Kasaba/Oğuz KARTAL

Bilge Karasu'ya ithafen

‘’Burada kimse kitap mitap okumaz, belediyenin az ilerisinde bir kütüphane var ama içinde belki de senin evinde olan kitaplardan azdır. Burada ahali erkenden uyanır; sabah ezanıyla, öyle çok dindar olduklarından falan değil, hatta bak kocaman camimiz var, cumaları ve bayram sabahları dışında bir saftan fazlası dolmaz. Gençler işe veya okula gider, ihtiyarların tamamı ise kahvehaneye. Haftanın yedi günü gün aydınlanır aydınlanmaz meydanda bulunan üç kahvehane de ağzına kadar dolup taşar, yaz kış fark etmez. Sigarasına taş dizmek ve kağıt oynamak dışında bir de ülke gündemi ele alınır; bu insanların arasında kimilerinin durumu iyidir, kimilerinin ise kötü. İyi olanlar için devlet: babadır ve her şeyin üzerindedir. Geçim sıkıntısı çekenlere gelince, onlar devleti düşman olarak görürler; sanırım bu durum senin geldiğin yerden çok da farklı değil.

Senin gibi dışarıdan gelen giden çok olur, özellikle yılın bu mevsiminde. Yabancılar kasabanın girişinde bulunan akarsuyu gördüklerinde büyülenirler; çok bereketli topraklara sahip olmamız dışında burada insanlar hariç hemen her canlı mutludur. Hiçbir yerde kolay kolay yetişmeyen meyve ağaçları, kocaman kocaman kavaklar ve hasadı bol tarlalar yine de bizim insanımızı mutlu etmeye yetmez.

Kasabamızdan okumak için büyük kentlere giden gençler geri gelmezler. Devletin atadığı memurlar ilk haftadan sonra heyecanlarını kaybederler; o idealist öğretmenler öğrencilerine dayak atmaya başlarlar, mühendisler,  belediye çalışanları ve diğer kamu görevlileri rüşvetsiz iş yapmazlar. Şimdi sen diyeceksin ki bana ‘’ Devlette çalışıp rüşvet yemeyen var mı, bizim memurumuz işini bilmez mi? ‘’ . Doğru, bu durum yalnız bize ait bir rezillik değil.

Beldenin kadınları dikkatini çekmiştir; hemen hemen hepsi uzun boylu, açık tenli, renkli gözlü ve güzellik yarışmasından fırlamış gibidirler. Görünüşlerine aldanmamak elde değil: o cilveli halleri, tahrik eden gülüşleri, hele bir de sinirlendikleri zaman nasıl da dudak büzdüklerini ve göz devirdiklerini görsen şehirli kadınlara pabuçlarını ters giydirirler dersin. Bu kadınların hepsi birbirinin yüzüne güler, iltifatlar havada uçuşur ama çevirdikleri entrikanın ve dedikodunun haddi hesabı olmaz. Zengini fakiri fark etmeksizin birbirlerini kıskanırlar, sürekli amaçsızca yarış halindedirler.

Kısaca küçük yerden büyük adam çıkmaz diye boşuna dememişler. Mutluluk buradaki insanlar için komşularının veya akrabalarının acınacak duruma düşmelerinden ibarettir. Üç bine yakın insan yaşar bu cehennemde ve bunların her biri başkalarının başarılarıyla kahrolur, düştükleri trajikomik hallerden keyif alırlar. Allah bize her şeyi bahşetmiş fakat biz yine de nefret edecek, haset duyacak bir şeyler buluruz. ‘’ Kasabanın yerlisi olan belediyenin özel kalem müdürü uzun bir girizgah yapıp bu küçük yeri bana tanıtmıştı. Doğrusu tabi pek kulak asmamıştım, ilk atandığım yer netice itibariyle, hatta giderken pek çok yaşça benden büyük dostlarım uyarmışlardı beni oysa. Hikaye daha göreve başladığım ilk hafta yaşandı; mesai çıkışı baş ağrımı dindirsin diye ilaç almak için gittiğim eczanede ilk defa gördüğüm bir kadın tarafından çarpılmışa döndüm. Annesinin ilaçlarını almak için sırada bekleyen ve dostumun bahsettiğinin aksine şeytandan çok bir meleğe benzeyen bu kadın: ürkek tavırları ve göz göze geldiğimizde yavru bir kırlangıcı hatırlatan masumiyetiyle daha önce hiç deneyimlemediğim duyguları bana hissettirdi.

Küçük yerlerin en iyi özelliği belki de en kötüsü herkesin birbirini tanıyor oluşu; ilk gördüğüm andan itibaren aklımdan çıkmayan bu kadın hakkında bilgi toplamam bir saatimi almamıştı.Tabi bu soruşturmam birçok kişinin dikkatini çekmiş olacak ki bir sonraki gün insanların bana bakışlarında bir değişiklik olduğunu sezmiştim.

Hemen hemen her gün karşıma çıkıyordu, sanki büyülenmiştim; sürekli aklımdaydı, bu durum kendimi işe vermemi engelliyordu. Çok meraklı iş arkadaşlarım ben de bir gariplik olduğunu fark ettiler. Bu tuhaflığın sebebi de çok belliydi. Birilerinden yardım istemeyi düşündüm, bu kadınla tanışmam gerekiyordu. Neredeyse iki ay geçmişti fakat bir yolunu bulamıyordum; artık bir çarem olmadığını ve sadece uzaktan sevebileceğimi düşünmeye başladığım anda bir akşam üzeri karşıma çıktı. Her şeyin farkındaymış gibi gözlerimin içine bakıyordu, havadan sudan sohbet etmeye başladı, niyeti beni tanımaktı ve bir adım atamayacağımın farkına varmıştı. Onu tanıdıkça hislerim artıyordu. O günden sonra gizli saklı her gün buluşmaya başladık. Bu durum yaklaşık birkaç ay sürdü, artık her şeyden emindim; aşık olmuştum ve bu his karşılıklıydı. Fakat büyük bir sorun vardı; iki ay sonra askerden gelecek olan bir nişanlısının olmasıydı. Hakkında her şeyi öğrendiğimi sanıyordum ama bunu ne kendisi ne de çalışma arkadaşlarım söylemişti. Beni sevdiğini, ailesinin baskısıyla evlenmek zorunda olduğunu söylemişti. Ne yapacağımı bilmiyordum. Yapılacak tek bir şey kalmıştı; beraber bu yerden kaçmak, hiçbir şey umurumda değildi, bu fikri bana da o sunmuştu zaten ve cesareti bana güç vermişti, bir yolunu bulmaya çalıştım. Çok sürmeden tanıdıkları da araya koyup süreci hızlandırdım. Hayatımda ilk defa bu kadar düşünmeden hareket ediyordum; sanki bir masaldaydım ve kötü insanlarla çevrelenmiş bu kadını kurtarmam gerekiyordu.

Tüm hazırlıklar yapıldı ve harekete geçtik, iki gün sonra ailem yanımdaki yabancıyı gördüklerinde çok şaşırmışlardı. Durumu açıkladıktan sonra annem halinden memnun keyfi yerindeydi fakat babam başka bir yolun olabileceğini söylüyordu. Adını bile anmak istemediğim bu rezil kadın, beni ve ailemi o kadar iyi kandırmıştı ki külyutmaz polis emeklisi babam bile razı olmuştu.

 Kasabadan kaçıp ailemin yanına geldiğimizden sonra dünyam başıma yıkıldı. Aşık olduğum kadın, beni ve ailemi kullanmıştı. Ben evlenmek için tüm hazırlıkları yaparken o aşığına kaçmak için beni oyununa alet etmişti. Onun yüzünden işimi kaybetmiştim ve biriktirdiğim üç kuruşu da pahalı hediyeler alarak tüketmiştim. Anlattığı gibi gaddar ve kötü bir babası yokmuş, kimse onu zorla nişanlamamış. İki sene önce bir hırsızlık sonucu hapse giren aşığı ile kasabada barınamayacaklarını bildiği için beni kullanmış. Tabi tüm bunları beni terk ettikten sonra, ailesinin yanına geri döndüğünü zannederek kasabaya onu geri getirmek için gittiğimde öğrendim. Bütün insanlar düştüğüm durumdan keyif alıyordu, daha önce bu kadar insanı bir arada mutlu görmemiştim.