Aharon Appelfeld’den Ruhun Kuytusunda/Tuba KIR

“İnsan yaşadığı ve gücü olduğu müddetçe kendini çamurdan çekip çıkarmalıydı.”

Doğu Avrupa’da anne babası ölen Yahudi asıllı Amalia ve Gad, amcalarından devraldıkları Yahudi şehitliğinde bir nevi mecburiyetten bekçilik yapmaya başlarlar. Doksanüç yaşına kadar amcaları, şehitliği koruyup, kollamış ve bakımını üstlenmiştir. Aynı özveriyi göstereceklerine dair verdikleri sözü tutmak kolay olmayacaktır. Kış aylarının uzun, karanlık ve zorlu geçtiği dağda, kardeşler yedi yıl boyunca vazifelerini hakkıyla yerine getirirler. İki genç insanın kimsesizliği onları birbirine iter ve kardeş sevgisi önce arzuya ardından da aşka evrilir. Bir yandan utanç, diğer yandan yalnızlığın beslediği çaresizlikle yasak aşklarını sürdürürler. Bu arada ovada tifüs salgını köylüleri kırıp geçirmektedir ve iki gence de öykünün sonunda salgın tebelleş olacaktır.

Ağabey, kız kardeşini oldum olası beğenmektedir. Babaları da kızının güzelliğinin farkındadır ve durumu sezen annelerinin kıskançlığı, kızının vücudunda ve ruhunda izler bırakacak kadar ağır bir şiddete dönüşür. Kız kardeş çocukluğu ve gençliği boyuncaannesinden dayak yer.


“Gad, çocukluğundan beri onu çekici bulurdu. Yine de ilgisi sönmemişti. Geçen seneler ve karanlık, çekimi arttırıyordu sanki.” 

Dağın zirvesinde kaldıkları sürece ruhsal bunalımlar geçirirler, tek başınalık onları okadar zorlar ki halüsinasyonlar bile görürler. Delirmenin eşiğine gelirler. Amalia’nın daha sık yakalandığı buhranlarda iki kardeş alkole sığınır. Alkolün rahatlığı ile utanç perdesi kalkar, zaman hızla akar. Amalia, abisinin ovada ziyaret ettiği Sophia isimli hayat kadınından rahatsızlık olur. Onu eşi gibi görmektedir zira Gad’den hamiledir.

Abi Gad, dua etmeyi bıraksa da, kız kardeşi Amalia’yı köpeklerine sarıldığı ve alkolündozunu kendisine göre biraz daha fazla arttırdığı için sert bir şekilde uyarıyor. Bahanesi ise,dine uygun davranışlarının olmaması. Ben bunu, kutsal mekânda cereyan eden yasak aşkın mahcubiyetiyle kendi kendine yapılmış bir ikaz olarak algıladım. Ayrıca tutumunun ardında suçu kardeşine yükleyerek bir rahatlama ihtiyacı da söz konusu. Hikâye boyunca Gad’in, benzer davranışlarına şahit oluyoruz. Mesela Amalia’yı aşağı göndermeye niyetlense desürekli erteliyor. Ondan uzaklaşmak istiyor fakat tek başına kalmayı da göze alamıyor. Kızkardeş soruna karşı daha cesur ve çözüm odaklı. Bebekten kurtulmanın yollarını arıyor.

Appelfeld, karakterlerini çok iyi tanıyor ve okuyucuya da bunu başarılı bir şekildeaktarıyor. Karakterlerin tepkilerini, düşüncelerini bir önceki cümleden ya da sahnedenkestirebiliyorsunuz. Kısa kısa bölümlerden oluşan romanı, yalın diline rağmen okumakta zorluk çektiğimi itiraf etmeliyim. Yazar, aileden miras inziva ve yalnızlığı, uzun kışgecelerinde donan vakti gayet güzel vermiş bizlere. Karakterler, ait oldukları toplumdan, dinden,  geleneklerinden kopuyorlar, aslında vazifeleri gereği kopmak durumunda kalıyorlar. Aile kuramıyor, tekrar toplum içine karışamıyorlar. Onları salgından koruyan ırak evleri vicdanlarıyla hesaplaştıkları bir hapishaneye dönüşüyor. Birbirlerine muhtaçlar. Kabul ediyor hatta şartların bizlere neler yaptırabileceğini dahi sorguluyorsunuz. Yine de iki kardeşin aşkına tanık olmak yorucu. İşin bir de merak tarafı var. Hikâyeye girmekte güçlük çekmekle beraber bırakmakta kolay değil. İnsanoğlunun tek başına var olamayacağını konu alan roman, aykırı edebiyata en iyi örneklerden biri bence. İçinde bulundukları koşullar nedeniyle kızkardeş ve abiye anti kahraman diyemiyorum ama.

Yahudi asıllı İsrailli Aharon Appelfeld’in hayatı da adeta bir roman. Yazar, 1932’de Romanya'da doğuyor. Nazi işgalinde annesi gözleri önünde öldürülüyor, babası ile toplama kampına gönderiliyor. Kamptan kaçmayı başaran Appelfeld, üç yıl boyunca saklanarak hayatta kalmayı başarıyor. Dokuz sene sonra babasının kamptan canlı çıktığını tesadüfen öğreniyor ve baba oğul kavuşuyor. Kısa hikâyelerle başladığı yazın yolculuğuna romanlarla devam ediyor ve pek çok ödül alıyor.

Ruhun Kuytusunda isimli eserinde, insanoğlunun yalnızlıkla imtihanına, pişmanlıkla savaşına tanık oluyoruz. Yazar alt metinde, dağın tepesinde, salt beraber vakit geçirmek zorunda kalan iki kardeşin kaderiydi bu, diye fısıldamış adeta bizlere. Appelfeld, romanseverler için farklı bir seçenek sunuyor.