Gidelim Buralardan/Ebru Zeynep DİŞİAÇIK

Ezber bozan tüm cümleler üzerime yağmur damlası misali düşüyordu. Sağanak başlamıştı gökten toprağa uzanan ve durmayan.

     Her bir kıvrımıma düşen kelimeler bir adım daha öteye gitmemi sağlıyordu. Kıymıklar battıkça sarsılan adımlarım yalpalıyordu.

     Söylesene kendim; ben kimdim?

     Bir ülkenin haritası gibiydi her bir insan. Kıyılar, kıvrımlar, ovalar, dağlar ve çıkıntılar. Yolumu kaybetmiştim üzerime biçilen coğrafyanın haritasında.

     Kulaklarıma uzanan “Hoşçakal” seslenişi gitmiyordu, terk etmiyordu. O unutmaya adadığım ses geçmişin hangi aralığından çıkıp gelmişti, kulaklarımı ziyaret etmek istemişti!

     Yağmur daha da hızlanmıştı. Kaçacak delik ararsın ya böyle zamanlarda, köşe bucak saklanmak istersin hani görünmez adam ütopyasıyla.

     Ayak izlerimizin olduğu coğrafyada yolculuk başlamıştı bir yerlerde.

     Tüm işaretler beni gösterdiğinde kulağıma dayanan “Hoşçakal” sesi her bir harfi başımın üzerine dağıtırken, ayakkabılarım çoktan ayaklarıma girmişlerdi bile.

     Hevesliydiler ya; yüzüme yapışan tüm eğreti ifadeleri tokatlarcasına uzandılar kapının öte tarafına.

     “Gidelim buralardan” diye sayıklaya sayıklaya.

     Hınzır kapı zili o esnada çaldı, geçmişe uzanan bilinmez kapının aralanmasıyla gün yüzüne çıktı.

     Hevesli ayaklarım sabitlendiğinde o sesin sahibi karşımdaydı.

     Parçalanan ve ayrışan tüm harfler gurbetten gelircesine birleşmiş, tek sıra halinde zihnime giriş yapmak üzereydiler.

     Gözler gülümseyince kalbim yerinden fırlayacakmış gibi olurdu ya bir zamanlar, şimdi yine bana gülümseyen gözlerle bakan o ifadenin karşısında kalbim sıkışmıştı, yerinden fırlayacakmışcasına atmaktaydı.

     Zihnime tek sıra halinde giriş yapan o kelime dudaklarıma uğradı önce.

Ağzım ise tüm gerginliğiyle kulaklarıma kadar uzanıp beklemede.


     “Hoş geldin!”...