Kitap/Düşün/Sanat/ Sayfa Editörü: Erinç BÜYÜKAŞIK

Kışın ve Yaşamın Gerçekliği/Ümit Ahmet DUMAN

Şiddetli gök gürültüsü hepimizi istemsizce kendine baktırıyor. Ardından gelen uzun atımlı şimşek parıltıları gecenin ıslak geçeceğinin işareti. Yağmur damlaları ile kar kristallerinin kavgasını izliyoruz havada. Kâh kristaller kazanıyor, kâh damlalar ama mevsimin erkenliği kar kristallerinde güç kaybına neden oluyor.

Devamını Okuyun

Bilimkurgunun Sıfır Noktası Frankenstein ya da Modern Prometheus/Emrecan DOĞAN

Siberpunk, bilimkurgunun yüksek teknolojiyle düşük hayat standartlarını harmanlayan bir alt türüdür. Bu alt türün ilk örneğini veren kişi ve eser hala daha tartışmalara neden olsa da türün ilk eserini William Gibson’ın Necromancer adlı eseriyle verildiği kabul edilir.

Devamını Okuyun

Gündelik Hayatta Kadınlığın İzleri: Melahat Hanımın Düzenli Yaşamı Merve ÇOPUROĞLU

Peride Celal’in Melahat Hanımın Düzenli Yaşamı (1) isimli öykü kitabı ilk defa 1999 yılında basılmış. Peride Celal hayatta olduğu süre boyunca geçinebilmek için her gün öykü yazmış bir kadın yazar.

Devamını Okuyun

Şebnem İşigüzel ve Dört Yapıtı Üzerine Bir Değerlendirme/Selman BÜYÜKAŞIK

Leyla Erbil, Ayla Kutlu, Adalet Ağaoğlu ve bildiğimiz değerli kadın yazarlarımızın ardından gelen kuşaklar nicelik ve nitelik yönünden edebiyatımıza ciddi katkılar yapıyor. Aklıma ilk gelen adları sayabilirim: Mine Söğüt, Latife Tekin, Ayşegül Devecioğlu, Hatice Meryem, Melike Uzun, Sema Kaygusuz, Melisa Kesmez, Pelin Buzluk, Gaye Boralığlu, Seray Şahiner, Zeliha İpşir, Sibel K. Türker, Betül Dündar, Melike Uzun, Sine Ergün, Aslı Tohumcu, Aslı Erdoğan, Şebnem İşigüzel… Bunların yapıtlarındaki ana izleklerin başında erkek egemen toplumda kadınların ezilmişliği ve buna karşı itiraz gelir. Yani, ’ jan, jiyan, azadi/ kadın, yaşam özgürlük’ diyorlar.

Devamını Okuyun

VİCDAN YOLCULUĞU BAĞLAMINDA ORHAN KEMAL VE SAİT FAİK ÖYKÜLERİNE DAİR OKUMALAR /ERİNÇ BÜYÜKAŞIK

Tahsin Yücel’in ifadesiyle “kökü kendisinde olan” öykücümüz Sait Faik Abasıyanık’ın kuşağının usta öykü ve romancısı Orhan Kemal’le izdüşümlerini; tarihsel tanıklıklarını ele almaya çalıştığımızda “Küçük insan”ın öyküsü ve “büyük insanlığın” anlatısı çerçevesinde bir paradigmayı ele almak gerekli olacaktır. Benzer tartışmayı aynı dönemde iki ozan Orhan Veli ve Nazım Hikmet ekseninde de yapabilmek mümkündür üstelik.

Devamını Okuyun

Kişisel Olanın Politik Olduğu Bir Anlatı: Türkân Hanım’ın Ölümü/Merve ÇOPUROĞLU

Kadınların ve erkeklerin “ait oldukları” mekanların toplumsal cinsiyete göre ayrışmasının sonucu olarak ev içi özel alan kadınlara ait, kamusal alan ise erkeklere ait hale gelir. Kadınların doğuştan gelen biyolojik özellikleriyle doğurganlık ve annelik ile ilişkilendirilmeleri sonucu ev içinde vakit geçirip aileleri ile ilgilenmeleri beklenir. Dış dünya, yani kamusal alan, kadınlar için  “güvensiz bir alan” haline gelerek kadınların toplumsal cinsiyet kimliklerine ait rolleri sergileyebilecekleri tek alan ev içiyle sınırlandırılır. Kadınlar ev içinde hem toplumsal cinsiyet kimlikleri için tanımlanmış rollerini sergilerler hem de bu mekânsal ayrışma ile toplumsal cinsiyete dayalı iktidar ilişkileri yeniden üretilmiş olur.

Devamını Okuyun

Otuzun Üzerinde Dile Çevrilen ve On Beş Milyondan Fazla Satan Başucu Kitabı Victor E. Frankl’den “İNSANIN ANLAM ARAYIŞI”/Tuba KIR

Yahudi asıllı nörolog ve psikiyatr Victor E. Frankl, 1905’de Viyana’da doğar. İkinci Dünya Savaşı esnasında, Naziler tarafından ailesiyle birlikte Polonya’daki imha işlemlerinin gerçekleştirildiği Auschwitz toplama kampına götürülür. Orada annesini, babasını ve eşini kaybeder. İnsanın Anlam Arayışı’nda, kampta başından geçenleri, hayat mücadelesini ve kurucusu olduğu Logoterapi’nin ilkelerini kaleme almış yazar.

Devamını Okuyun

Nevar El Seddavi / Sıfır Noktasındaki Kadın/Enver KARAHAN

Firdevs, daha küçük yaşlardayken sormuştu o soruyu kendine: ”Ben kimim?” İbni Haldun’un ‘coğrafya kaderdir’ sözünü, bu sözün yanına iliştirmek yerinde olurdu. Firdevs, yaşadığı coğrafyada ve o coğrafyanın, tutucu, baskıcı ve kadınların geri planda bırakıldığı, yok sayıldığı bir kültürde yaşıyorken, bu ‘ben kimim’ sorusunu sorması kaçınılmazdı.

Devamını Okuyun

Çarpıcı, Düşündürücü; Yorucu ve Bıktırıcı Bir Roman: Malina/Selman BÜYÜKAŞIK

“İlk kez 1971’de yayımlanmıştı Malina, çıkışının hemen ardından birkaç baskı yaptı, kısa zamanda çoksatar listelerine yerleşti. (…) 1980’den sonraki yıllar ise yeni bir gelişmeyi başlattı. (…) Bu gelişme günümüzde, Malina’nın, yüzyılımız Avrupa romanının en önemli ürünlerinden biri sayılmasıyla noktalanmış bulunuyor. Malina, bu yeni niteliğiyle artık salt Avusturya yazınının değil, dünya yazınının bir yapıtıdır. Tıpkı Ingeborg Bachmann’ın salt Avusturyalı bir ozan ve yazar olma niteliğini çoktangeride bırakmış oluşu gibi. (…) Malina, çıkışından günümüze değin zaman zaman çok yoğun tartışmalara konu oldu.

Devamını Okuyun

ZEKİCE KURGULANMIŞ AYRIKSI BİR KARAKTER: YALNIZ ADAM/ Selman BÜYÜKAŞIK

Yazarın bu tek romanında kahramanımız tuhaf, kızdıracak kadar kabuğuna çekilmiş, insanlardan uzak olmaya çalışan ve hep kendini haklı gören kibir abidesi bir karakter. Varoluş felsefesinin çokkaramsar kanadından. “Yine de hesaba katmak gerek insanları. İşlerime burunlarını soktukları zamancanımı sıktıklarına göre, varlar demektir. Bu da tepe taklak olup aralarına düşmeme yetiyor. Gerçekliğin dışına çekiyor, kendi gerçekliklerine kapatıyorlar insanı. Daha doğrusu kendi görüş biçimlerine…”(s.52) diyen bir yaban, bir ayrıksı. “Bir hiç uğruna yaşamaya utanmıyor musunuz?”(s.22) diyecek kadar ayrıksı, üstelik haklı olduğundan emin. Asosyal kişiliğiyle yadırgı bir karakter.

Devamını Okuyun

“Olmadı Hiç” Heybemdeki Öyküler/Enver KARAHAN

"Olmadı hiç. Hiç biri olmadı. O var olmadı. Ben onu sevmedim. O da beni sevmedi. Hücrelerimizi saran aşkın tatlılığında cenneti arzularken benim yüzümden yaşanan bir kazada hayatımız cehenneme dönmedi bizim. O ölmedi. Ben delirmedim." Akademisyen yazar Yakup Yaşar’ın 16 öyküsünün yer aldığı ”Olmadı Hiç” başlıklı eserinde insan manzaralarının, yaşanmış ve yaşanabilir gerçekliğine tanık olmaktayız. Bu sıcacık, doğal, yer yer güldürüp, yer yer hüzünlendiren öykülerinde verdiği mesajlar ise gayet anlaşılır oluyordu.

Devamını Okuyun

Aharon Appelfeld’den Ruhun Kuytusunda/Tuba KIR

Doğu Avrupa’da anne babası ölen Yahudi asıllı Amalia ve Gad, amcalarından devraldıkları Yahudi şehitliğinde bir nevi mecburiyetten bekçilik yapmaya başlarlar. Doksanüç yaşına kadar amcaları, şehitliği koruyup, kollamış ve bakımını üstlenmiştir. Aynı özveriyi göstereceklerine dair verdikleri sözü tutmak kolay olmayacaktır. Kış aylarının uzun, karanlık ve zorlu geçtiği dağda, kardeşler yedi yıl boyunca vazifelerini hakkıyla yerine getirirler. İki genç insanın kimsesizliği onları birbirine iter ve kardeş sevgisi önce arzuya ardından da aşka evrilir. Bir yandan utanç, diğer yandan yalnızlığın beslediği çaresizlikle yasak aşklarını sürdürürler. Bu arada ovada tifüs salgını köylüleri kırıp geçirmektedir ve iki gence de öykünün sonunda salgın tebelleş olacaktır.

Devamını Okuyun