Gönüllü Mahpusluk/Gürbüz DEMİR

Biç şu kurumuş çalı çırpıyı evlat, açılsın şöyle eli yüzü yolun; gelip geçen insanları göreyim. Ayrıca yolun öte yakasındaki hayvanları da göremiyorum. Neye yarar bunlar, kurumuş otlar hepi topu, üstelik kirli gösteriyorlar çevreyi.

Söylenerek gitti tırpanı tırmığı aldı evlat, otları biçti tırmıkla bir araya topladı yaktı. Külü yol kenarındaki tarlaya serpti, döndü tamam mı baba, dedi. Tilkinin, tavşanın, kekliğin, domuzun, yılanın… Sesini duyup yüzlerini görebilir misin, doksan yıldır yaptıkları gibi birazdan akrabalar merasim geçidiyle geçer sen de selamlarsın askerlerini.

Fazla konuşmada gel buraya, gelirken de bir bardak su getir, kendinde içmeyi unutma. Tırpanı, tırmığı alet odasına bıraktı, evin önündeki kuyudan su çekti, elini yüzünü yıkadı kuyuya ait olan elektrik direğine asılı aynada saçlarını taradı, dönüp eşine seslendi. Bize su getir. Baba gülerek ”İt ite itte kuyruğuna buyururmuş.” dedi.

Gelip oturdu, arkasından eşi hemen suyu getirdi.  İçtiği suyun bıyığında bıraktığı ıslaklığı elinin tersiyle sildi. Oğul doksan yaşıma şurada iki üç yıl kaldı, kendimden başlayayım; yaşım kadar yıldır şu dağın eteklerindeki tarlaları ekeriz biçeriz, harman ederiz. Evlerimizin önünü ve şu yolun kenarındaki yerleri bahçe yaparız, yiyeceklerimizi üretiriz fazlasını pazara götürüp satarız. Yani gün doğumundan gün batımına çalışıp akşama havalar iyi oldukça da şu kapının önündeki sandalyelere otururuz. 

Bu zamanın dolu geçmesi için yoldan geçen insanları görmek selamlaşmak birbirimize hal hatır sormak ve yoldan bu tarafa. Bu taraftan yolun diğer tarafına geçen hayvanlar görmek bahçeye gelmesini istemediğimizi gitmesi için uyarmak, gelmesini istediklerimizle de aramızda geliştirdiğimiz dil ile konuşmak çok önemlidir bu gönüllü mahpusluğumuzda.

Seninki de laf mı babacığım. Ben farklı mıyım; doğdum büyüdüm büyümedim, okula gittim gidemedim, sonra askere gittim gidemedim diyemeyeceğim gittim!. Şimdi de işe gidiyorum ve geliyorum. Burada gelmek evdir. Evdeki gelin kaynananın koluna girerek geldiler. Söylediklerinizi duyduk. Ya biz biz ne yapalım, siz gidip geliyorsunuz, biz bir geldik bir daha gidemedik. Çocuk ve ev işleri hepsi bu. Evet dedi canım eşim ve evlatlarım, işte bu yüzden yaşadığımız alanı bari yaşanabilir yapalım. Ben de siz de odasında bilgisayar veya telefon başındaki torunumda köy halkı da bu hayata görünmez bir el mahpus etmiş. Biz de gönüllü olmuşuz.

Torun bağırır, dede görünmez değil görünüyor. Odura orda kara bir bulut gibi duruyor okulumuzun, işimizin, evimizin, tarlamızın ağaçlarımızın(…) üstünde.

Televizyonda senfonik türküler eşliğinde uzaya gezi mekiği gönderme töreni vardı.