Umutsuzluğun Doruklarında 1/ Oğuz KARTAL

‘’Tabi hocam malumunuz bu sektörün şartları çok zor; ülkede okur sayısı az ve yayınevinden kitapçısına, dağıtıcısından çevirmenine herkes neredeyse hayır hasenat için bu işi yapıyor. Zaten her gün artan maliyetler; kâğıda gelen zamlar, işi içinden çıkılamaz bir hale sokuyor. Başka bir işten anlasam bir gün olsun durmam dükkânı kapatıp giderim.’’

Karşısındakini onaylar bir biçimde başını salladı, konuşmanın nereye gideceği aşağı yukarı belliydi.

‘’Özetleyecek olursak biz sizin kitabınızı çok beğendik fakat matbaa ve dağıtım için bir miktar sizin de ilk etapta maddi olarak bize yardımcı olmanız lazım. İşin reklam kısmını da artık bir şekilde halletmeye çalışırız.’’

Burada işler bu şekilde yürüyor dercesine ellerini iki yana açtı. Burası eli boş ayrıldığı beşinci yayınevi olmuştu. Öğleden sonra bir yere daha gidecekti, bir şey olacağından değil ama yine de şansını denemek istiyordu.

...

Son birkaç haftanın aksine o gün ne gökyüzünde tek bir bulut vardı ne de hava soğuktu; yazdan kalma bir gündü. Yürümeye karar verdi, montunu çıkartıp eline aldı. Yürürken çevresindeki insanlara, binalara ve yoldaki arabalara bakıyordu. Kimsenin bir acelesi yoktu; insanlar bir yerlere yetişmek için koşturmuyor, yolda arabalar birbirlerine korna çalmıyordu. Gideceği yere varmak üzereydi, daha vakti vardı ve bir şeyler içmek için kalabalık olmayan bir mekânı gözüne kestirdi. Siparişini verdikten sonra boş olan yan masadaki gazetelerden bir tanesini aldı. Gazete hiç okunmamış gibi kağıtlar buruşmamıştı. Başlıklara göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti: ‘’Böyle Sanat Mı Olur’

Haberin anlattığına göre ABD’nin New York eyaletinde birkaç sanatçı, oy kullanacak vatandaşların internet üzerinden gelecek seçimde oylarını para karşılığında satabilecekleri bir platform kurduklarını ve yoğun ilgi gördüklerini ama işin özünde demokrasinin artık yetersiz kaldığını anlatan ve eleştiren bir iş yaptıklarını ayrıca bu çağın sanatının böyle yapılması gerektiğini söylüyordu. Haberin altında gazetenin köşe yazarlarından bir tanesi kavramsal sanatı destekleyip’’ Sanatçının görevi; yaptığı iş ile diğer insanları duvara çarpmış gibi sersemletmeli’’ diyerek desteklerken bir başka yazar, aksini iddia edip estetik kaygılardan bahsediyordu.

Kahvesini içtikten sonra her zaman yaptığı gibi gideceği yere erkenden varmak için yola koyuldu.

...

Çalışanlardan birine derdini anlattıktan sonra gösterilen yere oturdu ve beklemeye başladı. Etraftaki düzensizlik ve dağınıklık fark edilmeyecek gibi değildi. Yayınevinin bastığı kitapların olduğu bir raf dikkatini çekti ve kitapları incelemek için o tarafa yöneldi. Eline aldığı kitapların çoğunun birden fazla baskı yapmasına şaşırdı, kurmaca tek bir metin bile bulamadı; genelde mutluluğun formülünü veren kişisel gelişim kitapları vardı. Yeterince bekletildikten sonra adam akıllı sıkılmaya başladığı sırada Oruç Bey’in kendisini beklediği bildirildi.

Kısa bir hoş geldiniz faslından sonra yayınevi sahibi konuya girdi.

‘’Beyefendi içeride sizi beklettiğimiz sırada dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama bizim bastığımız kitaplar; piyasada çok satanlar arasında, dostunuz Ali Hoca çok değer verdiğimiz bir ahbabımız olduğu için sizin kitabı değerlendirecek bir vakit zor da olsa ayırdık. Sanırım siz gazete okumuyor, televizyon seyretmiyorsunuz. Ülkede neler olduğundan haberiniz yok. Kitabınızın bazı bölümlerinde öyle imalarda bulunmuşsunuz ki biz bu kitabı basarsak yayınevini kapatırlar. İnsanlar bu konular hakkında internette ufak bir şey yazdıklarında mahkemelik oluyor, hapse giren bile var. Siz de hem kendi boynunuza hem de bizim boynumuza ilmiği geçirmeye çalışıyorsunuz.’’

‘’Aman efendim biraz abartmıyor musunuz, sonuçta kurmaca bir metin; bu devirde roman yazıldı diye adam hapse mi atılır.’’

‘’Gelin şöyle yapalım; siz bu bahsettiğimiz bölümleri basılabilecek şekilde revize edin sonra tekrar oturup konuşalım, neler yapabileceğimize bakalım. Her gün onlarca mail geliyor, doğru düzgün hiçbirini okuyamıyoruz ama sizin yazdıklarınızı bir çırpıda okuduk, üslubunuzu ve hikâyeyi sevdik fakat söylediğim gibi bir düzenleme yapmanız şart.’’

Ödevi yetersiz bulunan bir öğrencinin mahcubiyetiyle bulunduğu yerden ayrıldı.