17 Nov
17Nov

UYKU VE UYANIKLIK ARASINDA

Özlem, hoş sohbet ile geçen akşam yemeğinden sonra misafirlerini uğurladı. Eşi yorgun olduğunu söyleyip dinlenmeye geçti. Özlem, ortalığı toparladı. Ertesi gün giyeceği kıyafetlerini ütüleyip hazırladı. Mutfağa geçti, bulaşık makinesini boşaltıp özenle bardaklarını sıraladı. Tabakları büyükten küçüğe doğru dizdi. Kaşık, çatal ve bıçakları çekmeceye yerleştirdi. Mutfakta her şey yerli yerinde olunca, salona tekrar göz attı. Yatak odasına doğru giderken eşinin çoraplarını söylene söylene yerden kaldırıp, banyodaki çamaşır sepetine attı. Yatağa geçti. 

Uyku tutmadı bir türlü, ertesi gün yıllardan beri görüşmediği üniversiteden arkadaşlarıyla buluşacaktı. Eline başucundaki kitabı aldı, okumaya başladı. Uyku gelene kadar kitap okudu. Kitabı komodine bıraktı, saate baktı, 2'ye geliyordu. Uyuyakaldı.Eşinin "Özlem, kalk sallanıyoruz" demesiyle kalkması, koşarak salona gidip masanın altına girmesi iki saniye içinde oldu. Koşarken de eşine "Gel gel masanın altına girelim" diye bağırdı. Ama eşi gelmedi, o anda elektrikler kesildi. Elindeki telefonu önüne bırakmış, sallantı gittikçe artıyordu. 

Yerinden kımıldayamıyordu. Aklı eşinde kalmıştı, ona birkaç kez seslendi, ama cevap alamadı. Zaten bu sallantıda duyamazdı. Hafif başlayan sallantının gittikçe şiddetlenmesi onu çok korkutmuştu. Evdeki tıkırtılar çoğaldı, gök gürültüsü gibi bir ses eklendi, önce sağa sola sallanan ev, daha sonra aşağı yukarı zıplamaya başladı. Sağdan soldan bir şeyler düşüyor, koltuklar yerinden kayıyor, kapılar çarpıyor, avizeler yere, ardından dolaplar, duvarlar ortalık toz duman, sonra anlamadığı çok büyük bir gürültü eklendi bu gök gürültüsü ve uğultulara... Sanki bir uçak o binaya saplanmış çıkamıyor, bütün binayı sallıyordu.

Sallanırken olduğu yerde bir sağa yuvarlanıyor, bir sola çarpıyordu. Dua etmeye başladı. Sarsıntı durunca savrulan telefonunu eline aldı, fenerini açtı. Eşine seslenerek salondan dışarı çıkmaya çalıştı, ama kapıyı açmakta zorlandı. Ortalık toz içindeydi, yıkılan duvarın deliğinden mutfağa geçti, ne yapacağını nerden geçeceğini şaşırmıştı. Bütün ev birbirine girmişti. Yatak odasının olduğu yöne doğru gitmeye çalışırken eşini gördü. Birbirlerine sarıldılar. "Özlem, hemen çıkmalıyız. Bu büyük bir deprem, bunun artçısı geri gelir. Hemen çıkalım" dedi. 

Montlarını alıp kapıyı açtılar, dışarı çıkmaları imkansızdı. Ortak alandaki merdiven çökmüştü. Altıncı kattan, nasıl ineceklerdi. O anda ikinci defa sallandılar, Özlem panik yaptı, yerdeki yıkılan duvar parçalarına ayağı takıldı, ters döndü ve düştü. Dizinde büyük bir acı, yüzünde sıcak bir şey hissetti. Eşi "Özlem, haydi hemen balkona çıkıp yardım isteyelim." dedi. Özlem, ayağına basamıyordu. Çok acı çekiyordu, eşi ve çevreden bir adamın desteğiyle karşıya boş bir araziye geçtiler. 

Hava buz gibi ve yağmurluydu o an. Dönüp yaşadıkları apartmana baktıklarında bir şok daha yaşamışlardı.Özlem, şehirdeki hastaneler depremden zarar gördükleri için, başka şehirdeki bir hastaneye götürüldü, kırılan ayağına ameliyat yapıldı. Yüzündeki zedelenme için de tedavisi devam etti. Hastanede, gördüğü ve yaşadığı şoku herkese anlatıyordu. "Ben hâlâ şoktayım, bizim hayatta kalmamız mucize, bizim apartman sekiz katlı, ikişer daireli, apartmanda on altı aile yaşıyor. Biz altıncı katta oturuyoruz. Bizim altımızdaki beş kat tost gibi dağıldı ve oradan kimse sağ çıkmadı, sanki yer yarıldı, bina içine girdi, yok oldu, çok üzüldüm. Bizim üst katlarda ise çok şükür can kaybı olmadı. Gördüğüm duyduğum ve yaşadıklarım hiçbir zaman hafızamdan silinmeyecek" deyip acısını paylaşarak hafifletmeye çalışıyordu. 

Depremi yaşayan herkesin hafızasında silinmeyecek yaralar kaldı...

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.