Haziran/Filiz Özdemir

18 Mayıs 2009 Haziran'a günler kala, ilk yazın gün doğumunda, bir mayıs sabahında.

Halk insanı, bilim insanı Cumhuriyetin kuruluş felsefesine ve Atatürk devrimlerine koşulsuz inanan Sevgili Türkan Saylan Hocamıza veda ettik.

Uzun zaman direndiği hastalığı asılsız iddialar açılan davalar, evine yapılan baskınlar ve soruşturmalar la hızlandı. Yıprandı, yoruldu ama pes etmedi. Son nefesinde bile doğudaki bir okulun kırık camlarını, üşüyen çocuklarını düşündü.

“Bu ülkede okumayan hiçbir kız çocuğu kalmayacak.” diyordu.

“ Her eğitimli kadının bu ülkeye borcu vardır.” diyordu.

“O bir tek çocuğu ciddiye alın o çocuk gün gelir; bir aile, bir köy, bir kasaba olarak döner bize.” derken bir olmadan iki olunamayacağını, gençliğe inanıp, güvenmenin tek çıkış yolu olduğunu vurguluyordu.

Huzurla uyu Türkan Hocam. Hayallerin ve gençliğe olan inancınla her geçen gün daha bir büyüyor, daha bir çoğalıyoruz. Borcumuzu ödüyor muyuz bilemem ama, senin bıraktığın bayrağı, güzel günlere inanarak onurla taşıyoruz…

Her mevsime onlarca acı sığdırdık, niceleri gitti barış ve özgürlük yolunda savaşırken. Onları unutmadık unutmayacağız.

Haziran da gidenleri de…

Leylak ve tomurcuk kokuları arasında, yürekleri halktan yana atan üç sevdalı şair yazar.

Nazım hikmet (3 Haziran 1963)sürgün de, Orhan Kemal (2 Haziran 1970)yoksulluk içinde, Ahmet Arifi (2 Haziran 1991)sessizce aramızdan ayrıldılar. Ama onlar gerçekte hiç ayrılmadılar. Halkın ekmek hürriyet ve adalet kavgasında şiirleri ve inançları ile bayrak olup dalgalandılar. Ve Anadolu halklarının yüreğine gömüldüler. Dilden dile nesilden nesile.

Yıllar sonra devrimci halk çocuğu Kazım Koyuncu yu(25 Haziran 2005) Çernobil felaketinin tetiklediği kanser illetinde.2013 de gezi direnişinde onlarca gencecik insanımızı sıcacık ve güneşli Haziran günlerinde kaybettik. Acıları yaşama olan saygımızı ve sadakatimizi kamçıladı. Daha bir sarıldık hayata, daha çok sevdik ağacı çiçeği böceği. Daha çok savaş verdik Irmaklar, denizler dağlar ve hatta balıklar için.

Hasan Hüseyin Korkmazgil Haziran da gidenlerin ardından acıyı, hasreti ve haksızlığı uzunca bir şiirle ağıt yakar gibi yazmış. Bir bölümünde, “Haziran da ölmek zor” demiş,

havada tüy

havada kuş

havada kuş soluğu kokusu

hava leylâk

ve tomurcuk kokuyor

ne anlar acılardan/güzel haziran

ne anlar güzel bahar!

Kopuk bir kol sokakta

çırpınıp durur


yaprakları uzaklarda bir çınar

ıslık çala çala göçtü bir çınar

göçtü memet diye diye

şafak vakti bir çınar

silkeledi kuşlarını

güneşlerini:

«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet, memet! »

uy anam anam

haziranda ölmek zor!

Ardından şöyle de bir mesaj bırakmış:”1963'lerde yaşanılanları ben ancak böyle dökebildim 1976'larda şiire. On üç yılda özümsemişim o olayları, on üç yıl sonra damıtabilmişim. O günleri yaşayıp da ozanlığa soyunanlar, elbette ki benden daha iyi yapabileceklerdir bu işi. El elden üstündür, taa arşa kadar" diyerek olup biteni anlamak, kavramak ve tepki vermek sorumluluğu bırakmış sanki ardıllarına.


Giderlerken nasihat kıvamında vasiyetler bıraktılar geleceğe. Örneğin Orhan Kemal:

“İnsanlara kızmamaya alışın insanlar kızılmaya değil, sevilmeye muhtaçtırlar. Ekmeğinizi alnınızın teriyle kazanın. Kitaplar satın alın, bol bol okuyun” diyor, emeğe bilime ve sevgiye inancını dillendiriyordu.

Yeter ki sev diyordu Nazım Baba,

“Yeter ki sev ve sevebildiğin kadar sev.

Her şeyini sevgine verdiğin sürece,

ve verebildiğin kadarını ver, gençsin.”

Sonsuz, sınırsız sevgi tohumları ekti tüm evrene. Gençlik umudun yeşerdiği yegâne topraktı onun için…

Ve Ahmet Arif gene sevginin gücünü, umudu her zorluğa ve her türlü zorbalığa karşı direnmeyi aktarıyor dizelerinde.

Duyuyor musun

Nerede olursan ol,

İçerde, dışarda, derste, sırada yürü üstüne üstüne,

Tükür yüzüne celladın, fırsatçının, fesatçının, hayının.

Dayan kitap ile umut ile sevda ile düş ile

Dayan rüsva etme beni.

Gör nasıl yeniden yaratılırım,

Namuslu genç ellerinde kızlarım oğullarım var gelecekte.

Her biri vazgeçilmez cihan parçası…

Ve yıllar sonra onların yürüdüğü sevgi, umut ve barış yolculuğunda, bu ülkenin aydınlık yüzleri ile doğdu güneş. Yaz günlerinin, güneşli günlerin başlangıcı, umudun çiçeklendiği Haziranlardan birinde bir direnişle uyandık. Daha iyi şeyler yapabileceklerine inanan; ilerici, demokrat Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkan; şiddete karşı barışı, öfkeye karşı sevgiyi savunan. Dünya mirasının sahibi tüm canlılardır diyen, doğayı en değerli emanet gibi koruyan bir avuç insanın yaktığı ışık günler içinde tüm yurdu aydınlattı.

Haziran bir direnişin, bir umudun çağrısıydı, 11 milyon insanı umutlu bir inançla, doğa sevgisi ile bir araya getiren, dünya tarihine geçen kitlesel bir halk hareketiydi. Bir ağacın yaşam savaşına destek veren, milyonların mücadelesi, direnişin öyküsü.

İyimser ve yaratıcı sloganlarla başlayan eylemler kısa sürede yurt genelinde kitlesel bir halk hareketine dönüştü. Birbirini tanımayan insanların ekmeğini, suyunu, harçlığını, ağacının gölgesini paylaştığı, aynı çadırda aynı sokakta sabahladığı bu iyimser hareketin tek amacı vardı; doğaya sahip çıkmak. Tıpkı şairlerinin dedikleri gibi sevdiler, umut ettiler, direndiler.

Onlarcası bu uğurda yaşamını kaybetti. Gençtiler hayallerini, umutlarını, aşklarını yaşayacak zamanları olmadı.Hiç sönmeyen bir meşale yaktılar giderken.Onların ardında hüzünlü şarkıların direniş öyküsü ve bayraklaşan bir Haziran kaldı.

Nazım Hikmet’e göre dünyayı sevmenin evrensel bir yüceliği vardı.

Yaşamaya Dair şiirinde:

Bu dünya soğuyacak günün birinde

Hatta bir buz yığını yahut ölü bir bulut gibi de değil,

Boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlık da uçsuz bucaksız.

Bu dünya soğuyacak,

Yıldızların arasında bir yıldız,

Hem de en ufacıklarından.

Mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,

Yani bu koskocaman dünyamız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,

Duyulacak yalnızlığı şimdiden,

Böylesine sevilecek bu dünya,

Yaşadım diyebilmen için…

Dünyanın ve üzerinde yaşayanların acısını çekerek, yalnızlığını paylaşarak ve onu evrenin sonsuzluğu kadar severek. Tüm canlıların yaşam hakkını savunarak, yaşadık biz diyerek, yiğitçe savaşarak geçip gittiler.

Haziran da gidenlerin anılarına saygıyla…