Eylül Eylül Üzüm Yemedik Bağcıyı Dövdük/Şükran AYDIN

Eylül( 6-7 Eylül) olaylarını televizyondaki belgeselden izlemiştim, üzücüydü yaşananlar, insanın insana zulmüydü, bu hüznü yaşayanların torunları, beni, bugünü anma konserine davet etti, şehrin dışında olduğumdan gidemeyeceğim dedim, kadere bak ki aniden şehre gelmem gerekti, geldim, yine kadere bak ki şehrin içinde olmama rağmen bu sefer de ders nedeniyle kısmet olmayacak, kısmetten öteye yol olmuyor, niyet de olmasa bu kadarı da olmazdı.

İnsan bir çamurdan yaratılmıştı, bir toprak parçasında yaşıyor ve ölümsüz değil.

Ne için bu kadar acı ekiyor toprağına anlamıyorum?

Diyordu ya söz "az ötedeki evde doğsaydım, ben, ben değil belki sen olacaktım".

Kapısını söktüğümüz her evin içi candır

Canlar kırılınca yapışmazlar

Üstadım hepimiz aynı insanız, bir avuç toprak.

Ahmak, sürü, maşa ve çamur olmayalım.

Üstadım hepimiz aynı insanız, acıyı çoğaltmayalım.


6-7 Eylül Günlerinde Neler Yaşandı?


6 Eylül 1955 günü Selanik’te Mustafa Kemal Atatürk’ün evinin bombalandığı şeklinde bir haber radyodan duyulmuş.

Ardından İstanbul'da Expres gazetesi tarafından yapılan yıldırım baskı ile haber iyiden iyiye yayılmış. Kıbrıs müzakereleri nedeniyle mevcut olan gergin atmosfer bir anda yaşanan bu olay ülkedeki azınlıklara karşı başta İstanbul olmak üzere azınlıklara yönelik saldırı, yağmaya ve eylemlere dönüşmüş. *

Yıkımlar, tahribatlar


Mahkeme tutanaklarına göre:

4.214 ev

1.004 işyeri

73 kilise

bir sinagog

iki manastır

26 okul  ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5.317 mekân tahrip edilip yağmalanmış.

Maddi hasarın, o günün değerine göre 150 milyon -1 milyar Türk lirası arasında olduğu tahmin edilmekte olup Demokrat Parti hükûmeti zarara uğrayıp tescil ettirenlere toplam 60 milyon Türk lirası civarında tazminat ödemiş.

5.317 mekân demek bu mekanları oluşturan, bu mekanlarla ilgili olan geçimini sağlayan, emeği olan, oralarda ilim öğrenmeye çalışan, oralarda dinini yaşayan, ömürlerini, gönüllerini ve dünya sermayelerini ortaya koymuş insanlar demek bir anlamda. Ve bunların hepsini kaybetmiş, yitirmiş daha doğrusu yok edilmiş demek.*

Buna göre sizce bu 5.317 mekânı kaç insanla, hayatla çarpmamız lazım?

Haberin yayılmasının ardından başta Kıbrıs Türk’tür Derneği üyeleri olmak üzere diğer gençlik örgütlenmeleri, meslek kuruluşları ve DP Gençlik yapılanmaları sokaklara döküldü. Kıbrıs Türk’tür Derneği kapatılmış.

Hükümet olaylar ile bağlarının olduğunu reddetmiş.

Atatürk’ün evinin bombalandığı haberinin, hükümet tarafından sermayeyi millileştirme ve etnik yapıyı homojenleştirme için kılıf olarak kullanıldığı ortaya çıktığı ifade edilmiş.

Hükümet yetkilileri olayların faili olarak komünistleri işaret etmiş.

Aralarında Aziz Nesin, Nihat Sargın ve Kemal Tahir’in bulunduğu bazı aydınlar hakkında dava açılmış.

Olayların başladığı saatlerde İstanbul'da olan başbakan Adnan Menderes saldırıların kontrol edilememesi üzerine Sapanca'dan çağrıldı ve sıkıyönetim ilan edildi.

Olaylarla ilgili olarak önce 3.151 kişi tutuklandı. Sonradan bu sayı  5.104'e yükseldi. 10 Eylül 1955 günü dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik istifa etti. *



Şimdi Bu 5.104 Tutuklanan Kişilere de Mercek Tutalım

Kaç yaşlarında idi, azınlıklarla bilinçli bir derdi var mıydı, okuma yazma biliyor muydu, ekonomik durumu neydi, bilinçli olarak mı bir kötülüğe karşı savaş açtı yoksa maşa olarak mı kullanıldı, bu saldırılar için karşılığında ücret aldı mı, bu eylemler içinde aldığı ceza aldı mı ya da kendi kendine vicdan muhasebesi yapınca pişman oldu mu, bundan sonra hayatını nasıl devam ettirdi.

Türk basınına göre 11 kişi, bazı Yunan kaynaklarına göre 15 kişi öldürülmüş. Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Dilek Güven'in Sabah gazetesine verdiği röportaja göre ölü sayısının az oluşu gruplara "ölü olmasın" emri verilmesi sebebiyledir. Resmî rakamlara göre 30 kişi, gayriresmî rakamlara göre 300 kişi yaralanmıştır. *

Dil yarası bile en büyük yare iken, suç var mı, suçlu kim ayırt etmeden bodozlama insan öldürmenin yarası nasıl şifa bulur? Şifa bulur mu? Yaradır kapanır mı?

Güven'e göre resmi rakamlara göre altmış olan tecavüze uğrayan ve utanmalarından veya korkmalarından dolayı şikayette bulunamayan kadın sayısının 400’e yakın olduğu tahmin edilmektedir. *

Buna ek olarak Güven 6-7 Eylül olayları adlı kitabında bu saldırıların arkasında İngiliz yetkililerin olduğunu belirtmektedir. *

400 kadın, 400 kadın'ın sınırı aşıldı, sınırı geçildi, ölçü kaçırıldı, kadının rızası olmadan cinsel ilişkiye zorlandı, fiziksel saldırıda bulunuldu, güç uygulandı, baskı yapıldı, otorite istismarına maruz bırakıldı?

O tecavüzlerin sonucunda kaç kadın intihar etti, kaç kadın öldü, kaç insan psikolojik travma ile hayatını sürdü, kaç insan bir daha hiç uyuyamadı?

O tecavüzlerin sonucu kaç çocuk dünyaya geldi?

O tecavüzlerin sonucu dünyaya gelen kaç çocuk terk edildi doğduğunda?

O çocukların da hayatlarına aslında tecavüz edildi, annenin sahiplenemediği, babanın kim olduğu bilinemediği, aile kavramından yoksun, bağsız, köksüz, kültürsüz, aidiyet duygusu olmaksızın, yabancı ellerde, yabancı ortamlarda sürüklenen bedenler ve ruhlar olarak varlık - ile - yokluk arasında o çocukların kaçının çocuklarıyız şimdi?

Bu Kısmı O Kadar Boş ki

Zamanın gazetelerine göre "asıl suçlu, Türkleri provoke eden Rumlardır". Halbuki 6-7 Eylül olaylarının sadece Kıbrıs'la ilgili olarak Rumlara yapılmış bir misilleme olmadığının bir göstergesi, tahrip edilen işyerlerinin sadece yüzde 59'u Rumlara aitken, kalan yüzde 17'sinin Ermenilere, yüzde 12'sinin Yahudilere ait olması, hatta din değiştirmiş insanlara ve Müslüman olmuş Beyaz Ruslara ait mekânların bile saldırıya uğramasıdır. *



*Kaynakça: *"https://tr.wikipedia.org/wiki/6-7_Eyl%25C3%25BCl_Olaylar%25C4%25B1", Cumhuriyet Gazetesi