişse de terim olarak genellikle Almancası tercih edilmektedir. Yakın zamanın önemli teorisyenlerinden Derrida, iskambil kağıtları üzerine yaptığı göstergebilim çözümlemesinde iskambili ’in yani aptalın yolculuğu olarak tanımlar. İlk tarot kağıtlarından şimdiki iskambil kağıtlarına kadar tüm kağıt oyunlarında her kağıdın yerine geçebilen jokerin dizgede seyahat ettiğini söyler. Modernite, sanayi devrimi ve endüstri devrimi ile sembolik ve felsefî konulardan uzaklaşmayı beraberinde getirir. Postmodernite eski konulara ironi ile bir geri dönüş içerirken metinlerarası ilişkilerle yolculuk teması yeniden dirilir. Mevlânâ’nın mesnevisindeki bir hikayenin Paulo Coelho’nun romanı Simyacı’da, Hüsn ü Aşk hikayesindeki yolculuğun metinlerarası bir ilişki ile Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ında karşımıza çıkıvermesi bu ortaklığın hoş yansımalarıdır. Bu anlamda günümüz fantastik kurgusunun arama yolculukları, Tolkien’ın romanında olduğu gibi (Yüzüklerin Efendisi), geçmiş sembolik anlatmalarla buluşur. 

Amerikan sinemasının da önemli bir parçasıdır. Yol, tehlikelerle de dolu olsa insanın kendini özgür hissedebileceği yegane yerdir ve Amerikalıların ilerleme kavramıyla birebir örtüştüğünden, önemi daha da artmaktadır. Bugün Türk sineması da yol filimlerini Amerikan ve Avrupa sineması üzerinden yeniden keşfetmektedir. Bu tema ile Mevlânâ ve Attâr’ın metinleri tekrar üretilmekte, filmlere epizot olarak girmektedir. Bizim yönetmenlerimiz de “Bu bir yol filmidir.” açıklamalı filmler yapmaya başlamışlardır. Yolculuk bir yere varmak, bir şeyleri aramak ya da kaçmak için yapılabildiği gibi bir serüven /macera da olabilir. Bazen sebeptir, bazen de sonuç. Doğunun yolculuklarında yolculuğun temel sebebi 

 Aramak aktif, beklemek pasiftir. Godot beklenir, simurg aranır. Hal bu olunca da arayış yolculuğun bir parçası hâline gelir. Çünkü klasik kültürün yolculuğu aktif bir arayıştır. Batınınki ise daha çok buluş, yüzleşme veya kaçmadır. Bilinene özlem, bilinmeyene hayal ve sezgi yöneltir. 

Devamı İçin...