Kente ve Kentliliğe  Dair Serzenişler/Ümit Ahmet DUMAN

‘’Kentli olmak şöyle, kentli olmak böyle’’ diye televizyonda nutuklar atıyor, iyi giyimli ağzı laf yapan bir abimiz. Zapping yaparken şu hiç uğramadığım entelektüel kanallara elim gitmiş. Nece konuşuyorlarsa anlamakta zorlanıyorum. Şöyle bir düşündüm kentli olmak sorusu bana sorulsaydı ne derdim.? Abimiz kentli olmak bir kere burada doğmakla başlar dedi. Bu kritere uyuyorum anasını satayım.

Ama yerlere tükürmek magandalıkmış. Sen nerde yaşıyon be ağabeycim. Bizim sokaklarda ayakkabısı yan basmayana, ağzıyla okkalı balgamı yolun ortasına fırlatmayana kız vermezler be. Yerlere bişey atmaya gelince ağabeycim sudan, elektrikten, telefondan, en çok koyanda rakımızdan alınan vergiler nereye gidiyor. ? Çöpçülerin parası buradan ödenmiyor mu? İşleri ne, sabah akşam süpürsünler, toplasınlar, temizlesinler be ya. Ha bunları denize de atıyormuşuz, koskoca deryayı düşünmek sana mı kaldı be ağabeycim. Dünyayı versen yutacak bir canavar gibi, mahalleden üç can aldı da bana mısın demedi. Şunun şurası attığımız üç beş kilo çöpümüzde mi gözün? 

Düşünsene pikniğe gitmişsin, yemişsin içmişsin, rahatlamışsın, ruhen huzurdasın. Şimdi huzurumu, bütün bu içsel güzelliklerimi bozup, sırf siz mutlu olasınız diye ne diye toplayıp çöpe atayım. Siz zevk nedir bilir misiniz, anlar mısınız? Dağıtın birazcık be abi. Bırakın dağınık kalsın.

Duvarlara özellikle tarihi surlara yazı yazıyormuşuz, tarihin yok olmasına neden oluyormuşuz. Tarihi surlar bizden sorulur. Oralarda doğmuşuz, askerciliğimizi onların arasında oynamış, kızları ilk onların altında koklamışız. O kadarcık sevdiğimizi yazmazsak çizmezsek olur mu? O aşk, o volkan nasıl içimizde kalsın. Çok görme be ağabeycim, gör bak ileride bizim aşk yazılarımız nostaljik duvar yazıları olarak kültürünüze meze olacak.

Trafikte, gereksiz hareketler yaparak tehlikelere, insanların zarar görmesine, maazallah ölmelerine neden olabilecek kazalara davetiye çıkarıyormuşuz. Ah be ağabeycim, araba kullanırken sağa sola yalpalamadan, makas atmadan, gerekli gereksiz korna çalmadan, bağırta bağırta müziği tüm mahalleye dinletmeden zevki çıkar mı? Siz hiç kibar kibar direksiyonu kavramış hanım ablaların, genç tıfıl bebelerin aralarından sağlı sollu geçişlerimizdeki korku dolu bakışlarına şahit oldunuz mu? Trafiği aksatıyormuşuz, tehlike yaratıyormuşuz. 

Abicim biz antreman yapmalarını, tatbikat yapmalarını sağlayarak buradan kazandıkları deneyimlerle Şehir trafiğinde hayatta kalmalarına yardımcı oluyoruz. Zaten yirmi dört saatin yirmisini size bıraktığımız yollarda bizim de istediğimiz gibi kullanma hakkımız yok mu ki? Vücut kokumuzdan, koltuk altı kokumuzdan, nefes kokumuzdan şikâyet ediyorsunuz. Kokumuzu severiz, haftalık yıkanmamızdan mı nedir, koltuk altı doğal parfümümüz, akşamdan bol soğanlı, sarımsaklı hastalığa antibiyotik olsun diye yediğimizle buluştuğunda, otobüs yolcularının suratını neden ekşittiklerini anlamakta zorlanıyorum. Sizler de yesenize ağabeycim, bırakın kibarlığı be. Hatta sizin kanallara ne zaman denk gelsem, kelli felli doktorlarınız her türlü hastalığa deva diye kelle paçadan, bol sarımsak soğandan bahsediyor. Onlar bu programları bize mi size mi yapıyorlar anlayamadım gitti.?

Ha bir de kulaklarını rahatsız eden tırmalayıcı gürültümüzden şikâyetleri varmış. Gecekondu kültürü, sokak kültürü, gürültülü, yüksek sesle konuşma gerektirir. Biz bu alışkanlığımızı doğduğumuz evin, mahallenin doğal kalabalığında öğrendik, ne yapalım her yerde sürdürürüz. Hızlı konuşmayan derdini anlatamaz, hızlı yemeyen midesini rahatlatamaz ağabeycim buralarda. Bundan da rahatsız olurmuşsunuz. Size gerekli değilmiş bizim dertler, sizin derdiniz size yetermiş. Hem sonra bizim sivrisinek zırıltısını geçmeyen gürültümüzden şikayet edeceğinize, son zamanlarda bizim mahalle sınırlarımıza konuşlandırdığınız sabaha kadar anlamadığımız dillerde en yüksek volumde bangır bangır bağıran bizi de rahatsız eden diskolarınıza bir çözüm getirseniz ağabey. Ondan biz de rahatsız oluyoruz valla.

Gürültümüzden şikâyet ediyorsunuz ama neredeyse mahallemiz sınırlarına Haçlı seferleri gibi dayanan inşaat şirketleriniz çok katlı binaları kondururken yaptığınız ses, trafik, çevre kirliliğine ne diyorsunuz? Hızla giden hafriyat kamyonlarınızın altında kalan can çocuklarımızı kaybetmemizden bahsedemiyoruz bile. Veriyorsunuz üç beş kan parası ağzımızı açmaya fırsat kalmıyor tabi. Biz hiç şikayet etmeyince onlar kent kültürünün bir parçası tabii değil mi ağabeycim.? 

Tatil yerlerindeki çocuklarınızın eğleneceğiz diye oradaki yerel halkın kulaklarını sağır eden sabahlara kadar ki eğlence dedikleri zırvalarına girmeyeceğim bile. Anlamıyorum, siz de biz de kentte hem de aynı kentte yaşıyoruz, sizin gibi telaşımız rahatsızlığımız hiç yok. Haaaaa var aslında sizin bu kurallarınızdan kuralcılığınızdan sıkılıyoruz tabii. Sokaklarınızda bizim buralarda yaşadığımız heyecanı duyamıyoruz. Nereye gideceksek kimseye sormadan tabelaları takiple yolumuzu buluyoruz. Bu nedenle sizin mekânlarda Günaydın demeyi, Selamlaşmayı bile unuttuk be ağabeycim. Böyle hayat mı olur, herkes kendi kozasında öbür tarafa göçmeyi bekleyen kelebekler gibi.

Bizim binalar bahçeli en fazla iki katlı, sizinse maşallah en üst kattaki uzatsa ayı elleyecek diye gururlanıyorsunuz. Labirent gibi mahallelerinize girmek ayrı, güneşi gün aydınlığını görmeden günlerinizi geçirdiğiniz sokaklarınızdan çıkmak ayrı dert. Çöpümüzden şikayet etmekte haklısınız ama. Sizi şu aşağıdaki tepenin ardına götürmemi ister misiniz? Yıllardır babamın doğumundan bu yana tüm kentinizin çöpünü attığınız alanı görmek ister misiniz? Bu kent kültürüne yakışıyor mu? Akşamları rüzgâr bu tarafa eserse bahçede bile oturamıyoruz.

Denize çöp atıyormuşuz.? Evet haklısınız ama… Koca koca apartmanlarınızdan, tüm gün içine hapsolduğunuz iş yerlerinizden çıkan rezervuar pisliklerinizi cebinize koyup eve mi götürüyorsunuz? Yatlarınız, gemilerinizin sintinelerini nerelere deşarj ettiğinizi gözümle görmesem onu da soracaktım ama sormuyorum ağabeycim. Bizimkiler dedemin yıllar önce açtığı çukurda birikmekte.

Sıra kültürümüz, sırada beklemeye tahammülümüz yokmuş. Ortak alanlarda sizlerin haklarını gasp ediyormuşuz. Biz görmedik ama görenlerin yalancısıyız, sizlerden anlatanlar var. Neymiş o haliniz beş yıldızlı otellerin kek börek satan büfelerinde ya da kahvaltıları ve akşam yemeklerinde. Varın siz düşünün gayri. 

Kenti bize bırakın, cennetten bir köşe yaratmazsak tek laf etmeyiz ağabeyler.