“Tarihi Yeryüzüne İndirmek”/Emirhan AKMAN*

*Yazarın bu yazısı 23 Eylül 2023'te Demokrat Kocaeli gazetesinde yayımlanmış, yazarın isteği ve izniyle kolektif sayfalarında yer almaktadır.

Son yazımda Ebrar Karakurt ve Abdühamit üzerinden aslında tarih tartışması yürütmeye başlamıştık. Kafamızdaki ‘tarih algısını’ yeryüzüne indirmeyi istediğimi ifade etmiş, iki kitap üzerinden buna devam edeceğimi söylemiştim.Yeryüzüne indirmekten kastım ne idi? Kahramanlara bakarken (padişah, sadrazam, ünlü asker vs.) onların ‘insan’ olduğunu hatırlatan anekdotlara yer vermek ve tarihe bakarken kamerayı biraz da halk lehine çevirmek.Bir filmde izlemiştim, adam istemediği bir gerçekle yüzleştiğinde ona şöyle söylenmişti: “Sen gözünü kapattığında dünya yok olmuyor.”Gözünüzü kapatsanız da tarihte olanları yok sayamazsınız, hepsi bizim tarihimiz. 

Anadolu ve İçki Kültürü 

Halil İnalcık Hoca'nın “Has Bağçede ‘Ayş u Tarab” (Nedimler Şairler Mutribler) başlıklı kitabında Anadolu ve içki tüketim kültürü hakkında şunları söylüyor: “Tarihi kayıtlar, Anadolu’da Türkler arasında şarap içme adetinin erken zamanlardan beri yaygın olduğunu göstermekte. Ticaret kayıtları, Batı Anadolu Türkmen beyliklerinin nadir pahalı şarap çeşitlerini ithal ettiklerini tespit etmektedir. Saruhanoğlu, açıkta şarap meclisleri düzenlemekte idi. Orhan’a Cenevizliler şarap sundular, Yıldırım Beyazıd, 1392 Anadolu seferinde haracgüzar olarak ordusuna katılan İmparator II. Manuel’le işret meclisinde şarap içiyordu.”

Bunda şaşılacak bir şey yok, Halil hoca devam ediyor ve Şair Ahmedi’de dayanarak  I. Murad’ın şu sözlerini aktarıyor: “Ben Allah’u Ta ‘ala’ yolunda din gayretine çalışup iklimimi koyup bir aylık kafir içine girip gece ve gündüz ömrümü gazaya sarf etmeğe niyyet kılıp ‘ayş u ‘işreti tek edüp bela ve mihnet ihtiyar edem…”

Bir padişah savaş için terk ettiği ‘ayş u işret’ meclislerini anıyor…Peki “Ayş u işret” ne idi? Anadolu Türk devletlerinde içkili, sazlı sözlü toplantı ve temaşa için kullanılıyordu. Örneklere devam edelim. Mesela Kâbusname isimli ünlü bir eser vardır, eserin önemi ‘işret meclislerinin’ Osmanlı öncesi dönemi öncesindeki tarihi, kültürü, edep ve adabını anlatmasındandır. Sarayda yaşayanlara centilmenlere davranış şeklini, etiket ve protokolü anlatan bir kitaptır. Eseri Türkçeye dördüncü kez çeviren Mercimek Ahmed’tir. Kitabı II. Murat’ın elinde görmüş; sultan “içinde çok yararlı şeyler ve öğütler vardır, ama Fars dilindedir, bir kez Türkçeye çevrilmiş, ama anlaşılır değil, birisi yeniden çevirse, dileğinde bulunmuş ve bunun üzerine Mercimek Ahmed kitabı yeniden açıklamaları bir şekilde Türkçeye çevirmiştir. (s.14)

Peki kitabın önemi nedir? Bir Osmanlı padişahı hangi satırları okumak istiyordu? İşret Meclisleri ve içki kültürününün işret meclisleriyle ilgili olan bölümünde din yasağına rağmen, şarap içmeyi kaçınılmaz bir gelenek olarak görür. Meclis sonunda günahkâr “her an günahını anıp Ulu Tanrı’dan tövbe ve yardım isteyedür.” demelidir. Çünkü her işret Allah’tan af dilemeyle sonlanmalıdır. Şarap içme adabı ise şöyle anlatılır:

“Dostlarla birlikte bir mecliste şarap içersen, körkütük sarhoş olma; sarhoşluk deliliktir. Sabahleyin içme, şarabı, halk uykuya çekilince iç (işret meclisleri daima geceleyin başlar). Özellikle cuma gecesi içme; hem din hem  sağlık bakımlarından uygun değildir. Dostlarla şarap meclisinde buluşunca, “şarabı bol getir… çerezi ortaya dök, güzel sesli çalgıcılar hazır olsun, çünkü çalgısız şarap sohbetinin safası olmaz… Şarabın iyisini koy. Mademki günaha giriyorsun, bari eyisi yüzünden günaha gir…” (s.16)

Osmanlı'da cinsellik algısı üzerine  Murat Bardakçı’nın kitabının ön sözünde Bardakçı, “Yüzlerce yıl boyunca itinayla saklanan, elden ele gizlice dolaşan kulaktan kulağa fısıldanan metinler bunlar (…) Osmanlı cinsellik metinleri”.

Devamında ise bu metinlerin bizim öykümüze dahil olduğunu anlatıyor ve ön sözü şöyle bitiriyor: Kitapta yer alan metinler ve anlatılan olaylar, bazı çevrelere aykırı gelecek olsa bile yüzyıllar öncesinden günümüze kadar uzanan bir geleneğin halkalarıdır ve "bizim" öykümüzdür.” Kitaptan alıntılarken fazla detay alamıyorum çünkü mesela kitabın henüz ilk metni şöyle başlıyor: 

“...Yazın avratlara, kışın oğlanlara…” Aklınıza ne geliyorsa öyle tamamlayın cümleyi.

Hiç ‘bahmane’ kelimesini işittiniz mi? Arapça sözlüklerde bah kelimesi ‘şevhet/cinsel ilişki’ anlamına geliyor. Kelime sonuna Farsça kitap anlamına gelen ‘name’yi ekleyince ‘bahname’ oluyor. Türkçesi bir nevi ‘cinsel konulardan bahseden kitap’. Bahnamelere ilgi duyarsanız buna dair bir internet araştırması yapabilirsiniz, benim anlatamayacağım birçok kadim cinsel bilgiye de ulaşabilirsiniz. 

Böylece iki yazılık "Ebrar Karakurt ve Tarih" meselesini de sonlandırıyorum, tabi son bir hadise anlatarak. 

Yıl 1810, yer Osmanlı İmparatorluğu 

1810 yılında sadrazam Osman Paşa eşine aşırı düşkün biridir fakat bir sorun vardır. Eşi namlı bir ‘sevicidir' yani bugünkü deyimle ‘eşcinsel’. Paşa eşine aşıktır, tüm devlet imkânlarını eşi için sefer eder. İş bu ya eşi de genç bir çingene rakkaseye aşıktır. Babıali hareminde her gece içki meclisleri gerçekleşir, şakiliği de genç kızlar yapıyordur. Paşa’ya düşen görev ise eşinin sevgilisine bol gelir getiren çiftlikler bulmak ve tapuları çingene kızının üstüne geçirmektir. Tabi bu durum bir süre sonra fazla dikkat çeker ve aylarca devam eden olaylar saraya kadar gider. 

Saraydan bir ferman çıkar:

 "Karısına sahip olamayan kişi devlete hiç olamaz" denilir. Osman Paşa görevinden alınıp ve Limni'ye sürülür, karısı devamlı bir gözetim altında bulundurulmak üzere Bursa'ya gönderilir, çingene kızı da tenha bir yerde boğdurulur. (s.196)