Kitap/Düşün/Sanat/ Sayfa Editörü: Erinç BÜYÜKAŞIK

İktidarın İzleri: Gabriel García Márquez ve Eugène Ionesco'nun Eserlerinde Yozlaşma ve İktidar Erkine Dair Bir Deneme /Erinç BÜYÜKAŞIK

“KRAL: Hepsi de yabancı. Aileden sanıyordum. Korkuyorum, çöküyorum, boğuluyorum, artık bir şey bilmiyorum, yaşamadım. Ölüyorum (Ionesco, 1964, s.36).”

Devamını Okuyun

Bir Trajedinin Romanı: Notre Dame de Paris ve Quasimodo/Enver KARAHAN

Victor Hugo’nun Notre Dame’ın kamburu kitabını yazmasındaki tetikleyici nedenin Notre Dame’ı ziyaret ettiği ve her yanını dolaştığı bir sırada kulelerden birinin karanlık bir köşesinde duvara elle kazınmış ‘Kader’ sözcüğünü farketmesi olduğunu söylüyordu.

Devamını Okuyun

RACHEL INGALLS ve BAYAN CALİBAN/Tuba KIR

Hikâye, 1980’lerin Amerika’sında geçiyor. Dorothy, iki çocuğunu kaybetmiş evli ve mutsuz bir kadındır. Kocasının kendisini aldattığını bilen kadın ekonomik ve sosyal nedenlerden ötürü evliliğini bitirememektedir. Bu arada yarı insan, yarı kurbağa görünümlü, denizde ve karada yaşayabilen iki metrelik bir yaratık bulunmuş ve enstitüye üzerinde deneyler yapılmak üzere kapatılmıştır. İşkenceye hatta cinsel istismara uğrayan yaratık bir fırsatını bularak enstitüden kaçar. Durumdan radyo aracılığıyla haberdar olan Dorthy, Larry ismi verilen yaratıkla evinde karşılaşır.

Devamını Okuyun

Gülseren Budayıcıoğlu’ndan Merakla Beklenen Yeni Romanı “Kırmızı Pelerin”/Tuba KIR

Gülseren Budaycıoğlu'nu artık ülkemizde tanımayan yoktur desem abartmış olmam. Özellikle televizyon dizilerine uyarlanan eserleriyle evlerimize konuk oldu, hatta tek tek her birimize ulaştı. Sosyal medya aracılığıyla da takip ettik onu. Daha evvel duymaya alışkın olmadığımız şeylerden bahsetti. Dikkat kesildik söylediklerine, karışık gelse de pes etmedik, okuyarak, izleyerek anlamaya çalıştık. Önce kendimizi sonra en yakınlarımızı sorgulayıp hal ve hareketlerimizde mâna aradık. 'Kader motifi' dedi sık sık hocamız. Aklımızda kaldığı kadarıyla birbirimize izah ettik, kitap okuma alışkanlığı olmayanların dahi ilgisini çekti kahramanları, satırlarında kaybolduk. Sadece eserleriyle kim bilir kaç hayata dokundu, kaç kişi yanlışlarını görüp farkındalığını arttırdı.

Devamını Okuyun

“Olmadı Hiç” Heybemdeki Öyküler/Enver KARAHAN

"Olmadı hiç. Hiç biri olmadı. O var olmadı. Ben onu sevmedim. O da beni sevmedi. Hücrelerimizi saran aşkın tatlılığında cenneti arzularken benim yüzümden yaşanan bir kazada hayatımız cehenneme dönmedi bizim. O ölmedi. Ben delirmedim." Akademisyen yazar Yakup Yaşar’ın 16 öyküsünün yer aldığı ”Olmadı Hiç” başlıklı eserinde insan manzaralarının, yaşanmış ve yaşanabilir gerçekliğine tanık olmaktayız. Bu sıcacık, doğal, yer yer güldürüp, yer yer hüzünlendiren öykülerinde verdiği mesajlar ise gayet anlaşılır oluyordu.

Devamını Okuyun

Aharon Appelfeld’den Ruhun Kuytusunda/Tuba KIR

Doğu Avrupa’da anne babası ölen Yahudi asıllı Amalia ve Gad, amcalarından devraldıkları Yahudi şehitliğinde bir nevi mecburiyetten bekçilik yapmaya başlarlar. Doksanüç yaşına kadar amcaları, şehitliği koruyup, kollamış ve bakımını üstlenmiştir. Aynı özveriyi göstereceklerine dair verdikleri sözü tutmak kolay olmayacaktır. Kış aylarının uzun, karanlık ve zorlu geçtiği dağda, kardeşler yedi yıl boyunca vazifelerini hakkıyla yerine getirirler. İki genç insanın kimsesizliği onları birbirine iter ve kardeş sevgisi önce arzuya ardından da aşka evrilir. Bir yandan utanç, diğer yandan yalnızlığın beslediği çaresizlikle yasak aşklarını sürdürürler. Bu arada ovada tifüs salgını köylüleri kırıp geçirmektedir ve iki gence de öykünün sonunda salgın tebelleş olacaktır.

Devamını Okuyun

”Arkadaş Islıkları” Kitabı Üzerine / Enver Karahan

“O yıllar daha on dokuzuna basmış mıydım? Hani şu artık kanun karşısında “reşit” sayıldığı, işlenen suçlardan babanın ananın sorumlu tutulmadığı yıllar… ” diye başlayan romanımız, toplum ve başıboş gençlik sorunlarına, ailedeki dengesizliklere eğilmektedir. Orhan Kemal’i -Serseri Mayınlar- diye yazdığı iç başlığı isimsiz kahramanımızın avare yıllarının özetidir adeta. Ekmek elden su gölden düşüncesini benimsemiş bir kaç genç ve toplum ahlakına uymayan her türlü davranışı sergilemek gibi bir zorunluluğu bürünmüş serseri mayınlar. Hepimizin kıyısından köşesinden denk geldiğimiz, belki içinde bulunduğumuz, yaşantımız bir döneminde içine çekildiğimiz bu köşe başı buluşmaları ve kulağımızda mutlaka ara ara çınlayan o arkadaş ıslıkları…

Devamını Okuyun

Grizu: Yorgun ölüler /Cihan Erdoğan

Muzaffer Oruçoğlu’nun dört ciltlik 'Grizu' romanını daha önce Babek Yayın çıkardığında okumuştum. Belge Yayınları’ndan gözden geçirilmiş olarak çıkan 2. baskısını da okudum. Sultan Abdulmecid, Abdulhamid döneminden İttihat ve Terakki dönemine, Cumhuriyetin kuruluş döneminden Kemalist iktidara, oradan da DP’li 1950’li yıllara uzanan dönemleri irdeleyen hem güçlü bir edebiyatla, hem de büyük tarihsel bir kazıyla karşılaştım. Roman çok genişletilmiş, tarihsel olgular iğneyle kuyu kazılır gibi kurgulanıp çoğalarak büyümüş. Romanı bitirdikten sonra oturup düşünüyorsun yalnız başına: Tarihçilerin yararlanacağı devasa bir roman mı bu?

Devamını Okuyun

Sevgi Soysal ‘ın Tante Rosa’sı/Tuba KIR

“İnsanları sevmemeye başladı mı insan, insan gibi yaşamayı da sevmemeye başlıyor, insan gibi çalışmayı, kazanmayı, yemeyi, ,içmeyi, sevişmeyi, ölmeyi…” Tante Rosa on bir yaşında Sizlerle Başbaşa dergisinde Kraliçe Victoria’yı süvari kostümleri içinde görür ve at cambazı olmaya özenir. Fakat bir gün gösteri esnasında çadırda yangın çıkar ve at cambazının atın altında çiğnendiğine tanık olur ve bu kararından cayar.

Devamını Okuyun