Film İncelemeleri/6 Numaralı Kompartıman Kuzey Kutbunun Soğuğuna Yapılan Sıcacık Bir Yolculuğun Hikayesi/Fatma ALTUN

Filmin Tematik Arka Planı: Müzik sesine kahkahaların yükseldiği bir ev partisinde bir kadının sesini işitiyor filmin ilk sahnesinden itibaren. Bu kadının “Kaçmak için nereye koştuğunu değil, nereden koştuğunu kesin olarak bilmelisin.” repliği bize, filmle ilgili ilk ipucunu veriyor. Yüksek tavanlı, içinde eski aile yadigarı mobilyaların olduğu bir dairede, müzik ve edebiyatla ilgili birçok alıntının havada uçuştuğu bir ortamda, birbirleriyle birtakım edebî alıntılar yaparak sohbet eden bir grup Rus entelektüeli eğlenirken görüyoruz. Yeterince kitap okumadığını anladığımız ve yazarların isimlerini yanlış telaffuz ettiği için oradakilerin gülüşmelerine maruz kalıp, yalnızlığını film boyunca hissettiğimiz kaygılı ve mahcup Laura’yı tanıyoruz ardından. Laura, dil eğitimi için Moskova’da olan sessiz bir Finlandiyalı. Profesör sevgilisi Irina ise felsefi konuşmalarıyla etrafına ışık saçıyor.

Finlandiyalı yönetmen Juho Kuosmanen’in yönetmen koltuğunda oturduğu, Estonyalı senaristler Andris Feldmanis ve Livia Ulman’ın birlikte senaryosunu yazdığı  filmden bahsetmek istiyorum sizlere. Uzun zamandır festival filmi izlememiştim. Ne zamandır aklımdaydı bu film ve geçen hafta ekran karşısına geçtiğimden beri film hakkında düşünüyordum. Evet, “Compartment No.6” yani “6 Numaralı Kompartıman”dan bahsediyorum. Yönetmenin uzun metrajlı ikinci filmi bu ve 74. Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü Asghar Farhadi’nin Kahraman’ıyla (Ghahreman, 2021) paylaşmış. Türk izleyicisiyle geçen yıl şubat ayında buluştu bu bol ödüllü film. Yönetmenin ilk uzun metrajlı “Olli Maki’nin En Mutlu Günü”  de 69. Cannes Film Festivali’nde ‘Belirli Bir Bakış’ ödülünü kazanmıştı. 


“6 Numaralı Kompartman”, 1979 Kokkola doğumlu yönetmen, senaryo yazarı, kurgucu ve aynı zamanda aktör olan Juho Kuosmanen’in sinema kariyerinin 5 yıl aradan sonra  ikinci filmi. İçerdiği mesajlar, sinematografisi, hüzünlü ve melankolik atmosferi sayesinde eleştirmenler, bu filmin ilkine nazaran çok daha olgun ve başarılı olduğu konusunda hemfikirler.

Gençliğinde üniversite öğrenimi için Moskova’da bulunan Finlandiyalı kadın yazar Rosa Liksam’ın 2011’de yayımlanan aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanan film hakkında Kuosmanen, yaptığı değerlendirmelerin birinde “Yol filmleri genelde özgürlük hakkındadır. İnsan, otomobille istenilen yere gidebilir ancak tren yolculuğu daha çok yazgı gibidir. Nereye gideceğine sen karar veremezsin, sana sunulanı alıyorsundur.” derken filmin bütün özetini aslında bu cümleyle açıklamış. Filmin Cannes başarısının haricinde, 2021 yılı Kudüs “en iyi uluslararası film” ödülünün de sahibi olduğunu bildiğimiz filmin içinde bazı mesajları da aktarmak uygun düşecektir. bulunuyor. Bunlardan biri  olan "bugünü anlamak için geçmişimizi iyi bilmemiz gerekir" mesajının ardından Laura'nın yolculuğu elbette dile getirilmeye değer.


Filmde başrolleri Yuriy Borisov, Seidi Haarla ve Yuliya Aug paylaşıyor. Rusya, Almanya, Estonya ve Finlandiya ortak yapımı olan filmin yolculuk kısmında aynı kompartımanı paylaşan, birbirinden oldukça farklı kişiliğe sahip, gidecekleri yer dışından hiçbir ortak noktası olmayan iki yabancının hikâyesini izliyoruz. Biri sessiz diğeri gürültülü; biri sarhoş, diğeri  ayık, biri saldırganken diğeri tedirgin olan iki farklı insanın birbiriyle temasına şahit oluyoruz.

Dil öğrenmek için Moskova’ya geldiğini söyleyen Laura, arkeolojiye ilgi duyuyor. Aynı zamanda tez danışmanı olan profesörüyle de aşk yaşıyor. Laura ve Irina, tarih öncesi mağara resimlerini görmek üzere Murmansk Petrogliflerine gitmeye karar veriyorlar. Ancak Irina nedense yolculuğa çıkmaktan son anda vazgeçiyor ve Laura yola tek başına çıkıyor. Laura, 6 numaralı kompartımana girdiğinde kendisi gibi Murmansk’a giden ve bir maden işçisi olan Ljoha ile tanışıyor. Kazınmış saçı, kaba saba halleri ve kadın düşmanı sözleriyle agresif, ırkçı tavırlarıyla karşılıyor adam onu. Böylelikle, bambaşka dünyaların insanı olan Laura ve Ljoha arasında yolculukla birlikte farklı bir bağ kurmaya başlayacakları bir ilişki de doğmuş oluyor.

Başlangıç ve bitiş sahnesi dışında ve birkaç mola haricinde filmin neredeyse tamamı raylar üzerinde geçiyor. Laura trene biner binmez onu ilk karşılayan gestapo görünümlü, soğuk ve onu dağınıklığıyla yargılayıp iğneleyen tren görevlisini karşısında buluyor. Laura’nın dağınıklığını ve paspal hallerini İrina’nın dairesindeki odasından da hatırlıyoruz. Sonra da dik bakışları, sert duruşu ve sürekli içtiği için kötü koktuğunu anladığımız korkutucu yol arkadaşı Ljoha ile karşılaştığında benzer yargılayıcı tavrı ona gösterdiğini görüyoruz.

Anlaşılacağı üzere yolculuk temalı bir film. Rusya’da, yabancı bir kadının, bir yerden başka bir yere gitmek için tek başına çıktığı bu tren yolculuğu, aslında bu kadının kendiyle, kendisine doğru yapacağı içsel bir yolculuğun ta kendisi gibi duruyor. Ve yataklı vagonda sevgilisiyle birlikte yapmayı hayal ettiği bir yolculuk yerine kompartımanı Rus bir erkekle paylaşmak zorunda kaldığında bundan hiç de memnun olmadığını yansıtıyor bizlere. Adamın tavrından ve konuşmalarından hoşlanmıyor ve kondüktörden yerini değiştirmesi için yardım istiyor. "Başka bir seçeneğin mi var sanıyorsun?" sözleriyle tavrını net olarak gösteren kadın kondüktör, alaycı bir tavırla onu reddettiğinde Laura, örtülü kuşetli vagona giderek kendine o kalabalığın içinde bir yer bulmaya çalışıyor. Pulman koltuklarda da yer bulamayınca yemek vagonuna gidip bir masaya oturuyor. Yemek yiyor. Geç bir vakitte salonun kapanacağı söylendiğindeyse istemeyerek de olsa kompartımanına geri dönmek zorunda kalıyor. Kompartımana girdiğinde Ljoha’yı içtiği votkadan sızmış, uyur halde bulunca yatağına geçip sürekli etrafı kaydettiği video kamerasındaki kayıtları izlemeye başlıyor. Hatıralarını yanında taşımasının da bir sebebi var…

Laura trenden inip Moskova’ya geri dönmeyi düşünüyor. İstasyonlardan birinde eşyalarını toplayıp trenden ayrılıyor ve İrina’yı telefonla arıyor. Bu görüşmeden pek memnun olmayan Laura trene geri dönmeye ve yolculuğunu tamamlamaya karar veriyor. Trene geri döndüğünde Ljoha ona sırt çantasını neden yanına aldığını soruyor. “Hırsız olduğumu mu sanıyorsun?” diye ekliyor. Laura, trene geri dönmeyeceğinden bahsedince de aralarında kısa bir sohbet gelişiyor. Laura bu konuşmadan kaçıyor. Sonrasında Ljoha’nın şaka yaparak onu korkutmasıyla aralarındaki buzlar erir gibi oluyor. Yemek salonunda ayrı masalarda otursalar da konuşma, daha doğrusu Ljoha sorularını sürdürüyor. Kompartımana geri döndüklerinde Ljoha Laura’yı mola verecekleri istasyonda onunla gezmeye gitmesi için davet ediyor. Önce reddetse de sonrasında teklifi kabul eden Laura bu gezintide kedileriyle yaşayan yaşlı bir kadını ziyaret ediyorlar birlikte. Filmde bu kadınla ilgili de net bir bilgi verilmiyor ancak kadın bize önemli bir mesaj iletiyor. Önce saçma bir istatistik konusunda konuşup gülüştükten sonra yaşlı kadın bilgece sözler söylemeye başlıyor ve “Kadınlar… Gerçekten çok zeki hayvanlardır! Her kadının içinde küçük bir hayvan vardır. Onunla yaşamayı ve ona güvenmeyi öğrenmelisin. İç benliğinin sana söylediklerini yapmalısın. Annenizi, babanızı, kızınızı veya kocanızı dinlemeyin.” diyor. Sonra kadeh kaldırırlarken “Aşk” diyen Laura’ya “daha somut bir şeye içelim” dedikten sonra “Sana… İçindeki hayvana… Umarım hayatta istediğin her şeye sahip olursun” diyerek kadehini kaldırıyor. O geceyi kadının evinde geçirdikten sonra sabah hızlıca trene geri dönüyorlar. O sabah her ikisi de artık farklı iki insandır sanki. Her şey değişmiş gibidir, her ikisi de daha eğlenceli görünüyor. Bunu kompartımana girerken şakalaşmalarından anlıyoruz. Derken Laura çay almak için koridora çıkıyor ve bir yabancıyla geri dönüyor. 

Laura’ya yalnızlık ve sıkışmışlık içindeyken kimseden alamadığı yardımı hatırlatan bir şey yaşanıyor. Tren hareket etmek üzereyken kendi anadilinde konuşan kibar bir ses duyuyor. Trene binmeye çalışan yakışıklı Finlandiyalı, gitarlı gezginin sesi o an ona taptaze bir nefes gibi geliyor. Gestapo tavırlarıyla trende yer olmadığını söyleyen kondüktöre rağmen Laura bu genç adama yardım teklif ediyor ve onu kompartımana davet ediyor. Başta Ljoha’dan uzak duran Laura, bir şekilde bu adama sorgusuzca güveniyor. Onunla trenin durmak zorunda olduğu soğuk bir şehirde yürüyüşe çıkıyor. Kompartımanda gitar çalıp şarkı söylüyorlar. Ama Ljoha bu durumdan hiç hoşlanmıyor. Gitarlı gezginin trenden ayrılma vakti geldiğinde vedalaşıp ayrılıyorlar. Laura kompartımana döndüğünde yolculuk boyunca neredeyse elinden hiç düşürmediği, Petrogliflere vardığında kayıt almayı planladığı, aynı zamanda İrina ile ilgili tüm anılarının da içinde olduğu kamerasının çalındığını fark ediyor ve Laura dağılıyor. O an yanındaki tek şey Ljoha'nın varlığı ve söylediği bir sözle Laura bir kırılma yaşıyor. “Bütün insanlar öldürülmeli" Bu mesajla yönetmen, dış görünümün aldatıcı olduğunu, insanların göründükleri gibi olmadıklarının altını çiziyor.

Sonrasında ikilinin sohbeti başlıyor ve yakınlaşıyorlar. Farklı sosyal sınıflardan gelen ve hayata bakış açıları bambaşka olan iki yabancının alışkanlıklarını değiştirecek bir yolculukta, insani değerler üzerine yepyeni deneyimler yaşanıyor. Kar fırtınası içerisinde ilerleyen trende dışarıdaki dondurucu soğuğa rağmen sıcacık bir hava esmeye başlıyor kompartımanda.

Hayatımızın merkezine alarak vazgeçilmezlermiş gibi davrandığımız şeylerin bir çırpıda nasıl önemsizleştiğini ve nasıl da kolaylıkla vazgeçilir olduklarını anlıyoruz. Bizim için en güvenilir saydıklarımızın bir anda nasıl yabancıya dönüştüğünü ve yabancıların da tam tersi bir şekilde hayatımızın en önemli alanına nasıl kurulduğunu yaşayabiliyoruz. Ljoha ile paylaşımlarının ardından İrina gerçeğini kendi içinde çözümleyen, kamerasının çalınmasıyla da Petroglifler ile ilgili çalışması yarım kalan Laura, önceliklerini de değiştiriyor ve hayata başka yerden bakmaya karar veriyor.

Film boyunca bizler de onlarla aynı trende yolculuk ediyormuşçasına kapalı bir alana sıkışmış, karlarla kaplı Rusya’yı bir tren penceresinden izlerken buluveriyoruz kendimizi. Trenden indiğimiz zamanlarda bile yörüngesinden ayrılamadığımız uydu misâli tren yakınlarında ve her seferinde trene geri dönerek bir nevi döngüyü tamamlıyoruz. Beklenen şeyleri yapıyoruz ancak beklenmeyen sonuçlarla karşılaşıyoruz. Yolculuklar değişimi simgeler. Laura ve Ljoha da yolun sonunda değişiyor. Her ikisi de yolculuklarının başında oldukları kişi değildir artık. Yolculuğun başında Laura, içine kapanık ve suskun bir tavra sahipken, Ljoha’nın hayatı umursamaz bir tavırdadır. Zaman geçtikçe karakterler değişime uğruyor, adeta kabuklarından arınıyor ve yer değiştiriyorlar. Laura daha hayat dolu, Ljoha daha karamsar oluveriyor. Yol filmlerinde olduğu gibi bu filmin de amacı böylelikle gerçekleşiyor, karakterlerin dönüşümüne şahit oluyoruz.

Filmin başından itibaren Laura’ya eşlik etmemize rağmen hiçbir şekilde onun hakkında tam bir bilgiye sahip olamıyoruz. Ljoha hakkında ise neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Her ikisiyle ilgili sadece varsayımda bulunuyor, tahminler edip akıl yürütüyoruz. Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz iki kişiyle ilgili olarak filmin sonunda tahmin edici bir son yerine yarım kalma hissinin verdiği tuhaf hüzün ve buruk bir tebessümle onlarla vedalaşıyoruz.