Yüz Aklığı/Hatice Dökmen

Maşayla sobayı eşeledi. Küller yana çekilince köz alazlanıp dilini yukarıya uzattı. Közün dansı kışınortasında güzel gösteriydi belki ama kadının içindeki köz için aynı şey söylenemezdi. Onun içindeki köz dün geceden üstünü küle belemiş, alazlanmak için zaman kolluyordu. Sobanın yanındaki kovadan küreğe doldurduğu kömürü ateşin üstüne saldı. Köz dilini yuttu, yerini sobayı boğan gri bir duman kapladı. Kadın genzine dolan dumanla öksürürken, alışık elleriyle sobanın kapağını kapatıp küçükhava deliğini araladı. Bir iki daha öksürdü. Saçındaki tokayı çıkarıp kâküllerini iyice toplayıncasaçlarını yeniden tokanın içine hapsetti. Odaya göz gezdirdi. Karşı karşıya güllü desenleriyle süzülen çekyatların örtülerini elden geçirdi. Masadaki öteberiyi düzenledi. Muşambayı sildi. “Akşama patates böreği yapalım mı ana” diyen kızını duymazdan gelip pencereyi açtı. Camın pervazında birikmiş karı bahçeye itekledi. Tavuklar doluştu duvar dibine. “Hay, pis boğazlar, daha demin yemlemedim mi bensizi,” diye bozuk attı. “Kişşt! Çekilin, çekilin karın altından.” Tavuklar vazgeçecek gibi görünmüyorlardı. Onlar hep bir ağızdan gıdaklarken kızıl horoz da ibiğini kabartıp uzun uzun öttü.Tavukların telaşıyla huylanan Topak havlayarak geldi. Kadın, sesini iyice yükseltti.

“Herkes gırtlak peşinde. Sen ne haldesin, diye soran yok.”

Odanın yan duvarına montelenmiş tezgâhta halı dokuyan kız, anasının siteminden payına düşeni aldı. Zaten o da patlayacak olan havayı sezdiği için böreği bahane edip arayı yumuşatmak istemişti amanafile. Belli ki anası kızının ifadesini almadan yumuşamayacaktı.

Evine çeki düzen verdiğine kanaat getiren kadın sonunda tezgâhın başına geldi. Çözgünün gerginliğini kontrol etti. Gevşek bulmuş olmalıydı ki tezgâhın yan tarafındaki mengeneyi beş altı kez döndürdü. Gıcırtılı ses her devirde biraz daha çoğaldı. Tekrar çözgüyü kontrol etti, fazla gerdiğini düşünüpmengeneye bir iki geri dönüş yaptırdıktan sonra tezgâhın önündeki sıraya oturdu. Yanındaki kızınınvarlığından hâlâ habersiz gibi davranıyordu. Önce atkıyı düzeltip dizine koydu sonra kızınındokumakta olduğu sıranın halı modelinde yerini bulup siyah iplikle ilk ilmeğini attı. Bir diğerini, bir diğerini… Attığı her ilmek, halı bıçağıyla kestiği her ip düşmanı gibi. Kızıysa can düşmanı. İçinin harını gidermek için lafa nereden başlayacağını bilemiyordu. Zira ağzını açtığı zaman öyle bir açmalıki kızı bir daha değil elin oğlanlarıyla aşna fişne etmek, evden bile dışarı çıkmaya korkmalı. Sözlü kız hani. Babası bir duysa kıyameti koparır alimallah. Abisi duysa hele, oy oy! Şeytan kulağına kurşun. Allah’ım, Allah’ım sen bize yardım et. Şu kızı alnının akıyla gelin edelim de başka bir şey istemem.Halı makasıyla ilmeklerin uçlarını keserken makasın açılıp kapanmasıyla ağzını da açıp kapatıyordu. Kendi alanını kesmeyi bitirince kızının yanına koydu makası. Halının dokunmuş kısmına dökülen kırpıkları okşarcasına aşağı iteklerken goblen desenin güllerini, dallarını, yapraklarını sevdi. Ah kızımah! Ha sen, ha bu güller. İçi açılır aslında kızına bakınca da. Kendi gençliğini bulur onun sıfatında. Güldüğünde yanağında açılan gamzede, at tüyü gibi kalın sert saçlarında, pötikareli pijamasının dahi saklayamadığı yuvarlak kalçalarında… Yılların pörsüttüğü memelerinin gençlik hallerini, o vakitler bitmez tükenmez enerjisiyle ışıldayan koyu pekmez gözlerini bulur kızına her bakışında. Çifte bilek derlerdi ona gençliğinde. Güzelliği, acarlığı köyün bütün damlarında konuşulurdu aynı kızı gibi. Ah bir de başında kavak yelleri esmeseydi, kızı da hık deyip anasının burnundan düşmüştü…

Atkıyı çözgüye sürdü. Kızından tarafa çekip kalanını ona bıraktı. Nimet atkıyı çözgünün sonuna kadargötürüp kendi tarafını kirkitledi. İki ayrı kirkit sesi odanın içini kapladı. Anasının kirkitinin çıkardığı sesler öfkeli ve hızlı, kızınkiler zayıf ve ürkek. Gıkını çıkarmadan vuruyor kirkiti atkının üstüne. Beklenen patlama ilmek atmaya başladıklarında geldi.

“Elledi mi seni o it?”

Kızardı, bozardı, yerin dibine girdi Nimet. İlmekler titriyordu. Yüzünden boynuna ateş yürüdü. Ağzıarından ötürü bağlı. İçindeki isyan kendi kendine cebelleşiyor. Susmak en iyisi. Anasından korkmasa elledi demek isterdi. Keşke elleseydi, hatta daha askere gitmeden… İçi bir hoş oldu Cemal aklınadüşünce. Göğsü kanatlanıp uçtu uçtu, gidip Cemal’in koynuna kondu.

Gündüzden mesajlaşmışlardı. Çimen gözlüsü bir gün önce teskeresini alıp gelmişti baba ocağına. Gece el ayak çekilince evin arkasındaki çardakta buluşacaklardı. Konuşmamız lazım demişti Cemal. İki yıllık sevdalarına askerlikle ket vurulmuştu. İki yürek kaçamak birkaç telefon görüşmesiylegidermişlerdi özlemlerini. Bir de mesajlar dindirmişti hasretlerini. Gönül sözlüsüydü Cemal’inin. Anlatmalıydı olan biteni. Ben istemedim demeliydi. Bilmez misin ki sen benim gönlümün tek erisin. Amcam; Seyit’i everme zamanıdır, Nimet de evimizin kızıdır. Elin adamlarıyla uğraşmaktansa kendiyağımızla kavrulalım, deyince babam kardeşine direnememiş, demeliydi. Olmaz dedim ama büyüklerime karşı çok da diklenemedim, demeliydi. Hem sen bilmez misin, Seyit benim abimdir. O dasessiz zaten. Yüzüme bile bakamaz kaç gündür. Hem onun da muhtarın kızına gönüllü olduğunu bütün köy bilirken… Anlatmalıydı olan biteni ve bir yol bulmalılardı bu iki ucu boklu değneğe. Akşam ezanıyla başlamıştı kar. Onlar buluştuklarında ince beyaz bir halı döşenmişti yollara, çatılara, bahçelere. Ne çok özlemişti yavuklusunu. Nasıl tütmüştü burnunda. İki beden sarmaş dolaş ısıttı birbirini. İki fidan dolandı birbirine. Bahar geldi çardağa. Kuşlar öttü cıvıl cıvıl. Sevda boy verdiyürekten yüreğe. Temmuz sıcağı çöktü sevdalı tenlere.

“Sizi utanmazlar sizi!”

Kısık da olsa, çardak ürktü bu sesle. Kadının yüzü atmıştı, etraftan duyulmasın diye bağırmamak için kendini zor tutuyor, ağzından köpükler saçarak fısırdayıp duruyordu…

“Oy başıma gelenler, bunu da mı görecektim!”

Her ne kadar ikisine de birer tokat patlattıysa da içini soğutamamıştı kadın. Nimet, anasının gözü dönmüş halinden korkmaktan ziyade öyle yakalanmaktan dolayı ar etmiş apar topar içeri kaçmıştı. Hiçbir şey olmamış gibi yatağına giren kadınsa kızının ifadesini almayı sabaha bırakmıştı.

Soba çıtırdıyor, Topak, sokaktan geçenlere havlıyordu. Kirkitin taktakları, makasın şakşakları, kesilenilmeklerin şıkşıklarıyla zaman akıyordu. Kadın gülün ortasındaki tohumu dokuyor, sarı iple düğümleratıyordu. Beklediği cevap hâlâ gelmeyince zaten sirke satan suratını daha bir acıtıp yineledi.

“Kız söylesene, elledi mi seni, dedim?”

Nimet düğüm attığı ilmeği halı bıçağıyla kesti, yeni bir düğüm daha attı onu da kesti, yeni bir ilmek daha, yeni bir ilmek daha attı… Kadının çipil gözleri modelle kızının dokuduğu kısma gidip geldi birkaç kez. Derin bir of çektikten sonra bütün hıncını eline yükleyip kızının ilmek tutan eline vurdu.

“Gülü koymayı unutmuşsun. Allah cezanı vermesin senin! Üç sıra önce gülün ilk üç ilmeğiniatacaktın, burada da yaprak başlayacaktı.

Nimet, şaşkınlık içinde çözgünün önünde asılı duran modele bakıp sızlanarak “dalmışım ana,” deyince anası iyice kahırlandı.

“Aklın bir karış havada tabii. Elin itiyle fingirdeşmeyi iyi biliyon ya yetmez mi?” Kızını yana itekleyip halının bozuk sırasını düzeltirken laf sokmayı da ihmal etmiyordu. “Kuş beyni kadar beyin yok sende.Ya benim yerime baban, abin ya da kardeşlerinden biri veya konu komşudan biri görseydi sizi öyle, n’olacaktı? Daha iki gün önce sözlemedik mi seni Seyit’e. Bu yaptığın rezillik, duyulsa nasıl bakarızelin yüzüne? Arık arınır da ad arınmaz bilmez misin? Baban, abin nasıl çıkar el içine? Yüzüme bakyüzüme. Allah’ımın sevgili kuluymuşum da ben gördüm görülmez olası rezilliğini. O oğlan askere gitmeden önce de işkillenmiştim ben amma… Yüzüme bak. Elledi mi seni söyle?”

Çare yok. Konuşmalı Nimet. Ağzından pelteleşmiş bir çift laf çıktı. Cılız, gücenik.

“Yok… Ellemedi.”

Kadın halının bozuk dokunmuş bölümünü düzeltti. Tam istediği gibi olmasa da idare ederdi. Yağlı baldırlarını yine kendi yerine çekerken çipillerini yeniden kızın üzerinde dondurdu. İkna olmuşa benzemiyordu.

“Doğruyu söyle.”

Anası çekilince Nimet de yerine geçti. Bir taraftan modele dikkatlice bakıp yeşil iple yaprağın ilkdüğümlerini atarken bir taraftan da anasına diklendi. Küskün, isyankâr. Kes, der gibi.

“Söyledim ya ana. Ellemedi dedim ya!”

Kadın kızının mimiklerinde mana aradı. Onu gerçekten inandıracak bir iki laf etsin istiyordu. Özür dilesin, hataydı desin, bir daha böyle bir şey olmayacağına dair söz versin istiyordu ama gözünü attığı ilmeklerden ayırmayan kızının kapalı kutululuğu da endişesini katmerlendiriyordu. Biraz dahadayatmalıydı belki. Çehresini düşürdü.

“Öyle ağzını yüzünü bükerek konuşma benimle. Adam gibi söyle.”

Nimet suskunluğuna döndü. Aklı fikri cebinde kıpraşan telefonunda. Anası yılmıyor. İnandırıcı bir sözduymak için alttan almalı.

“Bene bak güzel kızım. Sen benim pekmezim, balımsın bilmez misin? Üç oğlanın içinde biricik kıymetlimizsin. Sözlü olmasan hadi neyse ama bu saatten sonra olacak iş mi yani! Allah muhafaza o çocukla ileri gittiysen nasıl temizleriz bu karayı? De bakem gari. Hadi. Olmadı ana de, ellemedi de,kız oğlan kızım de. Hı, hadi söyle.”

Nimet, anasının bu meseleyi akşama kadar bitirmeyeceğini anladı. Dokuduğu sıranın uzun ilmeklerini acele acele kesip anasına döndü. Yüzüne bakamasa da boz yeleğine bakarak onu inandırmaya çalıştı.

“Ana vallah ki bir şeycik olmadı. Biz hep öylesine, uzaktan uzağa… En ileri gittiğimiz de gecegördüğün zaten. Olup olacağı bir iki öptü. Hepsi bu.”

Anası sinirini alamayıp yeniden şarladı. Bak bak bak, bir iki öpmüşmüş. Tuh sana, dese de bu seferinanmıştı. Bıçağı ipliği dizlerine bırakıp ellerini kaldırdı ve Allah’a şükretti. Biraz durdu, düşündü, bir iki ilmek daha attı sonra yüzünü güllendirip kızının sırtını sıvazladı. Az önceki hiddeti sabun köpüğü gibi söndü.

“Benim o çocukla bir alıp veremediğim yok kızım. Derdim sensin. Allah nasip ederse yaza kalmadanak gelinliğini giyip yüzünün akıyla dünya evine gireceksin.Kızının saçlarını şakacıktan çekiştirdi. “Ama bu iş burada bitti söz mü akıllı kızım?"

Nimet, Cemal’in mesajlarını okuma sabırsızlığıyla anasının lafının bitmesini bekliyordu. İkiletmemeliydi. Tamam anne söz, dedi. Bir daha olmayacak. Üstündeki halı kırpıklarını temizleyip ayağa kalktı.

“Susadım ana sana da getirem mi?”

Kafasını iki yana salladı kadın. Etekleri zil çalarak mutfağa seğirten kızının ardı sıra ünledi.

“O nohutun altını da kapat gitmişken. Pişmiştir gari.”

Bir taraftan ocağı kapatırken bir taraftan telefonunu açtı Nazlı. Her bir mesajı okurken göğsü kanatlandı. Gönlünü hoş tutacak lafları da pek bilir deli çocuk. Geceden beri ağzını yıkamamış. YoksaNimet’inin tadı gidermiş dudaklarından. Dünya bir tarafa Nimet bir tarafaymış. Bu işin lamı cimiyokmuş. Çardakta sözleştikleri gibi bu gece şehirden bir arkadaşının arabasıyla dayanacakmış Nimet’in kapısına. Tutacakmış dünya ahiret helalinin elinden ve uçup gideceklermiş kimseninbilmediği yaban ellere. Nimet dudağını telefona götürüp Cemal’ini öptü, gözlerini yumup, göğsünde sıkıladı. Yüzünde güller açtı. Sen benim yüreğimin gittiği yersin Cemal. Güldü kendine. Amma da afili laf ettim. Öyle ama yalan mı? Topak havladı ardı ardına telaşlı. Kızıl horoz uzun uzun öttü yine zamansız. Anası, kız Nimet nerde kaldın de hadi, diye bağırdı içeriden. Mutfağın camındaki buğuyu sildi Nimet. Kar iyiden iyiye birikmiş ortalığı göz kamaştıran bir beyazlığa boyamıştı. Kar temizliktir, derdi rahmetli ninesi. Ortalıkta ne pislik varsa siler süpürür de öyle kalkar topraktan. Dudaklarını pıtırdatarak ninesine Fatiha gönderdi. İyi olacak her şey. Güzel olacak. Kar bütün kem işleri yoluna koyacak, olmazı olduracak. Ne Nimet’in canı yanacak, ne de Seyit abisinin. Bunun başka çözümü yok.Böyle karlı bir günde Cemal’inin elini tutup geleceğine uçması hayra işaret. Evvela kudurmuş birfırtına çatırdatacak aileyi, zamanla içlerindeki yangı geçecek. Öfke esneyip yerini sükûnete bırakacak. Bırakır mı? Bırakmalı. Ya fırtına önüne aldığı her şeyi yok ederse. Etmez. Etmemeli. Neyse ne…Kargadan korkan darı ekmezmiş. Herkesin canı cehenneme. Bir kez daha dışarı bakıp, gökyüzüne Besmele üfledi ve yazdığı mesajı Cemal’ine gönderdi.

Bekleyeceğim.