Çukurova'da Edebiyatın Tadı/Levent ARIÇ

Anadolu coğrafyası sanata ve edebiyata esin kaynağı olabilecek çok şeyler kazandırmıştır. Homeros’tan beri edebi zenginlik ve onun bereketiyle dünya ölçüsünde ayrı bir yerde olmanın onurunu taşımıştır Anadolu. Bu coğrafyada sonu gelmeyen, acılar, kederler, sevinçler, göçler, mutluluklar vardır ve hepsi bir arada çoğalmış ,iç içe yaşanmıştır. Uygarlıkların beşiği Anadolu, hani Halikarnas Balıkçısı’nın deyimiyle :  ́ ́Hey gidi koca Anadolu, bize yurt olan Anadolu..."

Bu coğrafya binbir çiçekten menevileşip binbir nakıştan ilmek ilmek geçer tüm yeryüzünü. Öylesine muazzam insanlık durumu, alabildiğine doğa kudreti ve estetiği yaratır ki dünyanın bütün ırmakları Anadolu’ya akar sanki. Aidiyet duygum coşup kabardı, doğrudur farkındayım fakat hissiyatım canı şeker isteyen bir çocuktan farksız!.Bu coğrafyayı seviyorum, Nazım’ın Yunus’un Dadaloğlu’nun, toprağına fısıldadığı, tam da olmak istediğim yerdeyim; Anadolu’dayım!


Dedim ya bu coğrafyadan bereket fışkırıyor; şiirin, romanın, öykünün, destanın bereketi... Ege’de tütün sıkıntısı, haşhaş yasakları, trol avları kıyılarında vurgunlar, Karadeniz’de takalarda hayallerini yoldaş yapmış balıkçılar, beş çocuğunu köyde bırakıp Alaman kapılarına sığınanlar, Güneydoğu’da kaçakçılar ve onların altın dişlerini çalan ağa yardakçıları, kan davaları, dengbejlerin ve anaların çığlarda yitip giden oğullarına yaktıkları ağıtlar... Anadolu, uygarlıklar beşiği..O beşikte yüzyıllardır sallandı bebeler en görkemli ninnilerle. Ninniler geçiyor bu koca yürekten, irin olmuş acılar kuşatıyor her yanımı..Acıyı bal eyleyip akıp gidiyoruz hayata. Karış karış fersah fersah dört bir yanı bu coğrafyanın. Ah Küçük Asya sen nelere kadirsin, nelere gebe...

Taşköprü’de hamallık yapanlar, faytoncular burda; namus uğruna cinayet işleyenler, geneleve düşen talihsiz kadınlar, Adana sokaklarının başı kabak çocukları, taklacı güvercin besleyenler, sonradan görme ağalar ve yanaşmaları, tenekeden mahalleler, kebapçılar, boğmacılar... Hepsi tekmili birden burda. Edebiyatın isimsiz kahramanları, delikanlıları, anaları dolaşır okuduğumuz herbir satırda. Her şey onlarla özdeş sanki, tıpkı Diyarbakırlı Şair  Ahmed Arif’in de dediği gibi: “Öyle içten, öyle derin, türkü söylemek küfretmek, Çukurova yiğidine mahsustur…" ki öyledir.


Çukurova’nın Türk edebiyatındaki yeri tartışılmaz ve bağrından iki önemli aydın çıkarmıştır: Biri Orhan Kemal diğeri de hiç kuşkusuz ki Yaşar Kemal’dir. Çukurova edebiyatının alameti farikalarıdır desek yanlış olmaz sanırım. Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde ile Bir Vukuat Var (Hanımın Çiftliği) romanlarında tam manasıyla bir Çukurova panoraması çizer: İki roman da sadece Çukurova gerçekliğiyle yetinmez, düzenin çelişki ve çarpıklıklarından yola çıkarak ortaya bir Türkiye gerçeği sunar. Sınıf atlama, sınıf çelişkileri, aşılamayan feodalizm, yeni modern burjuva sınıfının bölge ve ülke siyasetindeki etkileri ana temalarıdır Orhan Kemal’in bu iki romanında.Bir diğer romanı ise Kanlı Topraklar’dır; toprak için tek bir mülkiyet uğruna birbirlerine kurşun sıkanların romanıdır.


Yaşar Kemal: O bir Çukurova ozanıdır, günümüzün Heredot’u deyiverin siz. İnce Memed  romanı direnişin fitilini ateşler, ağalara bayrak açılır ama her şeyden daha önemlisi romanın içindeki harikulade betimlemelerdir; diyebilirim ki doğa ile insan hiç bu kadar barıştırılmamıştır; Yılanların Öcü, Akçasazın Ağaları Üçlemesi, Sarı Sıcak, Teneke, Binboğalar Efsanesi romanları Çukurova insanının güç ilişkilerini, doğa ile olan savaşımlarını işler. Salkım saçak bir Çukurova’da yaşayan herkes belki de Yaşar Kemal’in insanlarıdır; Irgat, hamal, işçi,ağa,tefeci...İdealist bir mülki amirden, halkı iliğine kadar sömüren pamuk ağaları da eşlik eder Yaşar Kemal romanlarına.Çukurova sosyolojisi iki romancının da yazınsal gerçekçilik anlayışına uygun olarak var eder kendini; tıpkı Dostoyevski, Tolstoy, Gogol gibi Rus edebiyatının önde gelen isimlerinin Rus toplum analizlerini nesnel gerçekliğe uygun olarak yaptıkları gibi. Yani düz bir soyutlama değil doğrudan somutlama üzerinedir kahramanlar, onların yaşayışları, ruh durumları ve tabiki yaşadıkları coğrafya. Orhan Kemal ve Yaşar Kemal Çukurova’sı işte böyle bir şey.

Diğer Adanalı, Adana’da yaşamış Çukurova’nın karakterini çözmüş yazar ve şairleri de anmadan geçmemek gerekiyor: Adanalı gülmece yazarı Muzaffer İzgü’nün filme de uyarlanmış hikayesi  Zıkkımın Kökü isimli kitabını okumalarını okurlarımıza tavsiye ederim. Adanalı Yazar  Demirtaş Ceyhun’un Çamasan isimli 8 farklı öyküden oluşan kitabı da okuma listelerinin içinde yer alabilir. Adana’da yaşayan ve benim de çok sevdiğim yazarlardan biri olan Zafer Doruk’un öykü kitapları okunabilir; içlerinde tavsiye edebileceğim, tipik Çukurova insanının gündelik hayatını anlatan öyküsü Kimselere Yar Olmayan Kuşlar mutlaka okunmalıdır.

Yakın tarihlerde yitirdiğimiz, Köy Enstitülü Adanalı Eğitimci Yazar Turan Altuntaş, Çukurova insanını üçe ayırıyor: Arkasızlar, hırkasızlar ve saraylılar diye.Çukurova toplumunun anatomisi diye nitelenebilecek sıfatlar tam da edebiyat karakterlerinin ana omurgasını teşkil ediyor. Turan Altuntaş Düziçi Köy Enstitüsünü bitirmiş, farklı illerde öğretmenlik yapmış bir eğitim emekçisidir. Çukurova toplumunu mizahi bir dille anlatmış, o toplumun içinden mutfağından gelen, onlarla hemhâl olmuş çok değerli mahalli bir yazardır.Okurlarımız onun öykü kitaplarını edinebilirler. Başlıca öykü kitapları : Zengin Kapısı, Arkasızlar, Reis Öldü, Bicici Antonius.

Çukurova, derin bir o kadar da samimi bir havzadır, sanatı ve edebiyatı da öyle. Ummana dalar gibi Çukurova'nın dibine dalmalı, sadece okumalı.