Kirpilerin güzel bir hikayesi ile anlatmak istiyorum, aslında hayatımız anahtarı olan 'DENGE'yi, şöyle ki; Soğuk kış günlerinden birinde, hayvanlar ölmeye başlıyor. Kirpiler durumu anlıyor ve grup olarak kendilerini sıcak tutmaya karar veriyorlar. Bu şekilde kendilerini koruyorlar, ama dikenleri de birbirlerine batıyor.
Devamını OkuyunKapı önündeki kalabalık dağılınca ince, uzun bir ışık sızdı içeriye. Derisi kabuk kabuk kalkmış kafasında turuncuya çalan saçları parıldadı Nezaket’in. Şimdi, dedi mezatçı. ‘Şimdi bizim Nezaket'inkilerde sıra.'
Devamını OkuyunGülün anlamları ne kadar güzel; yanak dudak yüz bir de peygamberle, sevgili demek. Benim gibi adamın peygamberle pek işi olmaz. Benim işim gülün diğer anlamlarıyla. Sevgili; yanak, dudak ve yüzle. Gülen güzel gamzeli bir yüzle yada gülen güzel gamzeli sevgilimin yüzüyle.
Devamını OkuyunDünya vallaha da billaha da küçük. Koca bir köy misali. Boğuntulu, kesik kesik uykulardan biri daha. Bekar odasının kesif rutubet kokusu...Onlar... Karşıdaki ranzada altlı üstlü battaniyelerine gömülmüş Faruk’la Ziya. Oldum olası öyleydi sanki. Kıyım denen gökten zembille inmemişti ya. Cep radyosundan ağır, tumturaklı bir ezgi yayıldı. Ziya, kapatmayı unutmuş radyoyu gece gece. Pilini değiştirmemiş besbelli, cızırtılı çıkıyor ses. Atletin griye döndüğünü fark etmişti vücudundan ekşi ter kokusu odaya yayıldığında. Kirlileri yıkatmalı karşı sokaktaki kuru temizlemeciye. Kirini, terini atası var bir haftadır. Buz gibi soğuk suda yıkan yıkanabilirsen.
Devamını OkuyunKendi ellerimle ördüm bu ağı bu apartman dairesinde. Tıkış tıkış ev. Ağlarıma takılı tüm anılar mezarlığım. Özenerek, inceden inceye attım her düğümü. Söyleniyordu bir başına kaldığında kendi kendine. İyice kızıyordu bu hayıflanmalarına. Yarı açık tutuk evine hoşgeldiniz. İstese de çıkamaz evden dışarı.
Devamını OkuyunSabah ezanı alır götürür beni, sevdiğimi gördüğüm yola. “Mahur Beste” çalınca içtiğim acı tütünün koca filtresi gelir aklıma. Montumun naylon astarına dökülen tütün taneleri gelir. Fenerin maçı, kapalı Kadıköy yolları. Uzun yolda dinlenilen müzik, bir kameradan bakmamızı sağlar hayata adeta bir filmin karakteri olurum. Kendi filmimin. Kalasla bakışırız çoğu zaman.
Devamını OkuyunSokağa açılan. Gri ve kilitsiz. Hantal ve ağır. Ayak izleri ile dolu merdiven. Merdivenin kırık basamağı. Hadi, diyor her durduğunda.
Devamını OkuyunMevsim kimsesiz kalmış. Kalabalıktaki kimsesizlik en yorucu olanı değil miydi? Mevsim baharın ilk günleri, gökyüzü hepimize yeter. Kırmızı şapkası siyah düz kumaş, dizlerinde elbisesi ile sahildeki banka oturdu. İki yabancı kadının yanına. Diğer uçta oturan kadının saçları atkuyruğu, yüzünde belli belirsiz makyaj. Yaşını tahmin etmekte zorlandı. Ortadaki kadın Çatık kaşlı, yüzünü kaplayan siyah güneş gözlüğü, avucunda bir tutam saç. Kırmızı şapkanın hikâyesini sormuşlar gibi anlatmaya başladı. Uzun zaman oldu, yosun gözlü ile tanışmamız. Tanışıklığımızın ilk yılı.
Devamını OkuyunSabahın ilk ışıklarıyla canlanırdı mahallemiz. Yaz tatili demek, kahvaltıdan önce bir tur oyun demekti. Yıl boyu yorulan annelerimiz, yaz tatilinin tadını çıkarmak için sabahın erken saatlerinde uyanmak istemezdi. Sanki okula giden onlardı. “Bari karneleri de annelere verseler.” derdik ve gülerdik. Bizler, yani mahalle arkadaşları, aramızda anlaşırdık ve onları rahatsız etmeden sokak oyunlarımızı oynamaya karar verirdik. Mahalle dediysem, öyle kocaman bir alan gelmesin aklınıza. Bizim mahalle, upuzun bir sokaktan ibaretti.
Devamını OkuyunKüçük kız, okumayı yazmayı öğrenmek uğruna çektiği sıkıntıya değip değmediğini düşünecek kadar olgunlaşmamıştı. Fakat annesi, övüncünde kendine pay çıkarıyordu. Neredeyse mahallelinin tüm mektupları bu küçük kızın kaleminden çıkıyordu.
Devamını Okuyun“Japonlar herkesin bir ikigaisi olduğuna inanır, her sabah yataktan kalkmak için bir sebepleri vardır.”
Devamını Okuyun