GÖRSEL EĞİTİMDEN GÖRSELİN EĞİTİMİNE GELMEK/Havva AĞRAL

İronik bir başlık koymak zorunda olduğum ciddi bir konuya değinmek istiyorum. Görselimajlar çağında neredeyiz? Ondan önce en bilindik , en beylik eğitim araçlarından biri olarak görsel araçlar, video, simülasyonlar, hologramlar, animasyonlardan söz etmek istiyorum. Faydalı kullanıldıkları müddetçe, eğitimde payını alabilecek, araçlardır. Bir animasyon sinema ürünü ile, çocuklarımıza harika yaşam mesajları verilebilir. Çikolata fabrikası, gerçek ile gerçek üstünün birleştiği bir sinema filmidir. Filmde gerçek şansın insanın kendi ailesi olduğu mesajı çarpıcı biçimde işlenmiştir. Ayrıca, uzun metraj çizgi filmlerde de animasyon filmlerde deçocuklara ve yetişen yeni nesillere dönük insani mesajlar verilmektedir.

Görsel, çok akılda kalıcı olmadığı düşünülen ancak bilinç dışına da etki edebilecek buanlamda da insanlığı etkileyebilecek alanların başında geliyor.

Görsel olanın kendi içindeki araçları, değişik anlam ve süreçler yaşadı. Savaşların da,insanın başka var oluş süreçlerinin de görsel imajlar çağlarında değiştiğini görüyoruz. Savaşın imajları, yıllar öncesi için, şövalyeler, kılıçlar, kaleler, toplar, tüfekler ve bunların devinimli gösterilmiş oldukça büyük savaş alanı tabloları iken, seksenli yıllarda, Reagan’ın el sıkışmasını anime ederek göstermek, Pink Floyd ‘un yürüyen çekiçleri ile göstermek gibi, gerçeğin animasyonu ile imaj bulmuşu. Hatırlarsınız. İran-Irak savaşlarının son bulduğu dönemlerdi. Barışçıl görünen gerçeğin animasyonu. Doksanlarda Körfez savaşı. Yanıp sönen fosforlu ışıklar. 

Dijital atari çağında, gerçeğin, gerçek üstü gösterimi çağı idi. Ancak günümüzsavaşı daha komplike ve insanın insana ettiğinin en çıplak, en pornografik gösteriminin veimajının çağı oldu. Saddam ve diğerlerinin asılışı, BOP projesi. Kadın askerlerin erkek direnişçileri çırılçıplak soyup başına tasma geçirdiği fotoğraf kareleri, çaresizce bombalardan sakınan çocuk ve babaların görüntüleri vs. Bütün bunlar, bu görsellik, ulaşım açısından heryerde ve çok kolay ulaşılacak boyutta. Bir çocuğun korkan bakışlarından, bir insanın kafasınıkesen çocuk görüntüsüne kadar her türlü görsel saldırının savaşı başlamış durumda. Neden bukadar acımasızca bir saldırı söz konusu?

Savaşların görsel ve asimetrik saldırganlığı sankisavaşan iki uç yokmuş gibi. Tıpkı bir çocuğun dünyası gibi, imajlar çağında yetişkin insan da savaşın neredeyse arka sokakta bir yerde olduğunu düşünecek kadar huzursuz hale getirildi. Düşünün çocukların dünyasında, sınırlar, uzaklık ve alan duygusu henüz çok gelişmemiştir.Yani psikolojik noktada, savaş görsel olarak herkesi tehdit eden bir anlama büründü. Savaşların imaj süreçleri artık çok ciddi zedelenme boyutunda bir anlam kazanıyor. Bu öyle bir gerçeklik göstergesi ki gerçeğin hiper gerçelik boyutu olarak görülebilir(Baudrıllard). TV'de haber programları, vtr girişsiz göstermesi artık mümkün değilmiş gibi. İlla ki, görselliğin ağır bastığı, insan zihinlerine tehdit ve huzursuzluk zuhur eden görsellik dayatması söz konusu. 

Gerçeğin üstündeki bir gerçeklik, hiper gerçek denilen bu odak içinde kurgusallık da barından gerçek ötesi bir gerçekliktir. Biraz daha açıklayıcı olmaya çalışırsam kurgulanan ve o şekille gerçeğe dökülen devinimin gerçeğiniz izliyoruz. Örnek olarak bir korku filmi izlediğinizidüşünün. Tek başınıza karanlıkta bu filmi izlerken, elbet bir ürperti yaşıyorsunuz. Şimdi dünyaya bu ürpertinin yaşatıldığını düşünün. Bilinçaltı (bilinçdışı) alan gerçek ve kurgunun ayrımını yapmaz. Siz üst beyninizle korku ve kurgunun ayrımını yapmış olasınız bile, bilinçaltı alan bir tehdit algılar. Peki tehdit algılarsa ne olur? Sürekli bir savunma durumu gerçekleşir. Toplumsal patlama ve öfkede, bu görsel kurgu gerçekliğin payı büyüktür.

Ekonominin, krizlerin, toplumsal refahın tehdit altında olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu gerçekliği bize böyle anlattılar. Ve kurguladılar. Yani kurgulanan şey aslında gerçeğimiz oldu. Yaşam sürekli bir gerilim hattı, çocuklarımızın teröre bulaşma ihtimali, her şey gerçek oldu. Köktenci bir coğrafyadan çıkıp gelen bir terörist, Türkiye’de bir yılbaşını kana boyadı. Demek ki savaş arka sokağımıza gelmiş. Bu ülkenin ne demografik, ne otantik yapısına denk gelebilecek bir terör yapılanması İşid. Önce görsel sonra kurgusal ve en son devinim olarak karşımıza çıktı. Bu ülkede kurtuluş mücadelesi döneminde düşmanına  bile su verebilen  insancıllığı da bozan bir başka Türkiye insanı çıktı karşımıza. Darbe sabahı kendi askerinin kafasını kesen insan modeli, bu ülkenin üzerine kurulmuş senaryonun başarısı gibi. Korktuğumuzun başımıza geldiği son safha budur. Peki bundan sonraki savaş imajları ve görsel saldırılar neler olabilir? Hiçbir fikrim yok.  Kendi çocuklarımız mı bize düşman olacak? Yeni nesiller birersavaş aygıtına mı dönüşecekler? Yapay zekayı savaş strajileri için mi kullanacaklar? Savaşlar, ölüm, tehdit kapımızın önüne kadar mı gelecek?

Karamsarlığı bir kenara bırakırsak, alternatifleri ve olumlu seçenekleri de düşünmek  mümkündür. Yeni nesil, okur, yazar, sorgular .Yeni nesil tuzak alanlardan uzak tutulabilir. Bunun için yine kurgusal, gösterge alanların aracı pekala kullanılabilir. Yani süreci tersine çevirmek hala mümkündür. Sanal alanda da olsa, insani olana özentili, duyarlı, saf ve temiz, kurgulanmamış kendi doğal gerçeğimize ulaşmak mümkündür. Çünkü biz daha bozulmadık. Her insan vicdan dediği bir otokontrol mekanizması taşıyor. Umut bitmez. Biz kendi görsel eğitimimizle yola çıkarız.

Çiçeklere su veren, kedilere mama veren, enstrüman çalan, düştüğünde arkadaşını kaldırançocuklar yetiştirmeye devam edeceğiz. Bunu görsel ve dil olarak vereceğiz. Aradan çokzaman geçmedi. Yaşar Kemal biziz. Halide Edip Adıvar biziz. Aşık Veysel bu topraklardan çıktı. Romanlarda da karşımıza çıkan tanımadığı biri kapısını çalınca Tanrı misafiri diyerek, elindekini avucundaki sofrasına koyan insan bizim atamızdı. Bu ülkenin organik bir vicdanı var. Kendine has inançlı bir yapısı var. Ve hiçbir şeyi öyle kolayından kazanmadığını hala unutmayan bu insanı muhtemelen kurgusal her gerçeğe inanmayacak ve tuzaklara düşmeyecektir.