26 Mar
26Mar

Senin sakin bir deniz, benim hırçın bir nehir olduğumuz zamanlardan beri görüşmemiştik. Görmüyordum seni ne zamandır. Ve bilmiyordum kendimi. Akamadığımı, çağlayamadığımı… İstesem de kendim olamadığımı. Aramıza giren onca zamana rağmen aklımdaydın hep. Seni düşünmediğim anlarda hayat bana, seni hatırlatan bir sürü işaretle gelmişti oysaki. Her yağmur yağışında hatırlardım seni. Ben onların hepsini görmezden geldim. Sen nasıl başa çıktın hayatla? Çıkabildin mi ya da? Benim gibi sandın mı, yoksa yaşadın mı gerçekten hayatı? Görmezden mi geldin ya da ayan beyan ortada olanı yok mu saydın, ne yaptın? Nasıl yaptın?

Ben yapamadım. Güneşleri doğdurup batırdım sadece. Onu da yapan ben değildim ya, her neyse… Eve girerdim akşam olurdu. Yoksa akşam olduğunda mı eve dönerdim? Ev… Neydi ev? Neredeydi, kimleydi, kimdi? Ben kimdim? Köksüz, dalsız kalmış biri. Şimdi görüyorum ki kökler de dallar da bedensizmiş aslında. Olmayan benmişim. Aslında eksik kalan değil, eksik olan benmişim hayatımda. Sensiz ben hep eksikmişim…

Benim hırçın bir deniz, senin sakin akan bir nehir olduğumuz zamanlardan beri görüşmedik evet. Ama ben seni hep gördüm, hep bildim, seninleydim. Sen her zaman benimleydin, bendeydin. Yürek atışımda… Öfkelenip kabardığımda sana varabilmekti niyetim aslında. Hep sen ol istedim hayatımda, seninle olmak istedim. Oldum da… Sadece yokluğunla, sen yanımda değildin. Benimle değildin. Ya da ben orada değildim, yanında…

Öyleyim sandım. Ben de yanıldım. Hayat bana bütün cevapları vermişti oysa. Ben soru sormamıştım. Soramadım. Ay doğduğunda gelirdin aklıma, battığında gömerdim seni karanlığıma. Yüreğim kabir, ben mezarlık bekçisi başında… Tek bir çiçek açtırmadım yokluğunda. Cehennem ateşiydi sensizlik. Yaşamak için yanmam gerekti. O yüzden yıkanamadım o nehirde. Akamadım seninle, varamadım denizlere. Kurumuş bir okyanus düşün, kalakaldım öylece. Hırçın değilim eskisi gibi. Dalgalarım yükselmiyor göklere, hiçbir kıyıya vurmuyorum artık. Tek bir can kıpırtısı yok içimde, kurudum. Teslim oldum ateşe… Ateş oldum. Ne kök ne dal ne de beden yapabilirdi artık benimle. Olmadım o yüzden seninle, olamazdım. Dokunsam yanardık ateşimde. Öfkemiz harlardı o ateşi. Yükselirdi alevimiz göklere…

İki yaşlı bedene sıkışmış iki ruh… Çisil yağan yağmura, sert esen rüzgara rağmen bu kıyıda durmuş, susuyorlar birlikte. İç seslerinin çığlığında birbirlerine bakamayan iki çift gözü karanlık denize daldırmışlar. Konuşamayan dudaklar, suskun kelimeler seslense duyamayacak kulaklar, birbirine dokunsa çarpılacak ellerle beraber, duruyorlar orada öylece. İkisinin de sözü kendine, özrü kendine. Ne gece olacak bir günleri var artık önlerinde ne de sabaha varacak bir gece yaşayabilecekler beraberce. Vakit şafak vakti, gün ağarmadan hemen önce. Sırt dönüp birbirlerine usulca, yağmur yağarken yürüdüler öylece, ayrı ayrı yönlere. Birer damla gözyaşı bıraktılar sadece geride, o bedenlere ait olmayan. Birer damla gözyaşı… Herkes kendi yoluna giderken oracıkta kalakalan gözyaşı. Göklerden yerlere, denizlerden göklere…

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.