YOLUN VE YOLCULUĞUN İZİNDE “EV”İ KEŞİF/BİR NERMİN YILDIRIM ROMANINA BAKIŞ DENEMESİ /Erinç BÜYÜKAŞIK

“Hepimize sıcak bir ev gerek” diye yorumluyor kitabı “ev” üzerine söyleşisinde Nermin Yıldırım. Ev kavramının, yurtsuzluk, aidiyet, geçmişiyle yüzleşirken yaşanan tüm ikircikli ruh hallerinin ve elbette yabana atılamaz travlamaların izinde yürüyen yazarın bu romanında Portekiz’den İspanya’ya dek günlerce yürüyen yazarın kahramanı için bir iç hesaplaşması oldukça sahici bir anlatı evreniyle ve usta işi bir dil lezzetiyle okuyucuna ulaşıyor.

Camino de Santiago’nun Porto’dan başlayan kıyı rotasını izleyen kahramanımız Seher, dünyanın dört bir yanından insanların farklı sebeplerle çıktığı bir yolculuğa kendince bir nedenle ortak oluyor. Yolcular genelde kültürel, dini, spiritüel ya da sportif sebeplerle yürürken Seher için bu rota bir arayış, tutunma rotası sayılabilir. Üstelik yanıbaşında yol arkadaşı ve belki de isteksizce varlığını kabullendiği beyaz yakalı, mühendis Ogo’nun belki de tahammül edemediği kendi geçmişi ve anılarıyla yüzleşmesine zemin hazırlayan bir figür olarak görmek de mümkün. 

Çağrılmayan Yakup’u çağrıştıran bir başka yolcu “Yakup”un bu yolculuk ve yüzleşmede payı elbette büyüktür. Huysuz bir ihtiyarın kendine belki de bir ev arayışında “dede evinden” kopup dağılan çocukluk anıları, baba ve annenin yarattığı duygusal yoksunluğu roman boyunca çarpıcı sahnelerle çıkıyor okuyucunun karşısına. Üstelik psikiyatrist Çiğdem’in sunduğu aynada kendisini bulmakta zorlanan Seher, kayıp bir ruh gibi çıkar bu uzun yürüyüş rotasına. Teyzeler, halalar, enişteler arasında ülkenin farklı şehirlerinde aidiyetsiz bir ruh olarak gezinen ve ülkenin tarihsel serüvenine de tanık Seher’in bu yolculuğu iradi bir “kendini” bulma yolculuğu mu kendi geçmişinin tüm iç çatışmalarından kaçışını mı simgeliyor sorusu bir okur olarak beni de kuşattı elbette. 

Çocukluğa dönmek, duygulara dönmek, aynasında yağan karda giden anneyi ve anneleri bir karabasan gibi yeniden ve yeniden yaşamak gerçekten de kahramanın içinden çıkamadığı asıl sorun olarak görünür çoğu kez. Eski fotoğraflara bakmaktan, eski tanıklıkları anımsamaktan korkan kahramanın bu yolculuğu bu bağlamda “benliğin” “nedenlerle” hesaplaşarak inşasının mümkün olduğunu bir itiraf olarak tercih edildiğini ortaya koyuyor sanki. Bu noktada “ev” neresi sorusu karşımıza çıkıyor. Doğduğumuz yer, olduğumuz yer, dinginleştiğimiz yer mi? Sığınabildiğimiz yer mi ya da? 

Seher’in yalnız kalmak isteğine rağmen Ogo’nun yol arkadaşı olmasından duyduğu gizli sevinç de tam da “ev”i ararken tek kişilik hükümlerin yetmediğini Seher’in kavramasıyla daha da belirginleşiyor. İnsanın kendi marazının, arazının bir başına yüklenebileceği bir hal olmadığı itirafı da hatırlamak, kendini bağışlamak yolculuğuna çıkış olarak da okunabilir roman sayfaları boyunca. Kızlar ve babaları arasındaki bitmeyen ve çözülemeyen otoriter, koruyucu ve kırıcı bağları kadar yitirilen ya da kavuşulamayan anneler de Seher’in penceresinden karşımıza çıkar. 

Kimliklerin zorbalıklara kurban edildiği, insanın insanı tüm acımasızlıkla ezdiği, belki de insanın kendi iç duvarlarıyla daha da yalnızlaştığı bir güncel zamanın izinde aşksızlık ve aşka özlem, inceliklerin yitirilişi, kadın kardeşliği, bir kız çocuğu olarak büyümenin aslında büyük bir sancı olduğu Seher’in ruh haritasında ve yolculuğunda kolayca fark edilebiliyor.

Durmayan yaraların ve kanamaların bir romanı sayabileceğimiz “Ev”, çocukluğa dönüşün temelde birçok travmayla ve kişinin bireysel ve bir hayli de toplumsal trajedisiyle örtüşen bir “dönüş” metaforu olarak karşımıza çıktığı romanda Ogo tam da istenen ama başta reddedilen bir arkadaş imgesi olarak makbul ev arayışının “dostluk”ların ikliminde inşasına da işaret ediyor sanki. Reddedilmişliğin izindeki çocukluğun peşi sıra Ogo yol arkadaşlığıyla çocuklukta özlenen ve yitirilen dayanışmanın somutlaşmış hali gibi bu açıdan bir anlamda. Tam da bu noktada romanda güncelin yok sayılmadığı, evsizlik, göçmenlik olgusunun “Suriye Savaşı” çerçevesinde aktarıldığını da söylemek mümkün elbette. Başkalarının acılarına, felaketlerine dair cehenneme dönmüş hayatların zebaniliği değil tanıklığı ve vicdanı olma çabası da bu açıdan Seher, Ogo, Çiğdem, Yakup ve Kader’in hikayeleri izinde çok daha belirgin hale gelebiliyor. Huzursuz ruhların dinginleşme çabası bir yolculuğun ve yol arkadaşlığının izinde daha da belirgin hale geliyor sonuç olarak.

#kitap #roman #eleştiri #nerminyıldırım #ev #litera