Gül/Erdem OCAK

Gülün anlamları ne kadar güzel; yanak dudak yüz bir de peygamberle, sevgili demek. Benim gibi adamın peygamberle pek işi olmaz. Benim işim gülün diğer anlamlarıyla. Sevgili; yanak, dudak ve yüzle. Gülen güzel gamzeli bir yüzle yada gülen güzel gamzeli sevgilimin yüzüyle.

Mayıs veya haziran ayları, şehir gül tarlası gibi renk renk, sıkı sıkı, iç içe. Herkes kendisini korumaya çalıştığından bir başkasını yaralamış. Etrafı solmuş yalnız kalmış şimdilerde. Sonrasında solacak bu insanlarda, sonuçta herkes ölür. Düşünürüm bu güller rahat yaşamak için sonunda ölüm olmasına rağmen neden öldürür. Öldürdüklerini mi çok severler? Yok canım herkes kendini sever. Neden sevgiliyi mutlu etmek ister insan? Gülsün de gamzesi görünebilsin diyedir. Başka neden olacak ki?

Neden tıkarız o güzel ötüşlü bülbülleri kafese? Bir pazar günü neşeli uyanmak için. Bülbül bundan bihaber. Güneşli bir pazar günü ne demek onu bile bilmez. Her zaman neşelidir bülbül. Pazar güneşinde, pazartesi güneşinde, ayın şavkında. Kafeste mesut değildir bilirim. Yani orada doğmamışsa, ağzına dışarının tadı değmişse değildir. 

Bülbülüm altın kafeste. Tüner kısa tahtasına – bazıları bunu plastik yapıyor!- ayak tırnaklarını törpüler, tüylerini temizler. Bir iyi de sıçar oradan altın plakaya. Çünkü insan değildir bülbül, maddeye naziklik etmez. 

Mayıs veya haziran ayları. Birkaç çakma film yüzünden insanlar yalnızlığı sever olmuşlar. Çay ocağındaki taburelerin çoğu da boş. Herkes elini kaldırıp “Bir çay!” diye sesleniyor. Kalabalık çağrıya katılıp bir çay istiyorum ben de; önüme, defterimin yanına koyuyor çaycı çayı. Bir şey dese yemin ediyorum, not alacağım defterime ama gıkı çıkmıyor. Bıkmış çay taşımaktan sabahtan beri. İşin rahat diyen arkadaşlarından bıkmış. Ulan kuş gibi bütün gün aynı dükkanın içindeyim, demiş de kızmıştır işini keyifehlilerin işi sanan  arkadaşlarına. Konuşmak ne zor olmuş bu günlerde. Gülmek ne zor olmuş. Şehirde gül görmek haziran ayında, belediye ekmemişse ne zor olmuş.

Çaycıda çok sıkıldım yürüyeyim dedim. Sahil kenarı burası, her taraf güzel yosun kokuyor. Yeşil yeşil taşları saran yosun kokuyor. Taşlarla ne konuşuyordur yosun. Neden onu seçmiştir sarılacak? Etrafında başka bir şey yok diyedir. 

Bir sevgili bulmak lazım o zaman. Uzun boylu güleç yüzlü bir sevgili. Gamzeli de olursa ne âlâ. Gezdim şehir de. Bir aşağı gittim bir yukarı. Uzun boylu kız gördüm çevremde ama güleç yüzlüsü yoktu. Bir ikisini ben güldürürüm dedim, konuştum onlarla. Birisi geri zekalı dedi diğeri salak. Haksız da değillerdi hani. Gülmeyi hak edeni bulmak gerekiyordu. 

Evime gittim. Burada da dışardan farksız kimse konuşmuyordu çünkü kimse yoktu. Farklı olarak da ses yoktu içerde. Seslensin istedim. 

Bülbül almaya çarşıya çıktım. Bülbül için pirinçten bir kafes de alınca iki bülbül almaya para çıkışmadı. Diğerini haftaya alırım diyerek, tek kafes tek bülbül aldım eve götürdüm. Bülbül küçük bir kutuya koyulup, kutunun ağzı bantlandı. Bülbülümün ötüşü bir anda değişti, dükkanda şarkı gibi öten bülbülüm kutuya konur konmaz saldırganca ötmeye başladı.

Evime yeniden geldim. Kafesi masanın üstüne bıraktım, içine bir yaprak kağıt yerleştirdim. Bülbülümü koydum içine. Hayvan ötmedi. Garip düştü dedim. Kafasını çevirerek odayı gözlüyordu, bülbülüm o gün hiç ötmedi ya da ben duymadım.

Sabah oldu, ilk duyduğumda şarkı söyleyen bülbülüm ağıt yakıyordu sanki şimdi. Yeri dar diye düşündüm, camları kapatıp eve saldım. Aynı ses devam edince kafese sokmak istedim. Çok uğraştım, bir gömlek atıp üstüne yakaladım onu. Kafesine koydum. Kafes pirinçtendi, altın gibiydi parlıyordu. Bülbül kendini pirinç tellere vuruyor, âdeta ağlayarak çıkmak gitmek istiyordu. Bülbülü camı açarak bıraktım. Balkonun çamaşır ipine kondu. Ağıt yakmaya devam etti. İsteği dışarı değildi onun. O yanına birini  alıp bağırıyor o sırada.

Dışarı çıktım, koştum, çarşıya vardım; bir bülbül daha aldım, eve çıktım. Camı belki bülbül içeri girer diye açık bırakmıştım. Bülbül ipte yok. Kutunun içindeki bülbül ağladığından eve gelmiştir sandım, bakındım evde de yoktu. Bu bülbülü de dışarıya bıraktım. Sonra dışarı çıktım. Ve şöyle bağırdım:

-Gülen güzel gamzeli bir yüzle konuşmak istiyorum.