Tipi/Erinç BÜYÜKAŞIK

Konteynır yandı geçen yan mahallede. Isıtamamışlar içini. Ayten kızlar hastalanmasın diye soba yakmış tüm gece. Alev almış soba. Cayır cayır hem de. İçinde Ayten’in iki kızı…Ölmüşler garipler. Isınmıyor içi işte. Yirmi bir metrekarelik tek göz odayı ısıtsan plastik kokuyor içeri. Çadırı ısıtmak en makulü ablacığım, sobaya bir iki talaş attı. Konteynıra küçücük camından bakıyormuş garipler, bağıra çağıra ölmüşler iki zavallıcık. İçi titredi Meral’in, baş örtüsünü çekiştirdi. Tipi var bu gecede, kar da başladı yine. Oğlan eksi on beş derecede dağlarda pusuda bekliyoruz kaç gündür, dün aradı. Tepelerde uçaklar, helikopterler uçamıyormuş siste, tipide.

Çadırlarımız kara gömüldü sabahında. Bata çıka yürüyorlarmış dağlarda anlayacağın Zehra Abla. Oğlan Azrail’le dip dibe, ev için para biriktiriyorum. Söz bu yıl çadır, konteynır kahrından kurtaracağım ikinizi. Seyyar tuvaletten çıkageldi Ramazan Efendi. İki kadının iç çekmelerinden bunalmıştı iyice. Oğlan iyi işte, dün aradı. Zor çekiyormuş dağlarda. Öyle arayıp durmayın her gün ananızı babanızı, ne süt çocuğu çıktınız siz, diye haşladı komutan bizi. Buldurtacaksınız yerimizi ahmak herifler, diye tersledi bizi. Hele karakola dönelim arayacağım seni yine. Son aradığında tatsızdı sesi oğlanın. Tipiden göz gözü görmüyoruz gündüz vakti bile. İçime ateş düşecek diye korkar oldum komşu. Evinde, dükkanında da değilim vallaha. Sağ salim dönsün yeter. İçim sıkılıyor dünden beri. Kötücül rüyalar görür oldum kaç gecedir.

Yine evham yapıyor bu iki kocakarı, diye söylendi çadırın önünde volta atarken. Sigarasından bir nefes daha çekti. Oğlan iyiyim dedi ya, birkaç ay içinde izne de gelir muhakkak. Üç metre kar anacığım kimi zaman, küreklerle yol açtık kendimize ilerlerken, hele tipide siperde beklemek en zoru, acı soğuk derdin ya memleketin kışı için anacağım. Bu öyle böyle soğuk değil. Çivi gibi. İçlik bile para etmiyor çoğu kez. Ateş yaktık geçen, bizi kuşatan kar dağı eridi sanki ateş büyüdükçe. İçimiz ısındı azıcık.

Pencereden dışarı çıkamamış çocuklar. Küçücük pencerede çığlık atan yüzleri takılıp kalmış. Sıcakmış içeri ilkin, bir an ısındıklarını sanmışlar iki garip. Alev yayılmış konteynırın her yerine. Hepi topu yirmi bir metrekare. Zavallılar, ateşin içinde yanıp kül olmuş ikisi. Anası ağıtlar yaktı iki sübyanın ardından. Aklı gitti anacıklarının kızlar gisince. Bilirsin kocası çaresiz izlemiş kadını aklı her gün daha da gidince zavallıcık. Ulu orta ağlar, ulu orta kahkahalar atar olmuş kızcağız.  Akıl tereleli oldu kızlar da gidince kızcağız. Oğlana söylemedim üzülmesin diye o ecnebi memleketin dağında, tepesinde. Severdi ikisini de. Bilirsin son geldiğinde ikisine pelüş oyuncak getirmiş. Kaçakçılardan almış sınırda. Çin’den getirmişler onlar da oğlanın dediğine göre. Eşekle, katırla ta Çin’e nasıl gitmişler o kaçakçılar dediydim de hayli gırgır geçti Murat benimle. Nasıl da sevinmişti Kübra, hani iki yaşındaki en küçüğü, o pelüş bebeği alınca. Boynuna sarılıp yanağından öpüp durdu Murat’in. Murat abi aşağı, Murat abi yukarı. Ben de asker olucam, kızları da alıyorlarmış hem de. Oralar çok soğuk ama… Gözleri bulutlanmıştı Murat’ın. Duymasın, bilmesin dedim kızların öldüğünü. Ondan söylemedim yangını abla.

İçerisi ısınmıyor yine. Kış kıyamette üstümüze çökmüştü duvarlar geçen sene. Daha bir yıl önce. Oğlan babasıyla inşaatlara gidiyordu o günlerde. Cehennem gibiydi o birkaç dakika, devrildi duvarlar üstümüze. Can havliyle Murat çıkarmıştı ikimizi de enkazdan. Çok şükür demiştim o gece. Oğlana bir şey olmamış dediydim. Şimdi… Çadırda battaniyelere gömülmüş ölümü bekliyoruz kar kışta kocamış halimizle. Oğlan ev almak için imza attı o koca koca komutanlarla, devletle. Bir yıl daha Azrail’le burun burunayız anacığım. Evimizi yapacağız yeniden, öyle seyyar tuvalet, mutfak kahrı çekmeyeceksiniz babamla.

Kenara köşeye ayırdıklarımla küçük bir dükkan da açarız babamla. Nihat abi de para veririm dükkan içi demişti hani, babam mahirdir elektrik işlerinden, hırdavatçıda ne lazımsa onu satarız. Baksana yeni yeni evler yapılıyor şehirde. Yıkıntıların yerine koca koca apartmanlar dikeceklermiş. Nihat abi de ortak olur hem de, onun abdestinden şüphe etmem nihayetinde. Dağlarda paranın hükmü yok zaten, birikir bir yıl da evin de dükkanın da parası.

Plastik iki sandalyede iki kadının bakışları boşlukta kayboldu. Çadırın içinde açılmamış kutusunda elektrik sobaları yığılmış. Üşüdüklerini söylemişler televizyonda. Pusuda beklerken vurmuşlar Murat’ı, karda kışta göz gözü görmüyormuş o an. Kurtlar yakındaymış gece. Kürekle kazıp çadırların yanını temizlemişler tüm gece. Arkadan inmişler pusatlı. Soğukmuş, eksi on beş derece. Mağaralardan inmişler. Onlar da pusuya yatmış belli ki.

Ramazan Efendi bir sigara daha yaktı. İki kocakarının ağıtı derin bir sessizliğe dönüştü. Bir bayrak asıldı soğuk konteynırın önüne. Sobayı yakmak istemedi Meral. Üşüsem ne olacak diye konuştu içine içene. Oğlancık vurulduğunda kar içinde donmuş birkaç dakika içinde. Ulaşamamışlar oğlanın olduğu kampa o tipide. Komşusu bir bardak çay uzattı kadına. İçin ısınsın, diye üsteledi ardından. Bakakaldı boşluğa Meral. Oğlanlar, kızlar analarından önce göçünce o kocakarıların da aklı gidermiş zamanla. Meral, komşum aklına mukayyet ol yine de. Gecenin içinde kadının acısı sert rüzgarla sokak boyunca gezindi bir an. Deliren komşusu geldi aklına. Ulu orta gülen, ağlayan. Aklına mukayyet ol komşu. Donarak mı ölmüş Murat?

Murat, kar körlüğünden söz etti son aradığında. Gözler kururmuş ilkin, ışığa hassas olurmuş , yanarmış, acırmış gözler.  Güneş çıkmış sabahında tipinin ardından. Sus pusmuş dağ. Isınmış yer gök bir an az da olsa. İçi ısınır gibi hem de. Güneşe bakmaya çalışmış ilkin. Bulutlar ardında belirmiş apak. Kara gömülmüş yalçın tepede tek başınaymış sanki jetlerin, helikopterin sesini işitmese. Kurt ulumaları duymuş bir süre sonra. Diğer askerler çadırın içinde uyuyormuş nöbette beklerken. Kaybolmuş güneş bir süre sonra. İçi titmemiş oğlanın yine. Kar soğuğu delirtecekmiş neredeyse.