Bir Anne Frank Okuması Olarak Folman'ın "Where Is Anne Frank”(Anne Frank Nerede) Üzerine/Erinç BÜYÜKAŞIK

Bashir’le Vals – Waltz With Bashir’le sinema izleyicileri için hatırı sayılır bir başarı elde eden Ari Folman’ın animasyon türündeki “Where Is Anne Frank” (dünya prömiyerini 74. Cannes Film Festivali’nin Yarışma Dışı seçkisinde yer alarak yapan film), Avrupa kültürü üzerine “ırkçılık”, “göçmenlik” kavramları ekseninde bir yüzleşme filmi olarak ele alınması gereken duyarlı bir yapım. Film, savaş sonrasında yayımlanan günlüğüyle Yahudi Soykırımı’nın en acı sembollerinden birine dönüşen Anne Frank’in kendi ağızdan anlatılan hikâyesine yepyeni ve güncel olaylar dizisi üzerinden yeni bir yorum getiriyor.

Filmde Kitty isimli düşsel kahramanımız, yakın bir gelecekte Anne Frank’in Amsterdam’daki evinde uyanır ve hayatta olduğuna inandığı Anne’i bugünün Avrupa’sında bulmak için bir yolculuğa çıkan genç kız, modern dünya karşısında şaşkınlıklar yaşar. Seslendirme kadrosunda Sebastian Croft, Ruby Stokes, Nell Barlow, Skye Bennett ve Emily Carey gibi isimlerin yer aldığı filmde Frank ailesinin soykırımın son aylarında yaşadıklarına ve II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın hâline şahit oluyoruz.  Frank’ın en yakın hayâli arkadaşı Kitty’nin sürüklediği bu çarpıcı öykü, zamandan zamana atlayarak ırkçılık ve yabancı düşmanlığı gibi güncel başlıklara dair kayda değer sorular soruyor.

Fırtınalı bir akşamda gündüzleri turistlerle dolup taşan ve müze haline getirilmiş Anne Frank Evi’nde Kitty, el yazısıyla yazılmış günlüğün sayfasından gizemli şekilde süzülerek canlanıverir hikayenin içinde. Kitty’nin Anna’nın günlüğünü alarak evden kaçışı ve Anna ve kız kardeşi Margot’u arayış macerasını izlerken Amsterdam’ın yoksul mahallelerinde yaşayan göçmenlerle yolunun kesişmesine tanık oluyor izleyici.

Folman, zorla götürülen mülteciler ile Frank’ın ailesinin kamplara götürülmesi arasında bir paralelliği ortaya koyarken Anna’nın adının tiyatrolara, liselere, meydanlara ve birçok binaya verilmesi de metalaşan Anna Frank’a dair cesur bir eleştiri olarak görülmeli. Anne’nın gözünde , Nazi birlikleri dev ruh emicileri olarak çizilirken Kitty’nin Anne’in babası Otto’nun gözünden toplama kamplarındaki yoksulluk ve dramlar çarpıcı tablolarla yansıtılmış.

Anne Frank ve günlüğünün hikayesi, 2008'de animasyon tarihi hiciv Waltz With Bashir ile adını duyuran İsrailli yönetmen Ari Folman'ın imzasını taşıyan bu ateşli, içten ve görsel olarak harika animasyon filminde Anne’im hayali arkadaşı Kitty, Anne’nin düşleminde alev saçlı, sırdaş ve canayakın, Hollywood yıldızlarının tipik bir örnek olduğunu hissettiği cesurca idealize edilmiş genç kadınları çağrıştırır. Anne’in zihin dünyasındaki kahramanlar içinde eski Yunan tanrıları da karşımıza çıkar. Kamplara yapılan son korkunç yolculuk, yeraltı dünyası ve Styx Nehri’nin betimlemesi ve Anne’in ölümü bugüne dair bir dizi tanıklıkla daha sahici hâle geliyor..

Auschwitz'ten sağ kurtulan ailesinin tanıklıklarına dayanarak filmin senaryosunu oluşturan Folman, 12 yaş ve üstü gençler için uluslararası bir Holokost filmini yapmak üzere yola çıktığında Frank'in babası Otto tarafından kurulan vakıfla işbirliği içer yer didaktik ama ara sıra dolambaçlı olay örgüsünü bir kenara bırakan bir film ortaya koyabilmiş. Anne Frank Nerede, son derece ilgi çekici ana karakterlerin etrafında dönüyor, hikayenin tarif edilemez hüznü güçlü bir belagât ve duyarlılıkla ifade ediliyor.


Folman'ın 2008 yapımı Waltz With Bashir'e unutulmaz bir görüntüler kazandıran animasyon yönetmeni Yoni Goodman, 2D karakterleri stop-motion arka planlarına yerleştirerek hikâyenin büyük ölçüde geçtiği Amsterdam betimlemelerini (Frank'in öldüğü toplama kampı olan günümüz Bergen-Belsen'e yürek burkan bir ziyaretle birlikte) tarihselliğe uygun bir mimari bütünlükle oluşturmuş. Filmin ana karakteri Kitty’nin müze ziyaretçileri için görünmez oluşu ve yankesicilik becerileri genç bir sokak çocuğu olan Peter (Ralph Prosser)’la yollarının kesişmesi bir metafor olarak günümüz Avrupa’sında “GÖÇMENLİĞİN” görünmezliğine dair önemli bir eleştiri olarak okunabilir.


Bir günlüğün kültürel mirasa dönüşürken anlam katmanlarından ve ırkçılığa dair eleştirel tutumlardan uzaklaşıp turistik bir metaya dönüşmesi mültecilere uygulanan ayrımcı ve baskıcı tutumla birlikte bugünün Avrupa’sının “mülteciler”, “ırkçılık” ve “ötekileştirme” eleştirel okumaları olarak irdelenmeli kanımca. Tüm bunları incelikli ve derinlikli bir paradoksa dönüştüğünün de Olman tarafından bilinçli bir ironiyle dile getirildiği fe vurgulanmalı elbette.