UMUTSUZLUĞUN DORUKLARINDA 2/Oğuz KARTAL

“Bazen eğer günün birinde(ait olamayacağım bir gelecekte) yazdığım cümleler okunur ve takdir edilirse, sonunda kendi kanımdan insanlar, ‘beni anlayanlar’ , içinde doğduğum ve sevildiğim bir ailem olacak diye hüzünlü bir zevkle düşünürüm.”*

...“Hocam şimdi siz rüyanızda kendi cenazenize katıldığınızı mı gördünüz?”

“Cenaze töreni gibi değildi; biraz farklı, tanımadığım dört kişi ve bir de imam kimsesizler mezarlığında dua okuyordu, mezar taşında adım yazıyordu,  ‘güvensizlik dolu bir sakinlik vardı üzerinde’ , tam beni gömecekleri sırada imam nasıl bilirdiniz diye sordu, kimseden ses çıkmadı.”

“Normalde o soru cenaze namazında sorulmuyor mu?”

“Rüya işte.”

“Hocam bence siz bu kitabı bastırma işine kafayı çok taktınız, o yüzden böyle acayip rüyalar görüyorsunuz. Hem kim kitap okuyor artık? Çevrenize dönüp bir bakın, illa ki bir şeyler yazmak istiyorsanız da şiir veya roman yerine dizi film senaryosu yazın; orda da bir hikaye anlatmış olursunuz, hem daha çok insana ulaşmış olursunuz, artık dijital platformlar da var; daha özgür bir ortam. Sheakspeare, Dostoyevski bugün yaşasalardı Hollywood’da milyon dolarlık robotlarla dinazorların savaştığı filmlerin senaryo ekiplerine katılırlardı ve dünya para kazanırlardı.”

“Benim amacım bastırmaya çalıştığım kitaplardan para kazanmak değil ki; bir kaç istisna dışında hiçbir yazar, ressam, heykeltraş, yönetmen veya gerçek bir müzisyen ortaya bir sanat eseri çıkartırken kaç para kazanacağını düşünmez. Elbette fark edilmek, benzer hayatlara dokunmak ve en önemlisi...”Karşısındaki, cümlesini bitirmesine izin vermedi,“Hocam şu sıralar çok fazla Tarkovsky filmleri izliyorsunuz sanırım; şimdi Aristo’dan girip katarsis, yüksek sanat falan diye başlarsınız.

”Saatine baktı;

“Sizinle sohbet etmek çok keyifli ama birazdan zil çalacak, derse gitmeden müdür beyin yanına uğrayacaktım, başka bir zaman devam edelim dilerseniz, iyi dersler.”

...

‘İçiniz çürümüş sizin içiniz, kimse kitap okumuyormuş, okumadığınız için birilerini kahraman ilan edip sizin gibi düşünmeyenlere hain demiyor musunuz? Senaryo yazmış... Yazayım tabi; şöyle şirket sahibi genç, yakışıklı, boylu poslu adama aşık olan fakir stajyer kızın hikayesi. Belki ufak bir rol de bana verirler, böyle böyle şöhret basamaklarını tırmanırım.’Kendi kendine güldü, günlerdir ertelediği aile ziyaretini bugün gerçekleştirmesi gerekiyordu, sunacak bir bahanesi de kalmadığı için mecbur gitmek zorundaydı. Gerginliği giderek artıyordu.

...

“Senin bu vefasız birimizden birini gömerse diğerini huzur evine kapatır; baksana iki adımlık mesafede oturuyoruz ayda bir ziyaretimize geliyor, o da zorla.”

“Çocuk sabahtan akşama kadar çalışıyor, bir de sonrasında gelip senin meymenetsiz yüzünü mü çeksin, çok konuşma da sofrayı hazırla, saat kaç oldu.

”Yemekler yendikten sonra asıl mesai başladı; önce ne zaman evleneceksin sorusu geldi, ardından sana çok uygun bir kısmet bulduk, böylesi kaçmaz gel inat etme diye ikna edilmeye çalışıldı, sonra devlete kapağı at, özel sektör bu yarın ne olacağı belli olmaz diye tembih edildi, son olarak bu çocuğun gidişatının çok kötü olduğunda karar kılındı.

‘Bugün sınıfta ders anlatırken bir an çocuklara baktım, kimse dersi dinlemiyor, ne dediğimi umursayan yok, en önemlisi saygı duymuyorlar. Hepsi analarının babalarının be iş yaptıklarını, ne kadar para kazandıklarını ve nerede malları mülkleri olduğunu biliyor; çocuk bakıcısı gibi hissediyorum kendimi. Devlet atama yapmıyor diye ben bu zengin veletlerine katlanmak istemiyorum. 

Hayalini kurduğum iş bu değildi. Her geçen gün köreliyorum.’demek ve içindekileri dökmek istedi ama diyemedi. Anlatmak istediği daha çok şey vardı ama onu dinliyorlar mıydı? Kitap yazdığından haberleri var mıydı? Olsa ne olacaktı sanki; açıp bir sayfa okuyacaklar mıydı? Sabah erken kalkacağım diyerek alelacele evden çıktı.

*Huzurluğun Kitabı'ndan