RACHEL INGALLS ve BAYAN CALİBAN/Tuba KIR

Hikâye, 1980’lerin Amerika’sında geçiyor. Dorothy, iki çocuğunu kaybetmiş evli ve mutsuz bir kadındır. Kocasının kendisini aldattığını bilen kadın ekonomik ve sosyal nedenlerden ötürü evliliğini bitirememektedir. Bu arada yarı insan, yarı kurbağa görünümlü, denizde ve karada yaşayabilen iki metrelik bir yaratık bulunmuş ve enstitüye üzerinde deneyler yapılmak üzere kapatılmıştır. İşkenceye hatta cinsel istismara uğrayan yaratık bir fırsatını bularak enstitüden kaçar. Durumdan radyo aracılığıyla haberdar olan Dorthy, Larry ismi verilen yaratıkla evinde karşılaşır.

“Yaratığın gözleri kocaman ve koyu renkti, insan gözünden daha büyük görünüyorlardı ve son derece derinlerdi. Kafası bir kurbağanınkini oldukça andırıyordu ama daha yuvarlaktı, ağzı daha küçüktü ve yüzünde daha merkezdeydi, insan ağzı gibi. Sadece burnu oldukça yassıydı, neredeyse yok gibiydi ve alnı ikiye katlanmıştı. Elleri ve ayakları perdeliydi ama çok da değildi, aslında ancak fark edilecek kadardı ve vücudunun geri kalanı ise tam bir insan-yapılı iri bir adam- gibiydi.”

Korkmaz kadın, severler birbirlerini. Evinin kullanılmayan bir odasında saklar onu. Eviyle ilgisi kalmayan kocanın hiçbir şeyden haberi olmaz. İşe gidip gelmeye, metresleriyle gezip tozmaya devam eder. Hikâyenin sonunda, gençlerden oluşan beş kişilik bir çete Larry’e saldırır ve o da kendini korumak için hepsini öldürür. Ölenler arasında, Dorothy’nin arkadaşının oğlu da vardır. Aşk böylece biter. Kadın, yakın olduğunu sandığı bu arkadaşının ve onun on altı yaşındaki kızının, kocasının sevgilileri olduğunu ilerleyen bölümlerde öğrenecektir.

Rachel Ingalls, Harvard Üniversitesi’nde profesör olan babasıyla, ev hanımı annesini gözlemleyerek yazmış Bayan Caliban’ı. Eser, temelde çalışan kocanın özgürlüğü ile ev kadınının sıkışmışlığını konu alıyor. Erkeğe tabi kadın, başına gelenleri uysallıkla kabullenip beklerken erkek dışarıda iş ve özel hayatını canının istediği gibi sürdürüyor. Dorothy, devasa boyutlardaki deniz yaratığı ile ilk karşılaştığında çekinmeden ona güveniyor. Çaresizliğin ve yalnızlığın oluşturduğu cesaretle eksik taraflarını onunla tamamlıyor. İlgiyi, sevgiyi tekrar tattığı evi, gizli aşk yuvasına dönüşüyor.

Hayvanlara uygulanan eziyetten de bahsetmiş yazar. Bizden olmayanı öteki kılma, anlayamama, karşısındaki canlının duygularını, varlığını hiçe sayma halleri de mevcut metinde. İnsanoğlunun kendini diğer canlılardan üstün kabul etmesini ve diğerlerine eziyet etme hakkı olduğunu yine kendinde bulmasını üzülerek okuyoruz. Tüm bunlar yaşanırken sadece tek bir kadın televizyonda yaratığı savunan bir konuşma yapıyor ve onu da kimse  ciddiye almıyor. Hayvanların dünyasındaki kötülük barındırmayan o yalın ve karmaşasız hayatı ve hayvanların içgüdülerine yüklenmiş bilgeliği çok iyi yansıtmış yazar. Mesela Larry, biz bir şey istediğimizde o doğru tercihtir. Elde edemeyeceğimiz bir şeyi istemeyiz ve onun yerine elde ettiğimiz şeyi sevmemezlik etmeyiz, diyor. Ya da Dorty’yi şık bir kıyafete göre sabahlıkla daha çok beğendiğini şöyle dile getiriyor; Ben kısıtlanmamış şeyleri seviyorum. Mesele giysi kuralları değil, özgürlük meselesi. Kadının yaratığa bazı şeyleri açıklayamamasının da insanların karmaşık dünyasını gözler önüne seriyor. En yakın arkadaşının ve onun on altı yaşındaki kızının kocasıyla ilişkisini öğrenmesi de insan ilişkilerinin çirkinleşebileceğinin açık bir göstergesi.

Bir de medyanın toplumu yönlendirme gücü var. Radyo ve televizyon yayınlarıyla insanların düşünceleri oluşup şekillendiriliyor. Medya, tehlikeli, diyor toplum anında korkup gard alıyor. Medya, olayları abartıp birçok şeyi gizliyor, dinleyenler inanıyor. Günümüzde de aynı sorun maalesef güncelliğini koruyor. Kolaya kaçıyor insanlar, neyin ne olduğunu araştırmadan her duyulana inanama hâlâ söz konusu.

Amerikan edebiyatının sevilen isimlerinden Rachel Ingalls, 1940’da Amerika’da doğuyor. Üniversiteden mezun olduğu yaz Shakespeare’in 400.doğum günü kutlamalarına katılıyor ve bir yıl sonra da oraya yerleşiyor. İlk romanı "Theft" 1970’de yayınlanıyor ve ödül alıyor. Ardından Bayan Caliban yayınlanıyor yine beğenilip ödül alıyor. Hayatı boyunca on bir kitabı yayınlansa da ilk iki romanın başarısına ulaşamıyor. 2019’da kan kanseri sebebiyle vefat ediyor.

Anne babasından yola çıkarak ele aldığı çalışan erkek, ev hanımı annemeselesine eserlerinde sık sık değiniyor. Aslında yok sayılan kadınları, cinsiyetlere yüklenen rolleri, erkek egemen toplumun kadını eve ve kocasına mecbur bırakmasını sorguluyor. İşte tüm bu kadın erkek ilişkilerini, aldatmayı, aldatılmayı, arkadaşlığı yüz on sekiz sayfada katman katman işlemeyi başarabilmiş ve az lafla çok şeye işaret edebilmiş ender yazarlardan biri Ingalls.

2017 yılında aynı olmasa da esere benzerlik gösteren bir film de çekilmiş. Fantastik edebiyata örnek gösterilen roman, benim gibi fantastik hikâyelerle arasını pek ısıtamayanlar için okunabilecek kolaylıkta. 

Sevgiyle…